İnsanlığın 40 Görkemli Hazinesi


[size=20pt]İstanbul Tarihi Yarımada - Türkiye [/size]




Kara ve denizden surlarla çevrili, 1440 hektarlık tarihi yarımada, ''sur içi'' olarak da tanımlanır. Yerleşik ilk insan topluluklarına ilişkin buluntulara, Yenikapı mevkiinde hâlâ devam eden kazılarda ulaşıldı. Neolitik döneme (İÖ 6300 ile 5800) tarihlenen bu yerleşim, denizin bugünkü seviyesinin 6.3 metre altında. Bu önemli keşif, yarımadanın zaman içinde fiziki olarak da değiştiğini gösteriyor. Yarımadayı bir kent devleti yapan topluluk, Komutan Byzas öncülüğünde birinci tepeye yerleşen Megaralılar. Yaklaşık İÖ 660'ta kurdukları Byzantion, iki denizi birbirine bağlayan suyolu üzerinde bulunmanın ticari ve askeri avantajını kullanarak büyüdü. Kent İÖ 146'da Roma İmparatorluğu'na bağlandı; birinci yüzyılda 70 hektara ulaştı. Roma İmparatoru Septimus Severus (193-211) yönetiminde yerleşim, yarımadanın ikinci tepesine de yayıldı. İmparator Constantinus 324'te yerleşimi tüm Roma'nın başkenti ilan etti ve ona kendi ismini verdi. Tarihi kentin son sınırını Bizans İmparatoru II. Theodosius'un (408-450) yaptırdığı surlar çizdi. Yarımada, 1453'teki fetihten sonra bu kez Osmanlı tahtını ağırladı ve merkez olma özelliğini korudu. Bu dönemde de Osmanlı sanatının başyapıtlarıyla süslendi. Kültürlerin buluştuğu İstanbul, UNESCO'nun listesine 1985'te girdi. Listede Türkiye'den sekiz yer daha bulunuyor: Göreme Milli Parkı, Divriği Ulu Camii, Hattuşa, Nemrut Dağı, Pamukkale, Ksanhos-Letoon, Safranbolu, Troia.


alk-*s alk-*s alk-*s
 
Ynt: İnsanlığın 40 Görkemli Hazinesi

[bag]Özgürlük Heykeli - ABD




New York'taki Liberty (Özgürlük) Adası'nda bulunan dev heykel Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa halklarının dostluğunun simgesi olarak yapıldı. Göçmenler uzun yıllar Yenidünya'da ilk onunla karşılaştı. Heykelin altında bulunan Amerikan Göç Müzesi şimdi o yılların anısını yaşatıyor. Özgürlük Heykeli, kaidesiyle birlikte 92 metre yüksekliğe sahip. Bu dev kadın figürü sağ eliyle havaya bir meşale kaldırıyor; sol elinde ise Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi tarihinin, 4 Temmuz 1776'nın işlendiği bir levha tutuyor. Heykel, Fransız sanatçı Frederic Auguste Bartholdi'nin imzasını taşıyor. Böyle bir heykelin yapımı ilk olarak Amerika'daki iç savaşın ardından tarihçi De Laboulaye tarafından gündeme getirildi. Bartholdi liderliğindeki ekip 1875'te Fransa'da çalışmalara başladı ve 1885'te tamamladı. Yüksekliği 46 metreyi bulan heykelin ağırlığı 225 tonu buluyordu. Parçalara ayrılan heykel gemilerle New York'a taşınıp tekrar birleştirildi. Mimar Morris Hunt'ın tasarladığı kaideye yerleştirilen Özgürlük Heykeli'nin açılışı ise 1886'da yapıldı; 1924'te ulusal anıt ilan edildi, 1984'te de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alındı. Yüzüncü yıl kutlamalarından önce yine Amerikalı ve Fransız işçiler tarafından onarıldı. Heykel günümüzde çok sayıda ziyaretçiyi kendine çekiyor, başındaki taçta bulunan platform New York ve Atlas Okyanusu manzarası sunuyor.


Bakü İçeri Şehir - Azerbaycan




Azerbaycan'ın başkenti Bakü, Hazar Denizi'nin kıyısında önemi bir liman kenti. Merkezini ''İçeri Şehir'' adıyla bilinen, surlarla çevrili tarihi bölüm oluşturuyor. İçeri Şehir ile burada yer alan Şirvanşahlar Sarayı ve Kız Kulesi 2000 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne dahil edildi. Ancak bu tarihi bölge listeye girmesine rağmen korunamadı ve 2003 yılında ''Tehlike Altında Olan Dünya Mirası Listesi''ne alındı. Tarihi merkezi çevreleyen surlar Paleolitik dönemden beri yerleşim alanı. Sasaniler, Araplar, İranlılar, Osmanlı ve Rusların yönetimine giren Bakü'deki surların bugüne ulaşan kalıntılarının çoğu 12. yüzyıla ait. Bölge Kasım 2000'de yaşanan depremden büyük ölçüde etkilendi. İçeri Şehir'in ana kapıları Şamahi ve Şah Abbas'ta, Bakü'nün tarihi sembolleri olan büyük bir boğa kafası ve onu koruyan iki aslan figürü yer alıyor. Boğa kafası, petrolden önce hayvancılıkla geçinen eski Bakü'yü temsil ediyor. Aslanlar ise kenti koruyan şehir duvarlarını simgeliyor. Kız Kulesi ise İÖ 6. ve 7. yüzyıldan kalma yapıların üzerine 12. yüzyılda inşa edildi. Terasından İçeri Şehir'le birlikte bütün Bakü'yü seyretmek mümkün. Listede yer alan Şirvarşahlar Sarayı ise Asya taş mimarisinin en görkemli örneklerinden biri kabul ediliyor. Saraya inşa edildiği 15. yüzyıldan beri birçok dönemde bütünü bozmayan eklemeler yapıldı.



Brugge - Belçika




Belçika'nın kuzeyinde, Flamanların ağırlıkta olduğu Flanders bölgesinin merkezi Brugge (Fransızcadaki adı Bruges). Kent sadece Belçika'nın değil, Avrupa'nın en romantik kentlerinden biri kabul ediliyor. Ortaçağ mimarisi nedeniyle tarihi kent merkezi 2000 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alındı. Kanalların çevrelediği Brugge, ''Kuzeyin Venedik''i olarak da anılıyor. Kanallar boyunca kenti ''canot'' adı verilen sandallarla gezmek mümkün. Flandre kontunun kurduğu Brugge 12. yüzyıldan başlayarak 14. yüzyılda dünyanın en önemli açık pazarlarından biri oldu. Bir dönem önemini kaybettiyse de 19. yüzyılın ikinci yarısında nostalji peşindeki ressam ve yazarlar sayesinde romantizmin simgesi haline geldi. Kırmızı çatılı eski evlerle çevrili Brugge'nin en önemli meydanı ''Büyük Saray'' 13. yüzyılda yapıldı. Eskiden yiyecek pazarı olarak kullanılan meydanın etrafı bugün restoranlar, kahveler, birahaneler ve birbirinden güzel yapılarla çevrili. Meydandaki ünlü Beffroi, 12. yüzyılda gözetleme kulesi olarak inşa edildi. Notre Dame Kilisesi ve 14. yüzyılda inşa edilen belediye binası kentin önemli mimari değerleri arasında. ''Beguin'' denilen Flaman rahibelere mahsus manastır Le Beguinage ise Brugge'nin en ilginç yeri. Buradaki beyaz evlerde siyah giysili, beyaz başlıklı rahibeler eski gelenekleri yaşatıyor. Kentin müzelerinde Jan van Eyck, Hans Memling gibi Flaman ressamların eserleri de sergileniyor.



Potosi - Bolivya




Bolivya'nın başkenti La Paz'ın güneydoğusunda, 4 bin 890 metre yükseklikteki Cerro Rico Dağı'nın eteklerine kurulu bir kent Potosi. Ününü ve zenginliğini bu dağdaki zengin gümüş madenlerine borçlu. Dünyanın en yüksek rakımlı maden yataklarına sahip kent 1987'de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alındı. Gümüşün bulunmasıyla birlikte Potosi, 16. yüzyılda dünyanın sayılı endüstri merkezlerinden biri oldu. Maden arama çalışmalarını İspanyol sömürge valisi Carlos 1545'te başlattı. Binlerce yerli, köle olarak maden aramada çalıştırıldı. İlk gümüşün İspanya'ya naklinden sonra İspanyollar binlerce Afrikalı köleyi buraya getirdi. Ancak tropik ve alçak coğrafyadan bu kuru ve yüksek yere gelen Afrikalıların çok azı hayatta kaldı. Darphanenin 1672 yılında kurulmasından sonra Avrupalıların akınına uğrayan Potosi, 80 kilisesi ve 200 bin kişiye ulaşan nüfusuyla dönemin en kalabalık ve zengin kentleri arasında yerini aldı. Ancak kentin parlak günleri 19. yüzyılda gümüş kaynaklarının tükenmesi ve bağımsızlık çatışmalarıyla sona erdi. Günümüzde sadece küçük miktarlarda gümüş çıkarılıyor. Ancak madenler ve geçmişin ihtişamlı günlerini hatırlatan yapılarıyla Potosi, Bolivya'nın en rağbet gören turistik noktalarından biri. Arcos de Cobija, Calle Quijarro, Casa de las Tres Portadas, San Lorenzo Kilisesi ve maden işçilerinin kulübeleri kentin tarihi mirası. Günümüzde madenlere turlar düzenleniyor.



