Organik tarım yalanı


Skip to content

* ANA SAYFA
* BAHCESELFORUMSEL
* DİĞER BAHCESEL SERVİSLERİ
o REHBERSEL
o BLOGSEL
+ Sende Bahcesel Blog Yazarı ol! Günlük Notlarını Yayınla!
+ Blogsel Yazar Listesi
o PHOTOSEL
+ Günün Fotoğrafları
+ Fotoğraf Gönder
o DOSYASEL
o VİDEOSEL
o BİLGİ HAZİNESİ (daha fazlası forumselde)
o VİKİSEL
o HABERSEL
+ NEWSEL (İngilizce)
o SÖZLÜKSEL
o SOHBETSEL
o UZMANSEL
+ Uzmansel Hakkında Bilgi ve Uzman Listemiz
* İLANSEL
o Ücretsiz İlan Gönder
o ALIM İLANLARI
o SATIŞ İLANLARI
* KURUMSAL
o Öneri-Şikayet gönder
o Bahcesel Kullanım Şartları
o .::Hakkımızda::.
o Basında Bahcesel

BAHCESEL BAHCE PEYZAJ TARIM ORMAN CEVRE
Üye: 24902 Editör: 33, Uzmansel.com Danışmanı: 41
8 misafir ve 186 üye bağlı
Sık KullanılanAnasayfam



Turkey United Kingdom France Germany Italy Spain Suudi Arabia China Rusian Japan Greek Portugual Norway Bulgaria Romania
Üye Adı
Parola
Kayıt Ol
Sayfa:ANA SAYFA arrow Köşe Yazıları arrow Zıraat Mühendisi Korkmaz MERT
Advertisement
BİLGİ HAZİNESİ Köşe Yazıları Zıraat Mühendisi Korkmaz MERT

Organik Tarım Büyük Bir YALAN!
Çarşamba, 14 Ekim 2009
ciftci_tarla-1.jpgKiminin “Ekolojik”, kiminin “Biyolojik” olarak dile getirdiği, Ülkemizde ise en çok “Organik Tarım” olarak adlandırılan, Tarımsal üretimde kimyasal (İlaç, gübre vb. gibi) kullanılmadan yapılan tarımsal faaliyetlerin adıdır Organik Tarım..
Tarimda e-Ticaret Merkezi

Tarim ve bahçe malzemeleri ihtiyaçlarinizi www.aldesem.com internet sitesinden güvenle temin edebilirsiniz.
Organik Tarımın yapılmasını ısrarla savunanların ana gerekçesi İnsanların daha sağlıklı ve lezzetli besin tüketmesinin yanısıra, doğal dengeyi korumak, mevcut toprak yapısının bozulmasını engellemek ve toprakta bulunan canlılığı muhafaza etmek olarak sıralanır.
Farzedelim ki bütün dünya organik Tarıma geçmiş olsun. 7 milyar’a dayanan dünya nüfusunun, aç kalmaması, bozulan doğal dengenin eski haline gelmesi, sağlıklı, hastalıklardan arî, lezzetli meyve ve sebze tüketebilmemiz mümkün olacak mı?


Peşinen söyleyelim ki hayır!


Öncelikle Organik Tarım teriminin ortaya niçin ve kimlerce çıkarıldığına ve bu terimi 3.dünya ülkelerine pompalamaya çalışanlar kimler ona bakalım.
Organik tarım ifadesinden, 1930 yıllarından itibaren Avrupa’da söz edilmeye başlanmasıyla birlikte ilk olarak 1972 yılında Uluslararası Ekolojik Hareketleri Federasyonu’nun ( IFAOM) kurulması ile düzenli olarak çalışmaya başlamıştır. Ülkemizde ise 1985 li yıllarda çeşitli girişimler Avrupa’ya eleman göndermelerle başlamış olup asıl 1992 Ekolojik Tarım Organizasyon Derneği ( ETO ) kurulması ile hız kazanmıştır. ETO’nun dolduruşu ile 18 Aralık 1994 tarihinde “Bitkisel ve Hayvansal Tarım ürünlerinin Ekolojik Metotlarla üretilmesine ilişkin yönetmelik” Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Şimdi bu tarihe dikkat etmenizi istiyoruz. Yani 1990’lı yılların başı ve 1994 yılları. Bu yıllar Dünyada GDO’lu Tohumların piyasaya sürüldüğü, Tarımda “Yeşil devrim” olarak nitelendirilen üretim patlamasının yaşandığı yılların başlangıcıdır. Bu yıllar, Avrupa’da bu tarihten sonra çoğu tarımsal ürünlerde üretim fazlasının oluştuğu, Tarımsal ürünlerin fiyatlarında gerilemelerin başladığı yılların başlangıcı!
Bu yıllarda Avrupa’ya, Tarımsal ürünlerini satabileceği ve çiftçilerinin rahatlayabileceği pazarlar lazım. Bunun için efelik tasladıkları ülkelere Tarımsal ürünlerinin ekim dikiminden vazgeçirecek bazen cebren ( Üretim kotası veya ekim yasağı koydurarak ) bezen de hile ile (Organik Tarım yapılması, Eski tohumların kullanılmasının istenilmesi) gibi farklı farklı sinsi planlara başvurdular. O kadar ileri gittiler ki, İnsanları buna inandırmak için Milyar dolarlar harcayarak çeşitli dernekler, Kulüpler, Çevreci sivil toplumlar vb örgütleri kurdurdular.


