Mercedes kullananların dikkatine...
Bu bir hikâye, ya da şehir efsanesi değil.
Yasanmış bir olayin kahramanından dinlediğim gerçek bir anı.
İster inanın, ister inanmayın cinsinden. Hele bir de son yıllarda satın
aldığınız lüks bir Mercedes sahibiyseniz bence bu yazıyı iki kere okumanızda
fayda var.
Günümüz zenginliğinin simge markası Mercedes otomobillerinin sağlamlığını,
dayanıklılığını bilmeyen yoktur.
Tayyip Erdoğan'ın Ankara'da bir hastane bahçesi içerisinde yaşadığı
rahatsızlığın ardından meydana gelen ve balyozlu kurtarma operasyonu daha
hafızalardaki yerini koruyor.
Aralarında babaları oldukça nüfuzlu kişiler olan, hatta bir bankanın en üst
düzey yöneticilerinden birinin de oğlunun bulunduğu dört genç, geçtiğimiz
yılın yaz ayında İstanbul Anadolu yakasından babalarının yeni aldığı
otomobille E-5 üzerinden Tekirdağ'a doğru yola çıkarlar.
Amacı olmayan bir gezintidir bu.
Dört arkadaş Silivri'yi de geçtikten sonra hava kararmaya başlayınca uygun
bir yerden geri dönmek isterler. Silivri'den 40-50 km sonra bir sapaktan
geri dönerler. Oto yoldan çıkan gençlerden biri rahatsızlanır.
Otomobil yolun kenarına çekilir, arkadaşlarına temiz hava aldıran gençler
tarlaların kenarında bir süre yürüdükten sonra geri dönerler.
Arabayı kullanan genç, anahtarı düşürdüğünü fark ettiğinde arabanın otomatik
kilitlerinin kapıyı adeta bir kaleye çevirdiğini anlar.
Dört genç yürüdükleri yol kenarında girdikleri tarla çizileri arasında
Mercedesin anahtarını aramaya başlar. Cep telefonlarının cılız ışıkları ile
yarım saatten fazla süren aramanın ardından anahtar bulunmaz.
Bir çekiciye yükleyip arabayı Anadolu yakasına evin önüne getirmeyi
düşünürler önce, ama arabayı babasından izinsiz aldığını söyleyen genç bunu
kabul etmez. Babasının haberi olacağı ve kendisine kızacağı endişesiyle
iyice paniğe kapılır. Gençlerden biri, cep telefonundan Mercedesin İstanbul
da ki temsilcisine ulaşır.
Kendini ve aracın yanında bulunan arkadaşlarını tanıtır. Kendilerine bir
servis aracı yollanmasını isteyen genç, bu konuda olumsuz yanıt alır. Ama
ısrarlı çıkış ve siyasi bir nüfuzun varlığının hissettirilmesi kısa sürede
sonuç verir. Mercedesin Türkiye ofisinde etkili bir isim, Silivri
yakınlarında gecenin karanlığında bir otomobilin etrafında dolaşan gençlere
umut olur. Kendilerini arayan Mercedes yetkilisi önce gençlere
kullandıkları araçla ilgili bilinmesi gereken özel bilgiler sorar. Aracın
kime ait olduğu, plakası, araç sahibinin ev iş telefonu ve adresleri gibi
güvenlikle ilgili bir takim sorular yöneltilir. Bu bilgilerin doğruluğunun
teyit edilmesinin ardından, yönetici başka bir telefonla Almanca görüşmelere
başlar. Mercedes yetkilisi, gençlerin en önemli müşterilerinden birinin
oğlu olduğunu telefonda konuştuğu kişiye anlatmaktadır. Mercedesteki
telefon trafiği devam ederken gençler mahsur kaldıkları köy yolunda eve
dönüşte babalarına ne diyeceklerini düşünürken, yetkili aracı kimin
kullandığını sorar. Otomobil sahibinin oğlu kendisinin kullandığını söyler.
- Şu anda bulunduğunuz yerden oturduğunuz ev ya da park edeceğiniz yere ne
kadar sürede ulaşabilirsiniz.
- 2 saat 10 ya da 15 dakika içerisinde. Bu sırada Almanya'daki yetkili
Türkiye'de konuştuğu yöneticiye talimatları iletir.
- Sürücü otomobilin yanına gelsin.
Gençler zaten otomobilin yanındadır. Beş on saniye sonra önce otomobilin iç
lambası kendiliğinden yanar. Ardından Park lambaları, sonra motor çalışır.
Ardından kapıların kilidi açılır.
Telefondan ikinci talimat gelir.
- Sürücü otomobile binsin.
Otomobili kullanan genç ve arkadaşları şaşkınlık içinde otomobile biner.
Direksiyonun kilitli olduğunu fark eder. Bu sorun da 30 saniye sonra
giderilir.