Mostar Köprüsü - Bosna Hersek




Bosna Hersek'in güneydoğusunda yer alan Mostar, Neretva Nehri kenarına kurulu küçük bir kent. Nehrin iki yakasını 400 yıldan fazla birbirine bağlayan Eski Köprü, 9 Kasım 1993 tarihinde Hırvat toplarının ateşiyle yıkıldı. Bosna Hersek'te barış 1995 yılında sağlandı. Mostar'da yaşayan Hırvat ve Müslüman toplumu barıştırmak için bir simge olarak kabul edilen köprünün onarımına da birçok ülke destek verdi. Bunların arasında Türkiye, Hollanda, İtalya ile UNESCO ve Dünya Bankası da yer aldı. Onarımına 2001 yılında başlanan köprüde Anadolu'dan gelen taş ustaları da görev aldı. Yeni köprü 23 Temmuz 2004 yılında açıldı, 2005'te de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne girdi. Mostar'ın ortasından geçen bulvarın batısında Hırvat, doğusunda ise Boşnak toplumu yaşıyor, köprü de Boşnak tarafında bulunuyor. Kanuni Sultan Süleyman Mostar'a bir köprü yapılması için Mimar Sinan'ı görevlendirmişti. Çizimlerini Sinan'ın yaptığı köprü Mimar Hayretin tarafından inşa edildi. Yapımına 1557 yılında başlanan, 28 buçuk metre yüksekliğe, 22 buçuk metre uzunluğa sahip köprü 1566'da tamamlandı. Köprünün ''Tara'' adı verilen ayağı o dönemde misafirhane olarak hizmet veriyordu. Evliya Çelebi, Seyahatname'sinin bir bölümünü Tara'da yazdı. Osmanlı izlerinin yoğun şekilde görüldüğü Eski Çarşı'da bugün daha çok turistik eşyalar satılıyor.



Olinda - Brezilya




Brezilya'nın güneydoğusunda, Atlas Okyanusu kıyısında yer alan Olinda kenti, bölgenin turizm ve sanat merkezi. Portekizlilerin 16. yüzyılda kurduğu kent o günden beri özgünlüğünü büyük ölçüde korudu. Brezilya'nın şekerkamışıyla tanışması ve kentin kurulması aynı tarihlere rastlar. Olinda zengin şekerkamışı üreticileri ve tüccarların kiliselerle malikâneler inşa etmesiyle 1535'te kuruldu. Kısa bir süre sonra, 1600'lerde Brezilya'nın en zengin kentlerinden biri oldu. Hollandalıların kenti 1631 yılında yakıp yıkmasından sonra tekrar önem kazanması 18. yüzyıla rastladı. Bu tarihlerde Brezilya'nın ilk hukuk okulunun burada açılmasıyla ülkenin önemli eğitim merkezlerinden biri haline geldi. Kent 16. ve 17. yüzyıllarda yapılan süslü kilise ve manastırlarıyla, sömürge döneminden kalma yapılarıyla dikkat çekiyor. Güneyindeki Recife kenti 20. yüzyılda ticari bir merkez olurken Olinda, Pernambuco eyaletinin kültür, turizm ve sanat merkezi haline geldi. UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası Listesi'ne 1982'de eklendi. Ayrıca 2006'da Brezilya'nın ilk kültür başkenti seçildi. Ülkede Rio Karnavalı'ndan sonra en renkli festivale Olinda ev sahipliği yapıyor. Ahşap oymacılığı yapan ve çanak çömlek üreten birçok sanatçı da kente renk katıyor. Kent merkezindeki müzede ise ülkenin geleneksel seyyar kukla tiyatrolarından toplanan yaklaşık bin kadar orijinal kukla sergileniyor.



Prag - Çek Cumhuriyeti




Çek Cumhuriyeti'nin başkenti olan Prag'da 11. ve 18. yüzyıllar arasında inşa edilen romanesk, gotik, barok, rokoko, klasik ve yeni klasik dönemlere ait 1700'den fazla mimarlık ve sanat anıtı bulunuyor. Bütün bu zenginlikleriyle kent 1992 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne katıldı. Prag'ın ortasından geçen Vltava Nehri'nin batı yakasında Prag Kalesi ve bahçelerle kaplı Küçük Mahalle bulunuyor. Nehrin doğu yakasında ise Yahudi Mahallesi, Eski Şehir ve Yeni Şehir yer alıyor. İki yaka birbirine birçok köprüyle bağlanıyor. Bunların en ünlüsü Karlov Köprüsü birçok heykelle süslü. Çevresi surlarla çevrili Prag Kalesi'nde Kraliyet Bahçeleri, St. Vitus Katedrali, Eski Kraliyet Sarayı, St. George Bazilikası gibi birçok tarihi yapı bulunuyor. Kalenin yamaçlarına pazaryeri olarak kurulan Küçük Mahalle (Malá Strana) 17. ve 18. yüzyıllarda inşa edilen barok kilise, saray ve evlerle çevrili. Dar ve dik sokakları tarihi yapılarla dolu bölgede geleneksel yapı büyük ölçüde korunmuş. Eski Şehir, Vlata Nehri'nin doğu kıyısına 11. yüzyılda kuruldu. Belediye Sarayı'nın buraya kurulmasıyla kent için önemi arttı. Aziz Yakub, Aziz Niklaus, Aziz Gall, Aziz Giles kiliseleri ile birlikte Kinski Clam Gallas, Kunstat Lordları sarayları Eski Şehir'de yer alıyor. Yeni Şehir ise IV. Karl tarafından 1348'de kurulmuş ve zanaatkârla tüccarlar yerleşmişti. Bugün ayakta kalan yapıların büyük bir kısmı 19 ve 20. yüzyıldan.


Çin Seddi - Çin




Çin Seddi uzun bir sürede, 20'den fazla krallık tarafından yaratıldı. Görkemi biraz da buradan geliyor. Bölgede daha önce de setler inşa edilmişti. Çin'in ilk İmparatoru Shi-Huang-Ti ise sınırlarını daha önce benzeri görülmemiş, aşılmaz bir duvarla kapatmaya karar verdi. İlk yapılan duvarlar İÖ 221'den itibaren birleştirilmeye başlandı. Bu faaliyet neredeyse iki bin yıl sürdü. En sonunda, Ming hanedanlığı zamanında ortaya 6 bin 700 kilometrelik Çin Seddi çıktı. Çin'in kuzeybatısı boyunca uzanan dünyanın bu en uzun savunma duvarı 1987'de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alındı. Kalıntılar Po Hay Körfezi'nde deniz kıyısında başlıyor. Pekin'in kuzeyinden geçerek batıya yöneliyor ve Huang-Ho Nehri'ni geçerek güneybatıya uzanıyor. Gobi Çölü'nün güneyinden batıya yöneliyor. Bugün, Ming hanedanlığı döneminde yapılan üç bin kilometrelik bölüm ayakta. Seddin tamamı tuğladan oluşmuyor, bazı noktaları kum, kerpiç gibi zayıf malzemelerden. Duvarların yüksekliği dört ile altı metre arasında değişirken kalınlık altı metre civarında. Seddin genişlediği bölümlerde atlar ve arabalar ilerleyebiliyor. Set üzerinde ortalama 200 metrede bir gözetleme kulesi veya kale, dokuz kilometrede bir fener, yer yer saray ve tapınaklara rastlanıyor. İnşasında halkın, askerlerin, mahkûmların ve hatta çocukların bile çalıştığı bu muazzam yapı binlerce insanın da hayatına mal oldu.


Tallinn - Estonya




Kuzey Avrupa'da ortaçağ mimari dokusunu en iyi korumuş kent Tallinn. Estonya'nın başkenti Baltık Denizi kıyısında önemli bir tarihi liman ve eski bir Hansa Birliği üyesi. Liman kentleri arasında kurulan bir ittifak olan Hansa, Tallinn'e 14. yüzyıldan sonra önemli bir ekonomik ve siyasi güç getirmişti. Çağlar boyunca Danimarka, İsveç ve Rus egemenliğinde yaşayan Estonya, 1991'de bağımsızlığına kavuştu ve Tallinn başkent oldu. Eski Tallinn'in girişini Viru Kapısı işaretliyor. Raekoja Plats (Belediye Meydanı) çevresinde uzanan dar sokaklar ortaçağ mimarisinden örnekler sergiliyor. Gotik eski belediye binası, Niguliste Kilisesi, Oleviste Kilisesi ve eski tüccarların gösterişli konutları Tallinn'in tarihi kısmını taçlandıran yapılar. İnşası 13. yüzyıla kadar uzanan Toompea Kalesi de kentin en eski köşelerinden biri. Burası ayrıca kenti seyretmek için uygun bir manzara noktası. Ortodoksların Nevski Katedrali ise Ruslardan kalan en önemli eser olarak dikkat çekiyor. Estonya Sanat Müzesi, opera ve tiyatro binaları Tallinn'in diğer önemli mimari anıtları. Kentin yeni yüzü de komünist dönem yapılarından son teknolojilerin ürünü binalara kadar birçok unsuru birleştiriyor. Rocca al Mare, Estonya'nın dört bir yanından getirilen çiftlik evlerini, kiliseleri, yel değirmenlerini sergiliyor. Bu açık hava müzesi 80 hektara yayılıyor ve 70'ten fazla yapıya sahip.