Sinsice yürütülen bu planlı işin sonucunda, günümüze gelindiği zaman, artık kendi insanımızın ve üniversitelerdeki hocalarımızın, üreticilerin Konvansiyonel Tarımı bırakıp Organik Tarıma geçmeleri için cilt cilt kitap ve makale yazar olduklarını ve vatandaşı inandırmak için çaba sarf ettiklerini görüyoruz...


Üniversite hocalarımız, yıllarca kürsüde verdikleri derslerin yanlış olduğunu bir çırpıda söylemeye başladılar.


Aslında söylediklerine ne kendileri ne de çiftçimiz inandı. Öyle ya; kilosunu 50 kuruşa satamadığı domatesin, Organik diye 5 liraya nasıl satılacağını üreticiye kimse izah edemedi.


İşin iç yüzü şu ki; Organik Tarım baştan başa büyük bir yalandır. Tarımsal üretimde, kalkınmakta olan ülkelerin Avrupa ülkelerine, pazar olarak bağlı kalmasını sağlayacak bir projedir.


Bugün Tarımsal üretimde ve örgütlenmede son derece etkin olan Avrupa’da maalesef Organik tarım alanları, tarımsal faaliyet yapılan alanların ancak %2-3 oranı kadardır. Madem Organik tarım bu kadar iyi, sağlıklı, kaliteli, çevreci ve doğal dengeyi koruyorsa neden AB ülkeleri Yeni tedbirlerle Organik Tarıma geçmiyor da bize organik Tarım yapılmasını öğütlüyorlar? Bizim sağlığımızı, kendi sağlıklarından daha mı fazla düşünüyorlar?


GDO’lu tohumlardan sonra artık bir dekar yerden 40-50 ton domates alan Avrupa ülkeleri, bizleri Organik Tarım yalanı ile bir dekar yerden 2-3 ton domates almaya ve ihtiyacımızı karşılayamayarak Tarımsal ürünlerde Pazar olarak kalmamıza çalışıyorlar.


Ülkemizin konum itibariyle 3 tarafı denizlerle çevrili olmasından dolayı, büyük bir kısmında yıllık nem oranı % 60 civarında olmaktadır. Bu kadar nem olan bir yerde, hiçbir kimyasal kullanmadan Organik Tarım yapmak, mildiyö ve pas hastalığından ürünleri kurtarmak nerdeyse imkânsızdır.


Bugün dünyada müthiş bir tohum savaşı var. Tohumu elde eden tüm insanlığı kudreti altına alacağını biliyor. Tohum sektörü 6 firmanın tekeline girmek üzere. Anadolu, yaklaşık 12.000’in üzerinde bitki türü ile (kaynak Tarım Bakanlığı) Tüm Avrupa’dan daha fazla çeşitliliğe sahip. Organik Tarım hikâyesi ile bu çeşitliliği korumanız mümkün değil. Çünkü ekip diktiği ile geçinemeyen çiftçi arazisinde bulunan gen merkezli bitkilere nasıl sahip çıkacak. Gecen yıllarda Ülkemizde bir Ziraat Fakültesinin öğrencilerine “getir yörendeki tohumu, al bilgisayarı” projesi ile tohumlar talan edilmeye çalışılmıştı. Yani ürettiği ile geçinemeyen insanımızın tohumunu koruması ne kadar mümkün? Bunun için bu çeşitliliği ıslah çalışması ile zenginleştirmeli ve çiftçilerin bol kazanç ile bunlara sahip çıkması sağlanmalı değil mi?


