Hayvancılık politikasının çöküşü

TARIM DÜNYASINDAN / Ali Ekber YILDIRIM

Kırmızı etin fiyatı son bir yılda iki katına çıktı. Besiciler ilk kez para kazanmaya başladıklarını söylerken, tüketici, pahalı olduğu için et alamamaktan şikayetçi. Geçen hafta yazdığımız gibi sütte de benzer bir tablo var.

Aslında son birkaç yıla bakıldığında et ve süt piyasasında spekülatif fiyat dalgalanmaları yaşanıyor. Her dalgalanmada hayvan varlığı azalıyor.

Özelleştirme adı altında yağmalanan, kapatılan Süt Endüstrisi Kurumu ile Et ve Balık Kurumu gibi piyasayı düzenleyici kurum kalmayınca et ve süt piyasasında 'vahşi kapitalizmin' kuralları işliyor.

Bu şartlarda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ne yapıyor?

Bakanlığın piyasaya müdahale edecek aracı, gücü yok. Üstelik bakan dahil en üst düzeydeki bürokratlar kendilerini vahşi kapitalizmin kurallarına inandırmış. Piyasaya müdahale edilemeyeceği görüşünü ısrarla savunuyor. Fakat pek işe yaramasa da, arada bir piyasaya müdahale de ediliyor. Geçen yıl fazla sütü piyasadan çekmek ve süt tozu üretimi için 30 milyon liralık kaynak ile piyasaya müdahale edildi. Bu 30 milyon lira kimlere verildi? Ne kadar süt alındı? Ne kadar süt tozu üretildi. Üretilen süt tozunun ne kadarı satıldı? Bu müdahalenin piyasaya etkisi ne oldu? Bunların hiçbiri bilinmiyor. Bilinen tek şey sütte sorunun devam ettiği. Üstelik bu dönemde kimine göre 400 bin, kimine göre 1 milyon süt hayvanı kesime gitti.

Benzer bir müdahale geçen kasım ayı sonunda et piyasasına yönelik yapıldı. Bakanlık, 18 kilonun altında kuzu kesimini ve damızlık düve kesimini yasakladı. Fakat bırakın 18 kiloluk kuzuların kesimini bakanın memleketi Diyarbakır ' da 10-12 kiloluk kuzular kesiliyor. İzmir Bergama, Dikili bölgesinde 12 kiloluk kuzular kesiliyor.

Türkiye hayvancılığı bu noktaya nasıl geldi veya getirildi?

Sadece küçükbaş hayvancılıkla ilgili birkaç veri, bilinçli veya bilinçsiz yapılan yanlışların boyutunu ortaya koymaya yeter de artar bile. Bakınız, 1980-2000 döneminde Türkiye ' nin küçükbaş hayvan varlığı 46 milyondan yüzde 36 ' lık düşüşle 29 milyona geriledi. Aynı dönemde Türkiye ' nin nüfusu 45 milyondan 65 milyona çıktı. Bir yandan ciddi bir nüfus artışı, diğer tarafta hayvan varlığında ciddi bir erime. Büyükbaş hayvancılıktaki tablo da farklı değil.

2000 sonrasına gelindiğinde, özellikle 2007 yılında yaşanan kuraklık sektöre en büyük darbeyi vurdu. Kuraklık nedeniyle yem fiyatı yüzde 100 ' den daha fazla arttı. Sektör büyük bir çöküşe sürüklenirken hiçbir önlem alınmadı. Bırakınız önlemi, bakanlık 2008 ' de destekleri ciddi oranda kesti. Hayvan başına ödeme sistemine geçti. Sanki gizli bir el devreye girmiş, hayvancılığı bitirmek için çalışıyordu. Süt fiyatı yer yer 30 kuruşa kadar düştü. Kırmızı et fiyatı 2008 ağustosunda 7 liraya kadar düştü. Kuzu eti 6.5 liraya, koyun eti 3.5-4 liraya düştü. Süt hayvanları bu dönemde kesime gitti. Besi işletmeleri bir bir kapandı. Hayvan varlığında büyük bir düşüş oldu.