Aksum - Etiyopya




Aksum Krallığı, İS 1. ve 7. yüzyıllar boyunca Etiyopya'nın kuzeyinde güçlü bir devlet oldu. Krallığın en çarpıcı kalıntıları 1. ve 13. yüzyıllar arasında yontulan dev dikilitaşlar Aksum'un 1980'de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alınmasını sağladı. Aksum Krallığı'nın adı antik dönemde Pers, Çin ve Roma imparatorluklarıyla birlikte anılıyordu. Kızıldeniz'in kıyısındaki Adulis'ten vahşi hayvanlar, deri, fildişi ve tahıl ihraç ediliyordu. Aksum'un hemen çıkışındaki Dikilitaş Parkı'nda irili ufaklı birçok eser görülebiliyor. Devrilmemiş en uzun dikilitaş 21 metre. Biraz ötesinde yerde yatan 34 metrelik dev taş, dünya tarihindeki en büyük dikilitaş olarak biliniyor. Dikilitaş Parkı'nın altı kazıldığında iç içe geçmiş odalardan oluşan anıtmezarlarla karşılaşılması, bunların aslında birer mezar taşı olduğunu gösteriyor. Aksum'un birkaç kilometre dışında bir tepede dikilitaş üretiminde halkın büyük çoğunluğunun çalıştırıldığı düşünülüyor. Taşlar yerlerine insan gücüyle ve fillerle taşınıyordu. Aksumlular Hıristiyanlığı 4. yüzyılda Kral Ezana zamanında kabul etti. Aksum yakınındaki anıtmezarlarda Hıristiyanlığın simgesi haç kabartmaları bulunuyor. Ünlü Saba Melikesi Belkıs' mal edilen sarayın kalıntısı da Aksum'a çok yakın. İkinci Dünya Savaşı sırasında Mussolini'nin emriyle İtalya'ya götürülen 25 metrelik taş, 2005'te Etiyopya'ya döndü. UNESCO'nun çabalarıyla orijinal yerine konulan anıt Eylül 2008'de ziyarete açıldı.[/bag]
 
Ynt: İnsanlığın 40 Görkemli Hazinesi

[bag]Paris Seine Kıyıları - Fransa




Manş Denizi'ne dökülen Seine Irmağı Paris'i ikiye böler. Nehrin iki kıyısı kentin tüm tarihine tanıklık etmiştir ve dünya sanat tarihinin başyapıtlarına da ev sahipliği yapar. Tüm bu değerleriyle Seine Irmağı'nın kıyıları UNESCO tarafından 1991'de Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alındı. Yılda ortalama 27 milyon kişinin ziyaret ettiği Paris'te 134 müze, 374 sinema salonu ve 143 tiyatro bulunuyor. Ayrıca kentte yılda ortalama 730 film çekiliyor. Sen Irmağı'nın sağ yakasında, kente egemen bir noktada Chaillot Sarayı ve onun da hemen yamacında Trocadero Bahçeleri bulunuyor. Iena Köprüsü'nün karşısında da Eiffel Kulesi yükseliyor. Paris'in simgesi 324 metrelik kule Gustave Eiffel tarafından 1889'da inşa edildi. Seine Nehri üzerindeki küçük ada Cite'nin batısında ünlü Louvre Müzesi bulunuyor. Gotik katedral Notre Dame, Cite'nin üstünde 1163'te inşa edildi. Seine üzerinde bulunan 37 köprüden en eskisi Pont Neuf, Cite'nin ucundan geçerek iki yakayı birbirine bağlıyor. Yine sağ yakada Marie Köprüsü'nü izleyen yol ünlü Bastille Meydanı'na uzanıyor. Kraliyet Sarayı, Zafer Takkı, Madeleine Kilisesi, Belediye Binası gibi tarihte birçok önemli olaya tanıklık etmiş eser barındırıyor Paris. Haussmann ise 19. yüzyılda iki yanında ağaçlar sıralanan geniş bulvarlar açarak kente damgasını vurmuştu. Mimari değerlerinin yanı sıra kent edebiyat ve resim sanatlarının tarihinde de önemli.



Tac Mahal - Hindistan




Yeryuvarlağının en etkileyici mimari eserlerini bırakanların arasına mutlaka Babür İmparatorluğu'nu eklemek gerekir. Timur'un soyundan geldikleri için tarihe yanlışlıkla Moğol İmparatorluğu olarak geçmiştir. Torunu Zahireddin Muhammed Babür, Semerkand'dan gelerek Hindistan'da kurduğu imparatorluğun öyküsünü Babürname adlı kitapta Türkçe olarak kaleme almıştır. Bu hükümdarlığın beşinci şahı Şahcihan (1593-1666), 14'üncü çocuğunu dünyaya getirirken can veren çok sevdiği karısı için dünya tarihinin en görkemli aşk tapınağını inşa etmiştir. Zamanın Babür başkenti Agra'daki bu türbenin adı Tac Mahal'dir. Türbede yatan sultan eşinin asıl ismi Ercümend Banu, ona layık görülen ikinci ismi ise Mümtaz Mahal'dir. İngilizler gelene değin dört asır boyunca Hindistan'ın büyük bölümüne egemen olan Hint-Türk İmparatorluğu'ndan Yeni Delhi'den Lahor'a ve daha ötesine uzanan sayısız mimari eser kalmıştır. Bunların içinde en görkemlisi, beyaz mermerden inşa edilmiş, parlak yüzeylerine değerli ve yarı değerli yüz binlerce taş, yakut, akik, pırlanta, inci, firuze işlenmiş, Yamuna Nehri'nin kıyısındaki Tac Mahal'dir. Dünyanın Yedi Harikası arasında sayılır. Bu eseri 1652'de tamamlatan Şahcihan, nehrin karşı kıyısına kendisi için de siyah mermerden bir türbe yaptırmak istemiş ama oğlu Evrengiz bu pahalı arzuya müsaade etmemiştir. Tac Mahal'in bulunduğu Agra kenti, Yeni Delhi'ye 200 kilometre uzaklıktadır.


Samarra - Irak




Dicle Nehri kıyısında, Irak'ın başkenti Bağdat'ın 130 kilometre kuzeyinde yer alıyor Samarra. UNESCO 2007'de kentteki arkeolojik kalıntıları kayda geçirdikten sonra Dünya Kültür Mirası Listesi'ne aldı ve derhal tehlike altında ilan etti. Irak'ın 2003'teki işgalinden Samarra da etkilendi. Kentteki El Askeriye Camii 2006 ve 2007 yıllarında bombalandı. Saldırıda caminin altın kubbe ve çinilerle süslü ana kapısı ve iki minaresi tahrip oldu. Burada, Hz. Muhammed'in soyundan gelen iki Şii imamın mezarları da bulunuyor: Dokuzuncu yüzyılda yaşayan 10. ve 11. imamlar Ali el Hadi ile oğlu Hasan el Askeri. Cami ve külliyesi adını El Askeri'den alıyor. Her yıl milyonlarca Şii, burayı ziyaret ediyor. UNESCO yetkilileri Samarra'daki kutsal mekânların saldırılara hedef olmasından endişe duyuyor. Kent İÖ 5. binyıldan kalma bir yerleşmenin bulunduğu yerde İS 3.-7. yüzyıl arasında kuruldu. Abbasi Halifesi Mutasım 836 yılında Samarra'yı yeni başkent ilan etti. Burası, orijinal yapılarıyla ayakta kalabilmiş nadir İslam başkentlerinden biri kabul ediliyor. Samarra Ulu Camii, binlerce askerin bir arada ibadet edebilmesi için, Abbasi Halifesi Mütevekkil tarafından 846-852 yıllarında yaptırıldı. Bu büyük cami bugün yıkıntı halinde ama spiral minaresi halen ayakta duruyor. Ulu Cami'nin yakınında bugün yıkıntı halinde olan Ebu Dulef Camii bulunuyor.


Persepolis - İran




Pers İmparatorluğu'nun son başkenti Persepolis, eksiksiz bir sanatsal düzene sahip kraliyet ideolojisinin en iyi yansıtıldığı yerdi. İnşasını I. Dareios'un başlattığı kent, birlik içinde ve barış dolu bir imparatorluk görüntüsü oluşturmak istiyordu. Persepolis'teki saray kompleksi olasılıkla İÖ 518-516 yılları arasında kuruldu. Ovaya hâkim bir tepenin yamacındaki saray geniş bir setin üzerindeydi. Yaklaşık 450x300 metre boyutlarındaki kompleks, yönetim meclisi ve resmi karşılama merkezi olarak tasarlanmıştı. Hazine odası, ganimetlerin ve Persler için dini bir kutlama olan, aynı zamanda kralın da yüceliğini perçinleyen Yeni Yıl Festivali'nde gönderilen yıllık vergilerin depolanması için kullanılırdı. Kare biçimli kabul salonu Apadana, basamaklarla erişilen bir platformun üzerindeydi. Dareios'un vârisi I. Kserkses, Dareios'un Sarayı adı verilen küçük bir saray inşa ettirdi. Kserkses, kabul salonunun kuzeyine Bütün Halkların Kapısı'nı yaptırdı. Batı yönünde bir çift koca boğa tarafından korunan kapıyı, doğuda sakallı insan şeklinde boğa figürleri bekliyordu. Ön kapıda, kente girişi sağlayan çift trabzanlı merdivenler vardı. Kserkses, bu sarayın iki katı büyüklüğünde, Kserkses Sarayı olarak bilinen ikinci bir yapı daha inşa ettirdi. Kserkses'in oğlu I. Artakserkses daha sonra kendi sarayını ve Apadana'dan sonra ikinci büyüklükteki heybetli Yüz Sütun Salonu'nu yaptırdı. Kent büyük olasılıkla İÖ 450 yılında tamamlandı.



Elhamra Sarayı - İspanya




İslam sanatının en parlak, en görkemli eserlerinden biri Elhamra Sarayı. Binbir Gece Masalları'nda anlatılan rüya saraylar bile onun yanında sönük kalır. Saray inşa edilirken her detay düşünülmüş, mutlu bir yaşam için gerekli her şey özenle planlanmış. Saray, ''dış âlemle inanılmaz bir uyum ve zarafet'' sağlıyor. Bu öyle bir zarafet ki ''el değse kırılıp dökülecek hissi veriyor''. İspanya'da bugünkü Granada (Gırnata) kentinde bulunan Elhamra Sarayı, ülkede 780 yıl hüküm süren Müslüman Araplara ait. İspanya'ya 711 yılında çıkan Araplar, kısa sürede tüm yarımadayı kontrol altına aldı ve eşsiz bir uygarlık geliştirdi. Kurtuba (Kordoba), İşbiliye (Sevilla), Gırnata, Toledo onların zamanında Avrupa'nın en zengin şehirleri haline geldi. Endülüs Emevi Devleti, 11. yüzyılın başlarında emirliklere bölündü. Bu bölünme, Hıristiyanların karşı saldırısıyla birleşince, Arapların İspanya'daki varlığı tehlikeye girdi. Emirlikler bir bir Hıristiyan krallar tarafından ilhak edildi. Sadece Nasri hanedanı elindeki Gırnata Emirliği varlığını sürdürdü. Elhamra Sarayı'nı da işte bu hanedana mensup I. Muhammed yaptırdı. Yapımına 1232'de başlanan saray eklemelerle genişledi. Ta ki 1492'ye kadar; bu tarihte Gırnata Emirliği Hıristiyanlar tarafından ortadan kaldırıldı. Elhamra Sarayı yüzyıllar boyunca yıkıma ve yalnızlığa terk edildi. Geçtiğimiz yüzyıl restore edilen saray, şimdi İspanya'nın en gözde eseri.