Organik Tarım yapıldığında;


1- Üretimde hiçbir zaman, bitkinin genetik kapasitesine ulaşamasınız. Yani büyük bir verim azalması yaşarsınız.
2-Geniş alanlarda, işletme bazında tarım yapma şansınız olmaz. Zira işçilik masrafınız üretiminizi karşılayamaz.
3- Üretimi bir yıl boyuna yayamazsınız. Örneğin sofranızda 12 ay domates, biber, marul, maydanoz v.b gibi sebzeleri bulamazsınız. Mevsimsel fiyat farklarından hiç faydalanma şansınız olmaz.
4- Organik ürünlerin besleyicilik özelliğinin, diğer konvansiyonel tarım ürünlerinden hiçbir farkı olmadığı son yapılan bilimsel tezler ve çalışmalarla ortaya konmuştur. (London School of Hygiene & Tropical Medicine'dan araştırmacısı Alan Dangoru ve arkadaşlarının Son 50 yıldır birbirine bağlı olarak yapılan araştırmaların sonuçlarının yayınlandığı 162 sayfalık raporda, organik gıdalarla diğer yetiştirilme tarzlarının kullanıldığı gıdalar arasında bir fark olmadığını tespit ederek açıkladılar)
5- Tüketicinin sıklıkla ifade ettiği “ Meyve sebzede eski tadı bulamıyoruz” sızlanmalarının nedeninin Konvansiyonel tarımdan kaynaklanmadığı, kullanılan Tohumdan kaynaklandığı ispat edilmiştir.
6- Zamanında, dozunda ve nerede kullanılacağı bilinen kimyasalların sağlık açısından bir tehdit oluşturmadığı ispat edilmiştir.
7- Organik Tarım yapılan ürünlerde yabancı tozlaşmanın önüne geçemezsiniz ve her yıl tohumlarda bozulma söz konusu olur.
8- Organik Tarım yöntemiyle üretilen ürünlerin ilk etapta yapılan reklamlar ile pazarının çok olacağı zannedilir ancak; albenisi az olan bu ürünlerin pazar değeri azdır ve talebi gittikçe azalır. Unutulmamalıdır ki; pazarlamada paketin içersindeki ürün kadar onun ambalajlanması ve albenisi de ürünün talebini artırır. Kaç tüketici pazarda Nar gibi kırmızı, iri ve parlak elma dururken yandaki ufak tefek ve kurtlu elmayı alır?


Kısacası Organik Tarım, yılın 12 ayında sofrasında sebze meyve görmek isteyen, Nüfusu 7 milyar sayısına dayanan insanlığa çok lüks bir kavramdır. Özellikle gelişmekte olan ülkeleri teknolojide köle yapan Avrupa, tarımsal ürünlerde de kendine bağımlı yeni köleler oluşturmak için organik tarımsal üretim tarzını ve yalanını icat etmiştir.


Organik Tarımın kişisel bazda yapılmasına sonuna kadar EVET!, Ancak işletme bazında yapılmasına HAYIR!.


Daha düne kadar, Anne sütü yerine mamayı, Tereyağı yerine margarin tüketmenin daha sağlıklı olduğuna ilişkin verilen raporları hatırlayanlarınız vardır. İnsanlar bu raporların bazı firmalarca para karşılığında verildiğini ve aldatıldıklarını anlayana kadar bazıları epeyce yol almışlardı.


Bugün ise daha kapsamlı bir oyun organik Tarım yalanı ile tüm tarımsal üretimde köleleştirme gayretleri devam etmektedir. Bunun yerine kontrollü, iyi tarım uygulamaları ile Konvansiyonel Tarımı en geçerli ve kazançlı bir yol olarak görüyoruz. İnadına üretim, inadına konvansiyonel tarım.
Bundan sonraki yazımda, daha kapsamlı olarak, Konvansiyonel Tarım ve Tohum üzerinde oynanan asıl oyunu ve Avrupa’nın bizlere İsrail yalanı ile kendi tohumlarına bizleri nasıl mahkûm etmeye çalıştığını anlatmaya ça
 