Telefondan son talimat gelir.
- Aracın en son park edildiği yere ulaşması için size 2 saat 20 dakika izin
verildi. Araç 2 saat 20 dakika sonra yeniden stop ettirilecek ve kapıları
kilitlenerek emniyet altına alınacak. Geçmiş olsun iyi yolculuklar.
Otomobilin sürücü koltuğuna oturan genç ve arkadaşları şoke olmuş
durumdadır. O köy yolundan keskin bir U dönüşü yaparak istenilen süre
içinde İstanbul'da Anadolu yakasındaki evin önüne ulaşmayı başarırlar.
Gençler sözü edilen saat ve dakikanın dolmasını beklerler aracın yanında.
Araç motoru durdurulur ve kapılar kilitlenir. Yedek anahtarın bile
kullanımı iptal edilirken şirket araç sahibine bir sonraki gün yeni
anahtarını ulaştırır.
Bu olayı anlatan arkadaşım aracın içinde bulunanlardan biridir. O
yaşadıklarını anlatırken başta Susurluk kazası olmak üzere, bütün Alman malı
BMW ve Mercedes marka otomobillerin karıştığı olaylar ve Türkiye'de çok
tartışılan kazalar aklıma geldi. Rahmetli Vali Recep Yazıcıoğlu, Bakan
Adnan Kahveci ve Mustafa Taşar gibi nice değerlerimizin birbiri ardına
yollarda kaybettiğimizi düşündüm. İçim sızladı.
Bakanlarımızın, milletvekillerimizin bindiği güvenlik açısından 'Kale'
olarak nitelendirilen son model lüks otomobillerin aslında tepemizde dolaşıp
duran bir uydunun kör bir frekansında yol aldığını düşündüm.
Parasını bastırıp satın aldığı otomobilin kontak anahtarının bir nevi
mülkiyet sembolü olduğu ülkemizde, binlerce lüks aracın asıl sahibinin hâlâ
üretici şirket olduğunu hissetmek içimi burktu.
Ayni araçlar uzaktan böylesine kontrol edilebiliyorsa, neden içindeki
konuşmalar dinlenmesin, ürettiği sattığı aracı kontrol edebilen güç,
içindeki kişilerin konuşmalarını dinlemeyecek kadar aptal olamaz diye
düşündüm ve ürperdim.
http://www.virtual-turk.org/off-topic/14755-recep-yazicioglu-nasil-trafik-kazasi-gecirmis-olabilir.html
Bu bir hikâye, ya da şehir efsanesi değil.
Yasanmış bir olayin kahramanından dinlediğim gerçek bir anı.
İster inanın, ister inanmayın cinsinden. Hele bir de son yıllarda satın
aldığınız lüks bir Mercedes sahibiyseniz bence bu yazıyı iki kere okumanızda
fayda var.
Günümüz zenginliğinin simge markası Mercedes otomobillerinin sağlamlığını,
dayanıklılığını bilmeyen yoktur.
Tayyip Erdoğan'ın Ankara'da bir hastane bahçesi içerisinde yaşadığı
rahatsızlığın ardından meydana gelen ve balyozlu kurtarma operasyonu daha
hafızalardaki yerini koruyor.
Aralarında babaları oldukça nüfuzlu kişiler olan, hatta bir bankanın en üst
düzey yöneticilerinden birinin de oğlunun bulunduğu dört genç, geçtiğimiz
yılın yaz ayında İstanbul Anadolu yakasından babalarının yeni aldığı
otomobille E-5 üzerinden Tekirdağ'a doğru yola çıkarlar.
Amacı olmayan bir gezintidir bu.
Dört arkadaş Silivri'yi de geçtikten sonra hava kararmaya başlayınca uygun
bir yerden geri dönmek isterler. Silivri'den 40-50 km sonra bir sapaktan
geri dönerler. Oto yoldan çıkan gençlerden biri rahatsızlanır.
Otomobil yolun kenarına çekilir, arkadaşlarına temiz hava aldıran gençler
tarlaların kenarında bir süre yürüdükten sonra geri dönerler.
Arabayı kullanan genç, anahtarı düşürdüğünü fark ettiğinde arabanın otomatik
kilitlerinin kapıyı adeta bir kaleye çevirdiğini anlar.
Dört genç yürüdükleri yol kenarında girdikleri tarla çizileri arasında
Mercedesin anahtarını aramaya başlar. Cep telefonlarının cılız ışıkları ile
yarım saatten fazla süren aramanın ardından anahtar bulunmaz.
Bir çekiciye yükleyip arabayı Anadolu yakasına evin önüne getirmeyi
düşünürler önce, ama arabayı babasından izinsiz aldığını söyleyen genç bunu
kabul etmez. Babasının haberi olacağı ve kendisine kızacağı endişesiyle
iyice paniğe kapılır. Gençlerden biri, cep telefonundan Mercedesin İstanbul
da ki temsilcisine ulaşır.