Venedik ve Lagünleri - İtalya




Roma'ya ilerleyen Gotlardan kaçan Veneto halkının sığındığı bataklık kıyı ve 118 adacık üzerinde 5. yüzyılda doğdu Venedik. Denizcilik merkezi olması ve ihtişamlı döneminin başlaması 10. yüzyıla rastlıyor. San Marco Meydanı kentin kalbi. Meydanın denize bakan yakasını süsleyen iki dev sütunun üzerindeki aslan ve timsah heykeli İstanbul'dan getirildi. Venedik İmparatorluğu'nun Avrupa'da türünün ilki sayılan büyük tersanesi Castello'da bulunuyor. Kentin önemli yapıları arasında San Marco Bazilikası, Düklük Sarayı, Türk Sarayı, San Zanipolo geliyor. Ancak kentin en küçük yapıları bile usta mimarların imzasını taşıyor. Giorgione, Titian, Tintoretto, Veronese gibi büyük sanatçıların eserleri başta Accademia ve Peggy Guggenheim olmak üzere kentin her yerine dağılan sayısız galeride sergileniyor. Her biri bir sanat ürünü sayılan ancak 16. yüzyılda çok süslü oldukları için özel bir yasayla sadeleştirilen gondollar da Venedik'i ayrıcalıklı kılıyor. Kanalların iki yakası birbirine yüzlerce köprüyle bağlanıyor. Aralarında Murano, Burano, Torcello, Guidecca, San Michele ve Lido'nun yer aldığı adalar da ''vaporetto''larla kent merkezine bağlıyor. Tarihte dış dünyadan koruyan sular, onu taşkınlarla tehdit ediyor. Suyun yarattığı erozyonu önleme, binaları sağlamlaştırma projeleri hiç bitmeyecek gibi görünüyor. Venedik, özellikle her yıl şubat ayında düzenlenen Venedik Karnavalı'nda binlerce turisti ağırlıyor.


Kyoto - Japonya




Kyoto, Japonya'nın en önemli kültürel ve dinsel merkezlerinden biri. Japon İmparatorluğu'na 8. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar başkentlik yapan Kyoto, Japon mimarisinin, özellikle geleneksel ahşap yapıların en güzel örneklerini sergiliyor. Ayrıca kent çevresinde geniş tarihi bahçeler uzanıyor. ''Kyoto'nun Antik Anıtları'' 1994 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alındı. Söz konusu alan komşu Uji ve Otsu kentlerindeki eserleri de kapsıyor. Kyoto'nun birçok noktasında görkemli Budist ve Şinto tapınakları bulunuyor. Japonya'nın en ünlü ahşap tapınaklarından Kiyomizu-dera ile Kinkaku-ji, Ryoan-ji bunlardan bazıları. Diğer mimari anıtların başlıcaları ise Kyoto İmparatorluk Sarayı, Sento İmparatorluk Sarayı ile Takugava döneminden kalan Nijo Şatosu. Eski kent birbirine bitişik dükkânlar ve konutlardan oluşuyor. Kyoto, İkinci Dünya Savaşı'nda büyük bir yıkım görmediği için tarihi mimari ve kentsel dokusunu büyük ölçüde koruyor. Bu durum Kyoto'yu günümüzde Japonya için en önemli kültür sanat merkezlerinden biri yapıyor. Ülkenin ulusal hazinelerinin yüzde 20'si, önemli kültürel alanlarının ise yüzde 14'ü Kyoto'da bulunuyor. Kentte Aoi Masturi, Gion Masturi gibi festivaller yapılıyor, gelenekler canlandırılıyor ve sokaklar fenerlerle süsleniyor. Kyoto'da ayrıca No ve Kabuki tiyatroları oyunlarını sergiliyor, Japon makak maymunlarının görülebileceği bir de park bulunuyor.


Angkor - Kamboçya




Güneydoğu Asya'nın en önemli arkeolojik alanlarından biri Angkor. Kmer İmparatorluğu'na ait kalıntıların uzandığı, ormanlarla kaplı yaklaşık 400 kilometrekarelik alan 1992 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alındı. Kral 2. Jayavarman tarafından kurulan Kmer İmparatorluğu 9. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar bölgede hâkimiyetini sürdürdü. İmparatorluğun merkezi de Angkor'du. Alanda yüzlerce tapınak ve diğer binalar bulunuyor. İlk inşa edilen Angkor Wat'ın ardından Kmer İmparatorluğu'nun kralları yıllar içinde ölümsüz Tanrılarına adadıkları değişik özelliklerde tapınaklar yaptırdı. Kraliyet sarayına ait kalıntıların dışında ziyarete açık olan yerlerin çoğu dini yapı. Günümüze kadar çok iyi korunan ve kentin en büyük dini yapılardan biri kabul edilen Angkor Wat 12. yüzyılda Kral 2. Suryavarman döneminde yapıldı. Tapınak daha sonra Hinduizm, Budizm gibi dinler için de kutsal bir merkez haline geldi. Klasik Kmer mimarisinin özelliklerinin görüldüğü bu muhteşem yapı Kamboçya Krallığı'nın da sembolü oldu. Evrenin düzen ve uyumunu sağlayan Hindu Tanrı Vişnu'ya adanan Angkor Wat, geniş bir hendekle çevrili. Dev kayalara oyulmuş Bayon, rölyefleri ve ince işlemeleriyle ünlü Banteay Srei ve dev ağaçların arasında kalan Ta Prohm bölgenin diğer önemli tapınakları arasında.


Kudüs




Kudüs, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar için önemli bir kent. Sembolik, görkemli tarihi yapılarla bezeli. Yapıların büyük bölümü eski kentte yer alıyor. Ezan ve ilahi seslerinin; günlük, amber ve kandil kokularının birbirine dolanarak yayıldığı Kudüs'te 200'ün üzerinde tarihi eser bulunuyor. Altın kubbeli Kubbetüssahra'nın bulunduğu yerde Hz. Muhammed'in miraç için göğe yükseldiğine inanılıyor; türbenin altında ''dünyanın temel taşı'' denilen bir kaya bulunuyor. Yapım tarihi 691. Yine Hz. Muhammed'in miraca çıktığına inanılan El Aksa Camii de aynı tepede; eserin bazilikadan camiye dönüştürüldüğü tarih 638. Kutsal Kabir (Kıyame) Kilisesi ise inanışa göre Hz. İsa'nın çarmıhtan indirildikten sonra getirildiği yerde yapılmıştı. Kıpti, Katolik, Ermeni Gregoryan ve Ortodoks kiliseleri burayı paylaşamıyor. Bir diğer simgesel yapı Yahudilerin kutsal saydığı Ağlama Duvarı İÖ 5. yüzyıldan kalma. Babilliler tarafından yıkılan görkemli bir tapınağın kalıntısı. Yahudiler burada sallanarak dua ediyor ama uzaktan sanki ağlıyorlarmış gibi görünüyorlar; bu yüzden de buraya ''Ağlama Duvarı'' denilmiş. Hz. Davut Kulesi ise 1. yüzyıla ait. Saray olarak inşa edilen yapıda üç dev kule bulunuyor. Bugünkü formunu Kanuni Sultan Süleyman döneminde aldı. Ayrıca kent sekiz kapısı bulunan görkemli surlarla çevrili. ''Yeni Kapı'' adıyla bilinen son kapı II. Abdülhamit tarafından 1887 yılında yaptırıldı.[/bag]
 
Ynt: İnsanlığın 40 Görkemli Hazinesi

[bag]Havana - Küba




Küba'nın başkenti Havana, Avrupalıların Amerika kıtasında kurduğu en eski yerleşimlerden biri. Havana, İspanyol Diego Velázquez de Cuéllar tarafından 1519'da kuruldu. Birkaç kez korsanlar tarafından yakılıp yıkılan kenti İspanyollar bir kaleyle korumaya çalıştı. Kent 17. yüzyılda Karayipler'in gemi inşa merkezi oldu. Kentin Eski Havana (Habana Vieja) bölümü UNESCO tarafından 1982'de Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alındı. Bugün nüfusu 2 milyonu aşan modern Havana'nın eski kent merkezinde üç binden fazla yapı mevcut. Burası barok ve neoklasik yapıları, balkonlu, demir kapılı ve avlulu evleriyle çok sayıda turisti ağırlıyor. Eski kentin merkezi Plaza de Armas, 16. yüzyılda askeri törenlerin ve gösterilerin yapıldığı bir meydandı. Castillo de los Tres Reyes Magos del Morroise, 1589'da kenti korumak için limanın girişine inşa edildi. Deniz feneri de 1846'da eklendi. Fortaleza de San Carlos de la Cabana ise limanın batısında 18. yüzyılda inşa edilen bir kale. Kentte 200 yıl boyunca hem askeri bina, hem de hapishane olarak kullanılan yapı 1959'da Che Guevara önderliğindeki devrimciler tarafından ele geçirildi. Yapı günümüzde birçok müzeye sahip halka açık bir alan. Real Fuerza Kalesi, San Salvador de la Punta Kalesi, San Cristóbal Katedrali, San Francisco de la Habana Bazilikası, tiyatro binası, Devrim Müzesi olarak hizmet veren eski başkanlık sarayı Eski Havana'nın önemli tarihi yapıları arasında.