Ynt: Organik tarım yalanı

Yaptığınız araştırmadan dolayı teşekkür ederim Çok ibretli bir yazı olmuş
Kapitalist mantığa göre paraya götüren her şey veya kazanmaya sebep olan her türlü faaliyet mübahtır.İnsanlar ölsede bu durum değişmez. Bu anlayışın yansımalarını hayatımızın her alanında görebiliyoruz. Efendim ben şu kadar işci çalıştırıyorum, çalışmakta bir ibadettir. benim ekmeğimi falanca şahış veriyor. aç kalırım, işimden olurum............................... gibi sözler ve bu sözlerin hayata yansımalarından meydana gelen uygulamalar. Organ ticareti, içki ve uyuşturucu (sigarada dahil olmak üzere) imalatı ve ticareti ve sağlığa zararlı gıda maddelerinin üretimi ve ticareti başka milletlerin doğal ve tabii zenginliklerini elde edebilmek için yapılan faaliyetler ve sayamadığım yüzlerce faaliyet ve çalışma bu mantığın neticeleridir.
Çare ise insanoğlunun aslına dönmesi ve ahlaki olgunluktur[
 
  • Beğen
Tepkiler: rifkiseker
En iyisi organik tarım bence. Daha yeni başladım bana bu yazıda verilen iş önerilerinden ilham aldım. Şimdi kaç aydır yapıyorum gram pişman olmadım.

Şöylede dip not paylaşmak istiyorum:

GDO’lu gıdalar, kanserojenler ve artan kirlilikle birlikte insanlar organik ürünlere giderek daha fazla yöneliyor. Bu da organik tarım yapmak isteyenler için fırsatlarla dolu bir sektör yaratıyor.

Yani siz de tası tarağı toplayıp köylere, kasabalara yerleşmenin hayalini kuruyorsanız, organik tarım fikrini değerlendirebilirsiniz. Üstelik 2018’de yürürlüğe giren kararlarla resmileşen Tarım ve Orman Bakanlığı destekleri de organik tarım yapmak isteyenlere yardım ediyor.
 
En iyisi organik tarım bence. Daha yeni başladım bana bu yazıda verilen iş önerilerinden ilham aldım. Şimdi kaç aydır yapıyorum gram pişman olmadım.

Şöylede dip not paylaşmak istiyorum:

GDO’lu gıdalar, kanserojenler ve artan kirlilikle birlikte insanlar organik ürünlere giderek daha fazla yöneliyor. Bu da organik tarım yapmak isteyenler için fırsatlarla dolu bir sektör yaratıyor.

Yani siz de tası tarağı toplayıp köylere, kasabalara yerleşmenin hayalini kuruyorsanız, organik tarım fikrini değerlendirebilirsiniz. Üstelik 2018’de yürürlüğe giren kararlarla resmileşen Tarım ve Orman Bakanlığı destekleri de organik tarım yapmak isteyenlere yardım ediyor.
1. GDO’lu olmayan yani genetiği değiştirilmiş olmayan nasıl bir ürün yetiştireceksiniz? Bugün ektiğimiz her şey, yetiştirdiğimiz her hayvan yapay bir seçilimle yaratılmış kültür ürünleridir. Yani zaten GDO’ludur.
2.Vücuda giren yabancı maddeler değil, kalıtım yapan maddeler kanserojene dönüşebilir. Bu “sözde organik” olan birçok üründe de var.
3. “Organik” olmayan ürünlerin kimyasallarla oluşturulduğu söylenir. Dünyadaki herşey kimyasaldır. Herşey moleküllerden oluşur. Yani suni gübre de hayvan gübresi de kimyasaldır.
4. Kapitalizm üretim baskısıdır. Toplam üretim ve verimlilikte geride kaldığınız anda elenirsiniz. Yani biyolojik gerekçelerinden bağımsız sadece maddi olarak da bu insanları daha fazla üretmekten yani daha fazla yeni tohum, yapay gübre, tarım ilacı kullanmaktan alıkoyamazsınız.
5. “Organik” tarım üretimin düşmesi gıda fiyatlarının artması demektir. Bunun sonucunda merak ediyorum adgari ücretliler pahalı organik ürün mü yiyecek yoksa süper marketteki en ucuz ürünü mü? Unutmayalım ucuz satmanın yolu bol üretmektir.
6. “Organik” adı altında satılan ürünler kendi iddaları oranında bile organik değil. Bugün şartlarında bir kişi organik ürün üretemez. Suya, toprağa, havaya, tohuma katkı maddesi karışmaması gerek. Komşu köyden gelen rüzgar oranın GDO’lu havasını size taşıyabilir mesela. Yada kullandığınız suya tarım ilacı karışabilir. Tohumda GDO’lu olabilir. 2000 yıl önce genetiği değiştirilmiş bir buğday olabilir. Örneğin arazinizi işlerken kullandığınız mazot bir çok kimyasal katkı bulundurur ve bunlar havaya karışır vs. Büyükbaş hayvan dışkısının dünyada hava kirliliğindeki en büyük etkenlerden biri olduğu düşünülünce ne organik be değil kafa karışabilir.
7. Organik tarım denilen şey değil de organik tarım fikrini satmak para kazandırıyor gibi geldi bana. Tıpkı küresel ısınma fikrini satmak gibi, yada ultra güvenli alarm sistemlerini satmak gibi vs.
8. Bu işten para kazananlar var mı dersen mutlaka var. Ama bu tüketicinin bilinçsizliği ile ilgili bence ve böyle sürmeyecektir.
 