Kendini ve aracın yanında bulunan arkadaşlarını tanıtır. Kendilerine bir
servis aracı yollanmasını isteyen genç, bu konuda olumsuz yanıt alır. Ama
ısrarlı çıkış ve siyasi bir nüfuzun varlığının hissettirilmesi kısa sürede
sonuç verir. Mercedesin Türkiye ofisinde etkili bir isim, Silivri
yakınlarında gecenin karanlığında bir otomobilin etrafında dolaşan gençlere
umut olur. Kendilerini arayan Mercedes yetkilisi önce gençlere
kullandıkları araçla ilgili bilinmesi gereken özel bilgiler sorar. Aracın
kime ait olduğu, plakası, araç sahibinin ev iş telefonu ve adresleri gibi
güvenlikle ilgili bir takim sorular yöneltilir. Bu bilgilerin doğruluğunun
teyit edilmesinin ardından, yönetici başka bir telefonla Almanca görüşmelere
başlar. Mercedes yetkilisi, gençlerin en önemli müşterilerinden birinin
oğlu olduğunu telefonda konuştuğu kişiye anlatmaktadır. Mercedesteki
telefon trafiği devam ederken gençler mahsur kaldıkları köy yolunda eve
dönüşte babalarına ne diyeceklerini düşünürken, yetkili aracı kimin
kullandığını sorar. Otomobil sahibinin oğlu kendisinin kullandığını söyler.
- Şu anda bulunduğunuz yerden oturduğunuz ev ya da park edeceğiniz yere ne
kadar sürede ulaşabilirsiniz.
- 2 saat 10 ya da 15 dakika içerisinde. Bu sırada Almanya'daki yetkili
Türkiye'de konuştuğu yöneticiye talimatları iletir.
- Sürücü otomobilin yanına gelsin.
Gençler zaten otomobilin yanındadır. Beş on saniye sonra önce otomobilin iç
lambası kendiliğinden yanar. Ardından Park lambaları, sonra motor çalışır.
Ardından kapıların kilidi açılır.
Telefondan ikinci talimat gelir.
- Sürücü otomobile binsin.
Otomobili kullanan genç ve arkadaşları şaşkınlık içinde otomobile biner.
Direksiyonun kilitli olduğunu fark eder. Bu sorun da 30 saniye sonra
giderilir.
Telefondan son talimat gelir.
- Aracın en son park edildiği yere ulaşması için size 2 saat 20 dakika izin
verildi. Araç 2 saat 20 dakika sonra yeniden stop ettirilecek ve kapıları
kilitlenerek emniyet altına alınacak. Geçmiş olsun iyi yolculuklar.
Otomobilin sürücü koltuğuna oturan genç ve arkadaşları şoke olmuş
durumdadır. O köy yolundan keskin bir U dönüşü yaparak istenilen süre
içinde İstanbul'da Anadolu yakasındaki evin önüne ulaşmayı başarırlar.
Gençler sözü edilen saat ve dakikanın dolmasını beklerler aracın yanında.
Araç motoru durdurulur ve kapılar kilitlenir. Yedek anahtarın bile
kullanımı iptal edilirken şirket araç sahibine bir sonraki gün yeni
anahtarını ulaştırır.
Bu olayı anlatan arkadaşım aracın içinde bulunanlardan biridir. O
yaşadıklarını anlatırken başta Susurluk kazası olmak üzere, bütün Alman malı
BMW ve Mercedes marka otomobillerin karıştığı olaylar ve Türkiye'de çok
tartışılan kazalar aklıma geldi. Rahmetli Vali Recep Yazıcıoğlu, Bakan
Adnan Kahveci ve Mustafa Taşar gibi nice değerlerimizin birbiri ardına
yollarda kaybettiğimizi düşündüm. İçim sızladı.
Bakanlarımızın, milletvekillerimizin bindiği güvenlik açısından 'Kale'
olarak nitelendirilen son model lüks otomobillerin aslında tepemizde dolaşıp
duran bir uydunun kör bir frekansında yol aldığını düşündüm.
Parasını bastırıp satın aldığı otomobilin kontak anahtarının bir nevi
mülkiyet sembolü olduğu ülkemizde, binlerce lüks aracın asıl sahibinin hâlâ
üretici şirket olduğunu hissetmek içimi burktu.
Ayni araçlar uzaktan böylesine kontrol edilebiliyorsa, neden içindeki
konuşmalar dinlenmesin, ürettiği sattığı aracı kontrol edebilen güç,
içindeki kişilerin konuşmalarını dinlemeyecek kadar aptal olamaz diye
düşündüm ve ürperdim.
http://www.virtual-turk.org/off-topic/14755-recep-yazicioglu-nasil-trafik-kazasi-gecirmis-olabilir.html