Budapeşte - Macaristan




Budapeşte, Tuna Nehri kıyısındaki Buda, Obuda, ve Peşte kentlerinin 1873 yılında birleşmesiyle oluştu. Bu yörede daha önce Romalıların Aquincum kenti bulunuyordu. Macar kültürü için giderek önem kazanan bölgede Alman ve Slavların etkisi de her zaman hissedildi. Buda ve Peşte'de 1541'de 145 yıl sürecek Osmanlı egemenliği başladı. Kent daha sonraki yüzyıllarda ise Avusturya Macaristan İmparatorluğu'nun Viyana'dan sonra en önemli ikinci merkezi haline geldi. Tuna'nın batı yakasındaki Buda'da ortaçağ sokakları hâlâ varlığını koruyor. Buda Kalesi, kente hâkim ve tarihi bir alan; İngiliz parlamentosundan esinlenilerek yapılan yeni gotik üsluptaki Macaristan Parlamento Binası ise Peşte tarafında. Budapeşte özgün coğrafyasını Tuna Nehri'ne borçlu. Suyun iki yanında yükselen tepeler geniş bir alanı görürken bir buçuk kilometre uzunluğundaki Margit Adası yeşil alan olarak kullanılıyor. Hizmete 1849 yılında giren Zincirli Köprü ise tüm Tuna üzerindeki en güzel köprü. Aziz Istvan Bazilikası, Opera Binası, Kahramanlar Meydanı, Güzel Sanatlar Müzesi Budapeşte'nin önemli yapıtları arasında geliyor. Franz Liszt'in 1875'te kurduğu müzik akademisi de dünya çapında ününü sürdürüyor. Macaristan'ın başkenti ayrıca görkemli hamamlarıyla anılıyor. Günümüzde Budapeşte'de Gül Baba Türbesi ve diğer bir iki örnek dışında Osmanlı eseri bulunmuyor.


Timbuktu - Mali




Dünyanın en eski üniversitelerinden birine sahip Timbuktu, İslam'ın 15. ve 16. yüzyıllarda Afrika'da yayılmasında önemli rol oynadı. Batı Afrika'daki Mali'de bulunan kent canlı bir entelektüel merkezdi, bu sayede yıllar içinde birçok mimari anıtla donatıldı. Timbuktu günümüzde de Kuran üzerine çalışmalar yapan Sankore Üniversitesi, medreseleri ve çok sayıda elyazmasına sahip eski kütüphanesiyle ünlü. Timbuktu'nun üç büyük camisi Djingareyber, Sankore ve Sidi Yahia. Bu eserler sürekli bakım görmesine karşın çölün etkisi yüzünden tehdit altında. Kerpiç, camilere benzersiz görünümlerini kazandırıyor ama onları aşınmaya karşı dayanıksız yapıyor. Büyük Sahra Çölü'nün güney ucunda yer alan Timbuktu, kervanlar için önemli bir kavşak noktasıydı. Bu özelliği günümüzde de sürüyor, develer hâlâ uzun yol kat edip ticaret yapmaya kente geliyor. En önemli ürün, kuzeydeki yataklardan çıkarılan tuz. Kentin yakınından geçen Nijer Nehri üzerindeki liman ise yine kumlar yüzünden Timbuktu'nun merkezinden uzaklaşmış durumda. Timbuktu Batı Afrika halkları, Araplar ve Berberilerin bir araya geldiği önemli bir merkezdi; bu çeşitlilik günümüzde de sürüyor ve kente zengin bir kültürel doku kazandırıyor. Sahra'nın en eski sakinlerinden Tuaregler Timbuktu'da da en kalabalık gruplardan. ''Çölün efendileri'' olarak bilinen ve erkeklerin giydiği mavi giysilerle ünlü Tuaregler göçebe yaşamını sürdürüyor.


Oaxaca ve Monte Alban - Meksika




Oaxaca (Vohaka olarak okunuyor) kenti ve hemen yakınındaki Monte Alban (Beyaz Dağlar) harabeleri Meksika'nın güneyinde, Oaxaca Vadisi'nde yer alıyor. Kentin sömürge dönemine ait yapıları ile Monte Alban'daki Zapotek kalıntıları UNESCO tarafından 1987'de Dünya Kültür Mirası Listesi'ne eklendi. Bir Aztek garnizonu olarak 1486'da kurulan Oaxaca, 1521'de de İspanyolların yönetimine geçti. Kentin merkezi ''Zocalo'' olarak adlandırılan ana meydan. En ihtişamlı dini yapısı Iglesia de Santo Domingo Kilisesi 1570 -1608 yılları arasında inşa edildi. Kilisesin hemen yanında kentin tarihini anlatan Oaxacan Müzesi yer alıyor. Dağlardaki altın, gümüş, elmas gibi maden yataklarından dolayı işlemeli takılar kentin önemli gelir kaynakları arasında. Oaxaca'da yıl boyunca birçok festival kutlanıyor. Bunların en renklisi Guelaguetza, temmuzda yapılıyor. Oaxaca'ya 10 kilometre mesafede Zapoteklerin merkezi Monte Alban antik yerleşimi bulunuyor. Kent İÖ 500'de kuruldu ve İS 900'e kadar yerleşim devam etti. Kentin ilk kuranların Olmekler mi yoksa Zapotekler mi olduğu konusundaki tartışma arkeologlar arasında hâlâ devam ediyor. Burada Zapotekler döneminden kalma mükemmel bir su, kanalizasyon sistemi ile yeraltı geçitleri ve tapınaklar bulunuyor. Mikstekler zamanında ise kente ilginç kabartmalı birçok mezar eklendi. Kentin en ilgi uyandıran kalıntıları arasında ''Danzantes'' (Dansçılar) Galerisi bulunuyor.


Gize Piramitleri - Mısır




Mısırlıların firavunlar için inşa ettiği piramitlerin en eskisi, Djozer (Zoser) adına İÖ 2630-2612 arasında yapılmıştı. Sakkara'da bulunan ilk piramit, başka bir deyişle anıtmezar, mimar Imhotep tarafından tasarlandı. Piramitlerin en büyüğü ise Kahire yakınlarında, yaklaşık 146 metre yüksekliğe sahip Keops. Herodot bu yapıyı anlatırken ağır taş blokları piramidin üstüne çıkarmak için 925 metre uzunluğunda, 19 metre genişliğinde bir rampa kullanıldığını söyler. Sadece bu rampanın yapılması 10 yıl sürmüştü, 100 bin esir piramidi 30 yılda tamamlamıştı; yapımında 10-15 ton ağırlığında 2 buçuk milyon kadar blok taş kullanılmıştı. Keops Piramidi yaklaşık 3 bin 800 yıl boyunca, 1300'de İngiltere'de inşa edilen 160 metre yükseklikteki Lincoln Katedrali'ne kadar dünyanın en büyük yapısı olarak kaldı. Mısır'da bulunan onlarca piramidin arasında, Keops Piramidi'nin de bulunduğu Gize bölgesi özellikle dikkat çekiyor. Burada ''Büyük Piramit'' de denen Keops'un yakınında ikinci büyük piramit, kardeşi Kefren'in piramidi. Buradaki küçük piramit ise İÖ 2500'lü yıllarda hüküm süren Mikerinos için inşa edilmişti. Firavunlar hükümdar olmanın ötesinde Tanrısal varlıklardı ve onlar için yapılan bu mühendislik harikaları yine Tanrısal bir gizeme sahip olmalıydı. Piramitler gizli dehlizlere, kapılara sahipti; kralın ya da eşlerinin mumyalanmış bedenleri, hazinelerle birlikte piramidin içinde saklı bir odadaydı.

Semerkant - Özbekistan




Semerkant Orta Asya'nın kalbiydi; eski zaman seyyahlarının dediği gibi ''cennet pınarlarından bir pınar, cennet bahçelerinden bir bahçe idi''. Fatihler ve halklar daima ona yürürdü. Dünyayı fethe çıkan atlılar ilk ona koşar; dervişler, âlimler, seyyahlar, tacirler, misyonerler, Orta Asya ummanında kaybolanlar yollarını onun mavi kubbelerinden süzülen ışık sayesinde bulurdu. Efrasiyab, binlerce yıllık geçmişi olan bu şehre ilk adlarından birini verdi. Büyük İskender, Asya'nın fethini Semerkant'la taçlandırdı. Cengiz Han, yıkıp yerle bir etmeden önce surları dibinde sabırla beklerken onun görkemine hayran kaldı. Timur, tüm dünyaya ''En büyük benim!'' diye buradan haykırdı. Bugün bile karşısında insanların hayranlıkla eğildiği şaheserlerle donattı. Onun torunu Uluğ Bey, burada gökle yarenlik kurdu, yıldızlarla konuştu. Özbekistan'ın en gözde şehri olan Semerkant, o görkemli geçmişin izlerini, büyük hükümdarların anılarını yaşatmaya devam ediyor. Dünyanın en eski şehirlerinden biri kabul edilen Semerkant, özellikle Timur dönemi tarihsel yapıtlarıyla dikkat çekiyor. Antik Semerkant'ın kalıntılarının uzandığı Efrasiyab Tepesi, dünyada eşi benzeri bulunmayan Şah-ı Zinde mezarlığının görkemli türbelerine ev sahipliği yapıyor. Registan Meydanı (fotoğrafta) ise Semerkant'ın kalbi. Göz kamaştırıcı medreselerin yanı sıra abidevi Bibi Hatun Camii ve Gur Emir Magbarası (Timur Türbesi), gezginleri parlak bir rüya âlemine sürüklüyor.