3-4 sene sonra artık bakteri ve mantarlar bizim gübrelerin ve ilaçların yerini alacak az kaldı. İnanılmaz araştırmalar yapılıyor ve çok önemli sonuçlar alınıyor bu araştırmalarda. Bence ufaktan ufaktan denemelere başlamak lazım. Havadaki azotu bağlayan, potasyumu fosforu bitkiye elverişli hale getiren türlü türlü bakteriler var. Mikoriza mantarları var ki kök faunasını canlandırıp harikalar yaratıyor. Ve daha sağlıklı bitkiler olduğundan hastalık ve böcek zararı da inanılmaz azalıyor. Bitki zayıf olmazsa zaten patojenleri zarar yapamıyor. Kısmetse ayçiçeğinde mısırda ve domateste bu uygulamayı başlatıyorum. Geçen sene bu uygulamayla nohutta 290 kg/dekar verime ulaştım.
 
3-4 sene sonra artık bakteri ve mantarlar bizim gübrelerin ve ilaçların yerini alacak az kaldı. İnanılmaz araştırmalar yapılıyor ve çok önemli sonuçlar alınıyor bu araştırmalarda. Bence ufaktan ufaktan denemelere başlamak lazım. Havadaki azotu bağlayan, potasyumu fosforu bitkiye elverişli hale getiren türlü türlü bakteriler var. Mikoriza mantarları var ki kök faunasını canlandırıp harikalar yaratıyor. Ve daha sağlıklı bitkiler olduğundan hastalık ve böcek zararı da inanılmaz azalıyor. Bitki zayıf olmazsa zaten patojenleri zarar yapamıyor. Kısmetse ayçiçeğinde mısırda ve domateste bu uygulamayı başlatıyorum. Geçen sene bu uygulamayla nohutta 290 kg/dekar verime ulaştım.


isimlerini paylaşabilirmisiniz.
 
3-4 sene sonra artık bakteri ve mantarlar bizim gübrelerin ve ilaçların yerini alacak az kaldı. İnanılmaz araştırmalar yapılıyor ve çok önemli sonuçlar alınıyor bu araştırmalarda. Bence ufaktan ufaktan denemelere başlamak lazım. Havadaki azotu bağlayan, potasyumu fosforu bitkiye elverişli hale getiren türlü türlü bakteriler var. Mikoriza mantarları var ki kök faunasını canlandırıp harikalar yaratıyor. Ve daha sağlıklı bitkiler olduğundan hastalık ve böcek zararı da inanılmaz azalıyor. Bitki zayıf olmazsa zaten patojenleri zarar yapamıyor. Kısmetse ayçiçeğinde mısırda ve domateste bu uygulamayı başlatıyorum. Geçen sene bu uygulamayla nohutta 290 kg/dekar verime ulaştım.
Nohutta hangi bakyeriyi kullandınız?
 
Üç bakteri vardı ürünün içinde. Bacillus megaterium,pantoea agglomerens ve pseudomonas fluorescense. Ürünün adı megaflu. Sıvı ürün 1 lt ile 500-1000kg tohum hafif ıslatılıyor. Güneş görmeden gölgede kurutup ekimi yapıyorsunuz. Geçen sene 1 lt fiyatı 80 tl.
 
  • Beğen
Tepkiler: h.ilerigiden

Benzer Konular