Hayvancılık sektörünü, et piyasasını 27 yıldır çok yakından izleyen Pehlivanoğlu Et Entegre ' nin Et Grup Direktörü Hüseyin Özşenoğulları bu dönemi anlatırken: 'Ben 27 yıldır sektördeyim. Böyle bir dönemi hiç yaşamadım. Hayvancılık bitti dedim' diyor.

Daha sonra İran ve Irak ' a canlı hayvan, et ve et ürünleri ihracatı başladı. Fiyatlar yükselmeye başladı. 2008 ' in Ağustos ayında 7 lira olan kuzu eti bir yıl içinde 14.5 liraya çıktı. 2009 ' un sonunda kuzu eti 16 lirayı geçti. Aynı dönemde kuzu bağırsağı, derisi, sakatatı 4-5 liradan 7-8 liraya çıktı.

Tarım Bakanlığı bu aşamada piyasaya müdahale etmek üzere 18 kilonun altında kuzu kesimini yasakladı. Hüseyin Şenoğulları ' nın söylediğine göre bu karar görünüşte doğruydu. Ancak uygulanması çok zordu. Çünkü, denetimde çok büyük sorun var. Büyük tesislerde devletin veterineri var,18 kilonun altında kuzu kesimi önleniyor. Fakat pek çok şahıs kesimhanesinde, ilçe mezbahalarında, kaçak olarak yapılan kesimlerde bu yasağı dinleyen yok. Buralarda 10-12 kilonun altında kuzu kesimi yapılıyor.

Hüseyin Bey ' in anlattığına göre, kuzu ağırlığının 18 kilo olarak tespitinde de sorun var. Balıkesir, Bursa, İzmir Dikili, Bergama bölgesinde kıvırcık türü koyun yetiştiriliyor. Bu koyunların kuyruk ağırlığı 300-400 gramdır. Çanakkale yöresinde yarım kuyruklu çeşit yetiştirilir ve kuyruk ağırlığı 1-1.5 kilo olur. Doğu ve Güneydoğu ' da yetiştirilen morkaraman ve akkaraman koyunun kuyruk ağırlığı 2 ile 4 kilo arasında. Bu fark gözetilmeden 18 kilonun altında kesim yasaklanınca, Ege ve Marmara ' daki üretici kuzuyu 18 kiloya ulaştırmak için fazladan beslemek zorunda. Bu kez uzun süre bekleyen kuzu yağlanıyor ve et kalitesi düşüyor. Bölgeler arası bu haksızlığın da giderilmesi gerekiyor. Bunun için 10-12 kilo altında kuzu kesiminin kesinlikle yasaklanması, Ege Bölgesi için Şubat-Haziran döneminde 12-15 kilo, Göller Bölgesi, Burdur, Antalya, Afyon bölgesinde Temmuz-Eylül sonu döneminde 15-18 kilo, Doğu ve Güneydoğu ' da ise Ekim ' den Ocak ' a kadar 18 ile 23 kilo aralığında kesim yapılması gerekiyor.

Özetle, hayvancılıkta üreticiden tüketiciye kadar uzanan zincirde hiç kimse mutlu değil. Sektör kan kaybediyor. Şu günlerde belli çevreler 'ithalat' ile çözüm arayışını dillendirmeye başladı. Hatta hiç görevi değilken Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği hayvan ithal edeceğini ilan etti. İthalatın çözüm olmadığı geçmişteki deneyimler gösterdi. Hayvancılığı bugüne getiren ithalata dayalı politikalar değil mi? Bunu görmemek körlüktür. Yapılması gereken, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ' nın sektörün tüm kesimlerinin görüşleri doğrultusunda kısa, orta ve uzun vadeli stratejisi olan bir hayvancılık politikasının acilen uygulamaya konulmasıdır
 

Benzer Konular