Moenjodaro - Pakistan




Yerel halkın 1922'de keşfedilmeden çok önce Ölüler Tepesi (Moenjodaro) adını verdiği kent, İndus'un, Nil ve Dicle-Fırat kıyısı şehirlerine rakip olarak sunduğu yerdir. UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası Listesi'ne 1980'de eklendi. Bu şehir, İndus uygarlığını, Nil ve Mezopotamya ile aynı zamana ve aynı görkem sırasına yerleştiriyor. Ateş tuğlalarıyla yapılmış Moenjodaro dünyanın ilk şehirleri arasında sayılıyor. Belki Nil'deki gibi piramitler, Tanrıları tarif eden yüce heykeller, Sümer ve Babil'deki gibi Tanrılara adanmış görkemli tapınaklar yok; kralların ve rahiplerin kudretlerini işaret eden ezici yapılar da ufukta gözükmüyor. Ama Moenjodaro ve yine Pakistan'da bulunan Harappa şehirlerinde kamuya ve sıradan insanlara yönelik gelişmiş bir dağıtım ve paylaşım örgütlenmesinden izler ve gelişmiş bir şehircilik var. Antik Moenjodaro kenti, Sind'e bağlı Larkana bölgesinin içinde yer alıyor; nüfusunun yaklaşık 40 bin olduğu tahmin ediliyor. Moenjodaro zaman zaman İndus taşkınlarıyla karşı karşıya kalmış ve aşağı kent birkaç defa tahrip olmuştu. Ancak yukarı kentte, 13 metre yükseklikteki kale ve etrafındaki surlar zamanın saldırılarına başarıyla direndi. Moenjodaro'daki en dikkat çekici yapı Büyük Hamam sayılabilir. Hamamın etrafında kutsal yı¬kanma bölümlerinin bulunduğu da tahmin ediliyor. Ha¬mamın bitişiğinde büyükçe bir tahıl ambarı bulunuyor.


Machu Picchu - Peru




İnka hanedanlığının 400 yıllık tarihinin sonlarında, 1460'lı yıllarda kurulan Machu Picchu sadece yüz yıl kadar ayakta kalabildi ve salgın hastalık nedeniyle terk edildi. Kenti İnka halkının çoğu görmemişti; Batılılar ise onunla 500 yıl sonra tanışacaktı. And Dağları'nın 2 bin 400 metrelerine kurulan kenti 1911 yılında Amerikalı tarihçi Hiram Bingham keşfetti. Kente Urubamba Vadisi'nden geçen 48 kilometrelik ''İnka Kraliyet Yolu'' ile ulaşılıyordu. Machu Picchu ziraat yapılan ve kamu ya da savunma yapılarının olduğu iki alana ayrılır. Wayna Picchu tepesi de kentin üçüncü bölümü olarak kabul edilir. Antik kent genellikle saray ve tapınak yapılarından oluşan bir kale kent görünümündedir. Özel yapıların yanı sıra yerleşmede konut ve çarşı yapıları da vardır. Bunların hepsinin üstünde de bütün dini törenlerin ve kutlamaların yapıldığı alanlar, daha zengin görünümlü ve seçkinlere ait kayaya oyulmuş anıtmezarlar bulunmaktadır. Ardışık terasların üzerinde kurulan ve halka ait olduğu düşünülen yapılar dar sokaklar ve patikalar ile birbirlerine bağlanır. Bu alanın merkezinde, etrafı evlerle çevrili devasa bir meydan yer alır. Kamu alanının çevresi kente girmeyi zorlaştıran, kalın ve yüksek güçlü savunma duvarları ve kuru hendeklerle çevrelenmiştir. Dünya Harikalarından biri sayılan Machu Picchu aynı zamanda 1983'ten beri UNESCO Dünya Miras Listesi'nde yer alıyor.


Belem Kulesi - Portekiz




Belem Kulesi, Portekiz'in başkenti Lizbon'un bir bölgesi olan Belem'de yer alıyor. Kule, Hindistan denizyolunu bulan Vasco de Gama'nın anısına 16. yüzyılın başlarında inşa edildi. Beyaz renkli bu gösterişli yapının görevi Tajo Nehri'nin girişini ve Lizbon Limanı'nı korumaktı. Belem Kulesi gotik ''Manuel'' tarzıyla yapılmış en ünlü eserlerden biriydi ve Portekiz'in keşifler çağının sembolüydü. Kule, yakınında bulunan ve yine Vasco de Gama için yapılan Jeronimos Manastırı'yla birlikte 1983 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alındı. Belem Kulesi, askeri mimar Francisco de Arruda tarafından yapılmıştı. Arruda daha önce Fas'ta Portekiz için kaleler yapmış ve mimari ufkunu genişletmişti. Bu yüzden eserleri Kuzey Afrika'dan da izler taşıyordu. Belem Kulesi, 1840'lı yıllarda Kral İkinci Ferdinand tarafından onarıldı ve yapıya yeni dekoratif unsurlar eklendi. Portekiz, 1910 yılında da burayı ulusal anıt ilan etti. Jeronimos Manastırı da 16. yüzyılın başında yapılmıştı. Günümüzde gotik akımın Portekiz'deki en güzel örneklerinden biri kabul edilen Jeronimos Manastırı, gösterişli cephesi, geniş iç mekanları, heykelleriyle görkemli bir mimarlık anıtı. Küçük Belem bölgesi bu değerlerin yanı sıra geniş bir halk sanatı koleksiyonunun bulunduğu bir müzeye sahip. Ayrıca Belem, Atlı Araba Müzesi'ne de ev sahipliği yapıyor.


Petersburg - Rusya




Çar Birinci Petro'nun emriyle 1703'te kurulan ve adını ondan alan Petersburg, kısa sürede Avrupa'nın en önemli kentleri arasına girdi. Baltık Denizi kıyısındaki Petersburg, devrimin ardından 1918'de başkentin Moskova'ya taşınmasına kadar saraylar, müzeler, kütüphaneler, sanat eserleriyle bezendi. Çarlığın gücünü gösterecek dev bir eser olarak tasarlandı. Günümüzde Rusya'nın ikinci büyük metropolü Petersburg, yaklaşık dört milyon nüfusa sahip; önemli bir liman, canlı bir ticaret ve kültür merkezi. Petro'nun amacı, Batı Avrupa'dakilerle yarışacak bir kent yaratmaktı. Neva Nehri'nin ağzındaki kent, sellerden de korunmak amacıyla kanalarla ve onları aşan köprülerle süslendi. Donanma Sarayı, Aniçkov Köprüsü, Kazan Katedrali, Saray Meydanı, Dostoyevski ve diğer Rus yazarlarının eserlerinde sıkça adı geçen Nevski Caddesi Petersburg'un en gösterişli köşeleri arasında. Aziz İsak Katedrali ise 100 kilogramlık saf altın kubbesiyle dikkat çekiyor. Petersburg'daki Hermitaj dünyanın en büyük müze ve sanat galerilerinden. Binlerce odaya sahip Hermitaj, en büyüğü eski Kışlık Saray olan toplam beş binaya yayılıyor, müzede dünya sanat tarihinin önemli eserleri sergileniyor. Rusya Müzesi'nde ise 12. ve 16. yüzyıllardan kalma ikonlarla portreler yer alıyor. Kent 1924'ten sonra Leningrad adını aldı, 1991'de ise Petersburg adına geri dönüldü.


Goree Adası - Senegal




Senegal'in başkenti Dakar'ın karşısında küçük bir ada Goree. Atlas Okyanusu'ndaki bu kara parçası UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne 1978 yılında katıldı. Adacığın listeye alınma sebebi, insanlığa tarihin en büyük acılarından birini hatırlatmak. Goree Adası, 15. yüzyıl ile 19. yüzyıl arasında Afrika kıtasındaki en büyük köle ticareti merkezlerinden biriydi. Afrika'nın iç kesimlerden toplanan köleler, kıyılardaki menzil noktalarına getirilir ve buralardan gemilere bindirilerek Amerika'ya götürülürdü. Yaklaşık on, on iki milyon Afrikalı köleleştirilip Yenidünya'ya götürüldü. Bu süreçte Afrika genç, verimli, sağlıklı nüfusunu kaybetti. Bir zamanlar kölelerin kapatıldığı hücrelerden oluşan kompleks günümüzde ziyarete açık. Köle evlerinin yanı sıra Portekizli, Hollandalı, İngiliz ve Fransız köle tüccarlarına ait görkemli evler de aradaki farkın anlaşılması için turistlere gösteriliyor. Toplam altı yedi metrekarelik hücrelerde 15, 20 kadar köle duvara karşı boyunları ve elleri zincirli oturuyordu. Kölelerin en değerlisi bakire genç kızlar için de ayrı evler inşa edildi. Ancak köle tüccarlarının tecavüzüne uğrayıp hamile kalanlar adada salıveriliyordu. Adada 1999'dan beri her yılın 23 Ağustos günü Uluslararası Köle Ticaretinin Kaldırılması ve Hatırlanması kap¬samında etkinlikler düzenleniyor. Tarihin acı sayfaları hatırlanıyor[/bag]
 
Ynt: İnsanlığın 40 Görkemli Hazinesi

[bag]Dambulla Altın Tapınağı - Sri Lanka




Eski zamandaki ve Binbir Gece Masalları'ndaki adıyla Serendip, şimdiki adıyla Sri Lanka, bir önceki adıyla Seylan'da antik bir kent Dambulla. Kentteki mağaralar mabedi ve çevresi, adadaki Hint öncesi kültürün izlerini dahi taşır; İÖ 7. yüzyıla kadar gerilere giden bir kültür sunar. Ama mağaranın asıl önemi, İÖ 1. yüzyıldan kalma dev Buda heykelleri ve duvarlarındaki dinsel resimlerdir. Kuzeydeki Anuradapura Kralı Valagamba, aynı yüzyılda bu mağaralarda 14 yıl sürgün hayatı yaşamıştır. Mağaralara, 11.-12. ve 18'inci yüzyılda Hindu Tanrılarının resim ve heykelleri de eklenmiştir. Yerden 180 metre yükseklikteki dev kayalarda 80 mağara tespit edilmiştir. Mağaraların beşinde Buda'nın kimisi 18 metreyi bulan 153 heykeli yer alır. Ayrıca çok sayıda Tanrı, Tanrıça ve Sri Lanka kralının heykeli de vardır. Diğer adı Dambulla Altın Tapınağı olan bu mağaralar, 1992'de UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alınmıştır. Sri Lanka'da çoğunluğu oluşturan Sinhaliler, Budacı inanca sahiptir, azınlıktaki nüfus Tamiller ise Hindu inancına bağlıdır. Mağaraların en önemlileri birinci ve ikinci mağaralardır. Birincisinin adı Kutsal Kralın Mağarası'dır, içinde 14 metre yükseklikte bir Buda heykeli yer alır. İkincisi, Büyük Krallar Mağarası'dır ve en büyük mağaradır; içinde 16 oturan, 40 da ayakta Buda heykeli, Tanrı Saman ve Vişnu'nun ve bazı Sri Lanka krallarının heykelleri vardır


Palmyra - Suriye




Orta Suriye'de bulunan Palmyra antik kenti, ''çölün gelini'' olarak da biliniyor. Çölü aşan yolcular için önemli bir durak olan kent, yerel geleneklerle Roma ve İran kültürlerini harmanlamış ve antik dönemin önemli merkezlerinden biri haline gelmişti. Anıtsal kalıntıları günümüzde de ıssız coğrafyanın ortasında yükselmeye devam ediyor. Aramcanın konuşulduğu Palmyra'nın ilk dönemleri hakkında ayrıntılı bilgi bulunmuyor ama adının eski kaynaklarda geçtiği görülüyor. Önceleri bağımsız bir kent olan Palmyra, İS 1. yüzyılda Roma egemenliğine girdi. Şam'ı Fırat'a bağlayan yol üzerinde bulunduğundan önemini giderek arttırdı; 634 yılında da Müslüman komutan Halid bin Velid tarafından fethedildi. Aramilerin büyük Tanrısı Bol için yapılan tapınak, kentin önemli kalıntıları arasında. Bu görkemli yapı, tüm Ortadoğu'da antik dönemden kalan dini yapı örneklerinin içinde özel bir yere sahip. Palmyra'da agora, senato, tiyatro, dini yapılar ve diğer kalıntılar hâlâ görülebiliyor, çölün ortasında bulunması kentin dış etkilerden korunmasını kolaylaştırıyor. Kent ayrıca İÖ 3. yüzyılda geliştirilen Sami kökenli ''Palmyra alfabesi''yle de tarihsel açıdan önem taşıyor. Palmyra yazıtları şimdiye kadar Mısır'dan İtalya'ya kadar birçok ülkede bulundu. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne 1980 yılında giren Palmyra Tadmor olarak da biliniyor.


Paskalya Adası - Şili




Büyük Okyanus'ta yer alan Paskalya Adası küçük ama dünyaca ünlü bir kara parçası. Adadaki dev insan heykellerinin kökenleri uzun süre bilinmezliğini korudu. Nihayet bilimsel araştırmalar bunların 10. ve 16. yüzyıllar arasında yapıldığını ortaya çıkardı. Şili'ye bağlı Paskalya Adası, Güney Amerika'nın 3 bin 600 kilometre açığında bulunuyor. Yerli halk Polinezyalıların adaya 300'lü yıllarda geldiği tahmin ediliyor. Son derece özgün bir sanat anlayışı geliştiren bu topluluk sonraki yüzyıllarda ''ahu'' adı verilen taş platformlar ve büyüklüğü 10 metreyi aşan, tonlarca ağırlığa sahip insan heykelleri yaptı. Bunlar adanın volkanik taşlarından yontulmuştu. Adada ayrıca ''rongorongo'' adı verilen, ahşap levhalara işlenen şematik bir yazı sistemi kullanılıyordu. Hollandalı denizci Jacop Roggeveen, 1722 yılında adaya ayak basan ilk Batılı oldu ve buraya paskalya günü geldiğinden kara parçasına bu adı verdi. Ada halkı 19. yüzyılda köle tacirlerinin hedefi oldu ve sayıları önemli ölçüde azaldı. Paskalya Adası'nın yaklaşık dört bin kişilik nüfusunun yarıdan fazlasını hâlâ yerliler oluşturuyor ama gelenekler büyük ölçüde unutulmuş durumda. Şili hükümeti adayı Rapai Nui adıyla milli park statüsüyle koruyor. Rapa Nui, adanın yerli dilindeki adı. Paskalya Adası ayrıca 1995 yılından beri UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alıyor.


Kartaca - TUNUS




Kartaca, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne 1979 yılında girdi. Günümüzde Tunus sınırları içinde yer alan Kartaca'nın, İÖ 9. yüzyılda Fenikelilerce kurulduğu tahmin ediliyor. Akdeniz kıyılarında, savunulması kolay bir yarımada üzerinde bulunan kent deniz ticareti sayesinde kısa sürede zenginleşti. Roma'yla İÖ 2. ve 3. yüzyıllarda üç kere savaşan Kartaca sonunda yenildi ve tamamen yıkıldı. Bir süre boş kalan kent İÖ 29 yılında yine Romalılarca koloni haline getirildi ve Afrika eyaletinin merkezi yapıldı. Tekrar inşa edilen ve Akdeniz'de yıldızı yükselen Kartaca, imparatorluğun en önemli üçüncü kenti oldu. Modern Tunus kentinin bir dış mahallesi olan Kartaca, yeni yapılarla iç içe geçmiş durumda. Bu yüzden günümüze fazla sayıda eser kalmış değil. Yine de Caesar (Sezar) zamanında nüfusu 700 bine kadar yükselen kentin ihtişamını günümüze taşıyan kalıntılar bulmak mümkün. Antonin Kaplıcaları, Roma'da türünün en büyük örneklerinden biriydi; aynı zamanda karışık bir suyolu sistemine sahipti. Antik konutlar, yeraltı sarnıçları, tapınaklar, tiyatro Kartaca'nın diğer kalıntıları arasında. Birsa Tepesi'ndeki müze de kentin arkeolojik geçmişi hakkında fikir veriyor. Kartaca 705 yılında Arapların eline geçti ve yeni kurulan Tunus kentinin gölgesinde kaldı. Kentteki daha yeni tarihli yapıların en dikkat çekici olanı Fransızların yerel mimari üslupla yaptığı St. Louis Katedrali.


Merv - Türkmenistan




İpek Yolu güzergâhında, bir vaha üzerinde kurulan Merv, tarihin en bahtsız şehirlerinden biri. Bugün zengin bir geçmişin izlerini taşıyan kalıntılardan ibaret olan bu şehir, bir dönem Büyük Selçuklu İmparatorluğu'na da başkentlik yapmıştı. Tarihçi İbn Haldun, bugünkü Türkmenistan'ın güneyinde bulunan Merv için ''Güneyinde dağlar ve doğusunda çöl vardır'' der. Şahname yazarı Firdevsi de şehri Efrasiyab'ın kurdurduğunu söyler. Büyük İskender tarafından fethedilen şehir daha sonra Partların eline geçmişti ve antikçağın sonuna kadar Sasaniler tarafından yönetilmişti. Sasanilerin son kralı 651'de burada öldürülmüş, Merv Müslüman Arapların eline geçmişti. Selçuklular devrinde büyük gelişme gösteren şehir Cengiz Han'ın demirden yumruğu altında un ufak oldu. Merv, 1409'da Timurlulardan Şahruh tarafından yeniden kuruldu ama 18. yüzyıl sonunda Buhara emiri, halkı buradan kovdu. Halksız kalan şehir de tarihe karıştı. Merv'de yapılan kazılarda üç ayrı yerleşim tespit edildi ama ortaya henüz çok fazla bir şey çıkarılamadı. Üç yerleşimin en eskisi Gâvurkale'nin kuruluşu, Büyük İskender'in komutanı I. Antiochos'a isnat ediliyor. O devirden sadece sur duvarlarının kalıntıları görülebiliyor. İkinci yerleşim Sultankale, Selçuklu devrinde muhteşem abidelerle donatılmış. Şimdi o abidelerden sadece Sultan Sencer'in türbesi ve sur duvarları ayakta.


Petra - Ürdün




Ürdün sınırları içerisinde kalan Petra antik kenti, Ortadoğu'daki en önemli tarihi alanlardan biri. Doğu gelenekleriyle Roma mimarisini kaynaştırdığı için dünya tarihinin de en özgün kalıntıları arasında sayılıyor. Kızıldeniz ile Ölü Deniz arasındaki Petra, tarihöncesi çağlardan beri insan yerleşimlerine sahne oldu. Petra, İÖ 4. yüzyıl ve İS 2. yüzyıl arasında eski bir Arap halkı olan Nebatilerin başkentliğini yaptı. Ardından Romalıların eline geçti ve Arabistan eyaletine katıldı. Arap Yarımadası, Mısır ve Suriye arasında önemli bir kavşak noktası olduğu için zenginliğini uzun yıllar korudu. Kent, özellikle kumtaşı kayalara oyulmuş tapınak, tiyatro ve konutlarıyla dikkat çekiyor. Petra'nın bulunduğu vadideki kumtaşlarının renginden dolayı burası ''gül kırmızısı kent'' olarak da biliniyor. Kalıntıların en bilinenleri El Hazne adı verilen Nebati tapınağı ve Romalılardan kalan tiyatro. Kentte ayrıca yine kayalara oyulmuş çok sayıda gösterişli mezar bulunuyor. Mühendislikte o dönem için ileri bir seviyede olan Nebatiler kente suyolları ve su depoları da yapmıştı. Deprem ve ekonomik sıkıntılardan dolayı İS 400'lü yıllarda gücünü kaybeden ve zamanla tamamen boşalan Petra, 1812 yılında İsviçreli Johann Burckhardt tarafından bulundu ve Batı dünyasına tanıtıldı. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne 1985'te alınan Petra, geçtiğimiz yıllarda da ''Dünyanın Yeni Harikaları'' arasında gösterildi


Vatikan




Roma sınırları içinde, bağımsız bir devlet Vatikan. Papalık ile İtalya arasında 11 Şubat 1929'da imzalanan Laterano Antlaşması'yla kuruldu. Roma'nın ortasında, etrafı duvarlarla çevrili Vatikan, barındığı mimari ve sanat başyapıtlarıyla 1984'de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alındı. Katolikliğin merkezi olmasından dolayı uluslararası arenada söz sahibi. Vatikan'ın devlet başkanı olan papa, aynı zamanda tüm Katoliklerin ruhani lideri. Vatikan'ın girişinde Gian Lorenzo Bernini'nin 1656-1667 yılları arasında düzenlediği, sütunlarla çevrili San Pietro Meydanı bulunuyor. Meydanda bulunan ve kubbesi Michelangelo'nun imzasını taşıyan San Pietro Katedrali her yıl milyonlarca hacının akınına uğruyor. İçindeki en ilgi çekici eser, Michelangelo'nun ölü İsa'yı kucaklayan Meryem'i tasvir ettiği Merhamet (Pieta) heykeli. Vatikan sınırları içerisinde Santo Spirito Hastanesi, Palazzo di Giustizia (Adalet Sarayı), Santa Maria in Traspontina Karmelit Kilisesi gibi birçok kutsal ve tarihi mekân bulunuyor. Vatikan müzeleri klasik ve Rönesans dönemlerinin en büyük koleksiyonunu barındırıyor. Sistina, Vatikan Sarayı'nın ana şapeli. Bu şapelin yan duvarları Botticelli, Perugino, Signorelli gibi sanatçıların Musa ve İsa'nın hayatından sahneler işlediği fresklerle kaplı. Şapelin asıl ünü Michelangelo'nun başyapıtlarından, İsa'nın gazabına uğrayan ruhları betimlediği ''Son Yargı'' adını taşıyan freski.


San'a - Yemen




Yemen'in başkenti San'a, dağların çevrelediği bir ovada, 2 bin 200 metre yükseklikte. Yaklaşık 2 bin 500 yıllık bir tarihi olan kent 7. ve 8. yüzyıllarda İslam'ın en önemli merkezlerinden biri oldu. Nuh Peygamber'in oğlu Sam'ın kurduğuna inanılan kentte birbirinden güzel kerpiç binalar yükseliyor. Eski San'a olarak adlandırılan, 14. yüzyıla dayanan bu yapıların bulunduğu alan UNESCO tarafından 1986 yılında Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alındı. Eski San'a'da 103 cami, 14 hamam ve 6 binden fazla ev bulunuyor. Dar sokaklarda yükselen binalar genellikle altı yedi katlı. Evlerin pencereleri ve kat aralarını belirleyen beyaz çizgiler ''nura'' adlı özel bir kerpiçle işlenmiş. Bu binaların büyük kısmı kerpiçten yapılmasına rağmen yüzlerce yıl ayakta kalabilmiş. Binaların arasında uzanan taş sokaklar, küçük meydanlara açılıyor. Babü'l-Yemen ve Babü's-Selam yedi kapılı San'a'nın günümüze ulaşan iki kapısı. Kentin merkezi Tahrir Meydanı. Osmanlı döneminden kalma birçok hamam Eski San'a'nın doğusunda bulunuyor. Büyük Cami (Cami'ü'l-Kebir) 630 yılında inşa edildi. Yemen'deki ilk İslam eseri kabul ediliyor. Salahaddin ve Mutvekil şehirdeki diğer önemli camiler. Milli Müze'de ülke tarihiyle ilgili eserler sergileniyor. Eski Osmanlı Kalesi hâlâ kışla olarak kullanılıyor. Ülkenin en büyük pazarı Milh Meydanı'nda kuruluyor. Gat Meydanı'nda ise Yemen'de herkesin çiğnediği uyarıcı bir bitki olan ''gat'' satılıyor.







Doğal bir yükselti üzerinde bulunan Atina Akropolisi'ndeki (yukarı şehir) yerleşimin geçmişi tarihöncesine uzanırken Miken döneminde önemli bir yer halini alır ve bu dönemde Akropolis surlarla çevrilir. Bugün akropolde yükselen eşsiz yapılar ise Pers Savaşı'nın ardından, İÖ 5. yüzyılda Perikles'in başlattığı imar faaliyetleri ile gerçekleşir. Akropolis, heykeltıraş Phidias'ın yönetiminde Iktinos, Mnesikles ve Kallikrates gibi ustaların elinden çıkma yapılarla yeniden inşa edilir. Bu yapılar arasında en göz alıcısı Parthenon olarak bilinen Pallas Athena Parthenos Tapınağı'dır. Bu yapı Perslere karşı kazanılan zaferin anısına inşa edilir ve daha sonra Attika-Delos Deniz Birliği'nin hazinesi olarak kullanılır. Akroplis'teki ikinci büyük yapı ise Erekhtheion'dur (İÖ 421-405). İsmini mitolojik Antik Yunan Kralı Erechtheus'tan alan, Tanrılar ve mitolojik kahramanlara adanan yapının dış cephesini karyatidler (kadın biçimli sütunlar) süsler. Diğer bir göz alıcı yapı ise Nike Tapınağı'dır. Akroplis'in en eski İon uslubunda inşa edilen bu tapınağında, yazar Pausanias'a göre Nike'nin ahşap kült heykeli bulunmaktadır. Akropolis'in bir diğer ünlü yapısı ise Propyleion'dur (anıtsal kapı). Bu kapının savunma amacı taşımadığı, daha çok kutsanmış akropole girişin ancak uygun kişiler tarafından yapılacağını simgelediğine inanılır. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne 1986'da alınan Atina Akropolisi'nde restorasyon çalışmaları devam ediyor.[/bag]
 
Ynt: İnsanlığın 40 Görkemli Hazinesi

işte birçok insanın okuması ve görmesi gereken bir derleme içinde bulunduğumuz dünyamızın bizden çok çok önce atalarımızın yapmış olduğu eserler ve doğal güzellikler zaten tarih mirasları adı altında.... Çok emek sarfedilmiş bir paylaşım ellerine sağlık ve hemen hemen herkezin okuması gereken bir paylaşım genel kültür bir nevi o yüzden sabit kalmasında fayda var diye düşünüyorum +rep
 
Ynt: İnsanlığın 40 Görkemli Hazinesi

her şehrin kendine göre bir güzelliği var.bu apaçık ortada ama ama ama dünyanın farklı bir yönde gidişatını 1453 ' de değiştiren istanbul sadece bizim için değil,gelmiş geçmiş veya gelecek dünya milletlerinin halen sevdası,,,,,bu dünyada maddi olduğu kadar,manevi olarakta ve dünyayı kolay yönetme acısındanda vazgeçilemez az sayıdaki şehirlerden birtanesi...

bunun örneğini 1. dünya savaşında apacık görebilirsiniz, ingilizler, fıransızlar, ispanyollar, almanlar birbirleriyle savaşırken birdenbire ingilizler neden osmanlıya saldırmış ve savaştığı kişiler neden destek verip çanakkale boğazından kolayca geçip istanbulu almak istemişler acaba,,,çok değil 90 yıl önce bu,,,çok garip osmanlı bu avrupadaki savaşlarda taraf tutmamış ve sesini çıkartmamıştı...taaaaki bu önemli hazineyi almak için çanakkaleye gelene kadar ve bir sesimiz çıkmışki taaa çinden duymuşlar,halen kulaklarında çınlıyor..ÇANAKKALE GEÇİLMEZ diye bir ses....

konunun çok dışına çıktım kusura bakmayın,özür dilerim. paylaşım için teşekkürler.
 
Ynt: İnsanlığın 40 Görkemli Hazinesi

ne demek abi konunun dışına çıkmak bilhassa çok güzel bir konuya değindin !!! Biz türkler hiç bir zaman yabana atılamayız bunu öğrendiler şimdi unutur gibiler fakat tekrar hatırlatmasını da biliriz .....
 
Ynt: İnsanlığın 40 Görkemli Hazinesi

gökoğlu link=topic=14052.msg133733#msg133733 date=1231720526' Alıntı:
her şehrin kendine göre bir güzelliği var.bu apaçık ortada ama ama ama dünyanın farklı bir yönde gidişatını 1453 ' de değiştiren istanbul sadece bizim için değil,gelmiş geçmiş veya gelecek dünya milletlerinin halen sevdası,,,,,bu dünyada maddi olduğu kadar,manevi olarakta ve dünyayı kolay yönetme acısındanda vazgeçilemez az sayıdaki şehirlerden birtanesi...

bunun örneğini 1. dünya savaşında apacık görebilirsiniz, ingilizler, fıransızlar, ispanyollar, almanlar birbirleriyle savaşırken birdenbire ingilizler neden osmanlıya saldırmış ve savaştığı kişiler neden destek verip çanakkale boğazından kolayca geçip istanbulu almak istemişler acaba,,,çok değil 90 yıl önce bu,,,çok garip osmanlı bu avrupadaki savaşlarda taraf tutmamış ve sesini çıkartmamıştı...taaaaki bu önemli hazineyi almak için çanakkaleye gelene kadar ve bir sesimiz çıkmışki taaa çinden duymuşlar,halen kulaklarında çınlıyor..ÇANAKKALE GEÇİLMEZ diye bir ses....

konunun çok dışına çıktım kusura bakmayın,özür dilerim. paylaşım için teşekkürler.
Değerli yorumunuz için teşekkürler
 

Benzer Konular