Balın 3te 1i Hileli

Türkiye`de bal pazarı 50 bin ton ile 300 milyon dolarlık bir hacme sahip. Bal tüketiminin bu üretilenden çok fazla olduğunu belirten Bal

Paketleyicileri İhracatçıları ve Sanayicileri Derneği Başkanı Özen Altıparmak, bu tonaja ulaşmalarının pek mümkün olmadığını,


bu nedenle de hileli bal pazarının varlığını sürdürdüğünü ifade ediyor. Aynı zamanda Balparmak Yönetim Kurulu başkanı olan Altıparmak`ın

konuyailişkin çok ciddi bir iddiası da var: Şu anda bal diye satın alınan ürünlerin üçte biri gerçek bal değil, hileli. Bunlar marketlerde gerçek

ballarla iç içe duruyor.


Önceleri çiçeği, ağacı bol olan memleketlerden gelirdi petek ballar. Sonra market raflarında sıralanmaya başladı süzme bal kavanozları. Bazıları

petek bala dokunmazken, altın sarısından kestane rengine kadar değişen lezzet dolu kavanozlar bal tüketiminin artmasına da sebep oldu. Çok değil bir

süre önce akrabalardan gelen kehribar sarısı petek ballar yerlerini kavanozdaki ballara kolayca bıraktılar. `Bal tutan parmağını yalar` söyleminden

midir nedir, Balparmak markasını yabancılık çekmeden hemen benimsedik. Ancak bu bizim bildiğimiz bal-parmak ilişkisinin bir hikâyesi varmış. Markanın

`bal` kısmı üründen, `parmak` kısmı ise Balparmak Yönetim Kurulu Başkanı Özen Altıparmak`ın soyadından geliyormuş.


`Arı biziz bal bizdedir` adı verilen kurumsal kitap çalışmasında ülkemizdeki arıyla ilgili tüm bilgi, birikim, basılı malzeme ve fotoğrafı toplayan

Özen Altıparmak, bu kitapta kendi hikâyesini de şöyle anlatıyor: `ODTÜ İşletme Fakültesi`nden mezun olduğumda tek güvencem diplomamdı. O yıl

Öğretmenler Bankası`nın açtığı bilgisayar programcılığı sınavını birincilikle kazandım. Ama aklım ticaret yapmaktan yanaydı. Ticaret de İstanbul`da

yapılırdı. Bavulumu topladım ve İstanbul`a geldim. Bir şirkette istihsal pazarlama şefliğinden kısa sürede müdür vekilliğine kadar yükseldim. Maaşım

da artmıştı ama benim aklım kendi başıma ticaret yapmaktı. Bir küçük kamyon alıp Derman Baharatları`nı dağıtmaya başladım. O yıllarda kardeşim de

mezun olmuştu, birlikte çalışmaya başladık. Babam Köy Enstitülü bir öğretmendi ve balcılık yapan arkadaşı İlyas Pınarbaşı`nı zaman zaman ziyaret

ederdim. Bana kendi ballarını da dağıtabileceğimi söyledi. Markasının adını soyadından da esinlenerek Balpınar koymuştu. Öyle zamanlar oldu ki bal

dağıtımımız rekor seviyelere geldi. Ben ise bu kadar çok ürünü bir arada dağıtmak yerine bir konuya uzmanlaşmanın doğru olacağı kanaatindeydim.

Askere gidip geldiğimde kardeşim Özgür Altıparmak`ın kamyonun tonajıyla birlikte işleri de büyüttüğünü gördüm. Birlikte bal alıp satmaya karar verdik

ve İlyas amcanın katkısıyla markamıza soyadımızdan da esinlenerek Balparmak adını verdik. O gece rüyamda Balparmak`ın büyük bir marka olduğunu

gördüm.`


Bugün bal pazarının lider markası Balparmak. Gelişmiş bir laboratuvarda çok özenli bir araştırma sonucunda satın alınan ballar yine aynı özenle

paketleniyor. Bütün bu süreçlerde ballara hiç el değmiyor. Altıparmak, süzme balların temizliği ve kalitesi konusunda çok dikkatli davranırken `Petek

balı kesinlikle tüketmemelisiniz.` diyor. `Peki, neden tüketmemeliyiz?` soruma ise, `Petekler balın kabıdır. Siz yediğiniz çikolatanın kabını yer

misiniz?` diye karşı bir soruyla cevap veriyor. Ayrıca, `Bal tüm toz toprağı ve doğadaki kimyasalları emen bir ürün. Bu nedenle de menşeini

bilmediğiniz balların naftalinden tarımda kullanılan tüm zehirli kimyasallara kadar içinde barındırma riski var. Diğer yandan çok doğal gördüğümüz bu

ballarda arıcının arılarını hastalıklardan korumak için bilinçsizce verdiği antibiyotikler de var. Doğal bal yiyorum derken pek çok tehlike ile karşı

karşıya kalınıyor.` diyor.


Balparmak`ın yaklaşık 3 milyon Euro yatırım yaparak kurduğu, sektörde benzerinin olmadığı bir araştırma ve analiz laboratuvarı var. Balın nereden

geldiğinden içindeki çiçeğe kadar her şeyi gören bu laboratuvar sebebiyle yüzde 25 oranında bal kabul edilmeyip geri çevriliyormuş. 65 parametrede

milyarda bir hassasiyetle bakılan bal örneklerinden yüzde 75`inin kabul edilmesi bile büyük oran diye düşünüyorum. Özen Altıparmak övündüğü

laboratuvarını gezdiriyor el değmeden insansız çalışan hassas ölçüm aletleri gerçekten tek bir poleni bile tespit ediyor.


Antalya`daki otellerde hileli bal servis ediliyor


Balda iki sıkıntılı durum var; katkılı hileli bal, yani yapma bal ile kalıntılı bal. Arıya mısır şurubu verdiğinizde, şurubun içeriği gereği hemen

kursağından geçiriyor ve hileli bal üretiyor. İki bölümlü kursağını doğru biçimde kullanamamaktan dolayı da birkaç nesil sonra mutasyona uğruyor ve

bunun sonucu da arı sayısı giderek azalıyor. Katkılı balda ise antibiyotik dozu en önemli sorun olarak ortaya çıkıyor. Kaliteli bal servis

edildiğinde ciddi bir maliyet oluşturduğunu belirten Altıparmak, ürünlerini 3 kategoride fiyatlandırdıklarını söylüyor. Binbirçiçek markasını da

bünyesine katan Balparmak, güneydeki otellerde hileli bal servis edildiğini iddia ediyor. Ülkemiz bal pazarı 50 bin ton ile 300 milyon dolarlık bir

hacimde. Buna arıcılar da dahil. Ülkemizdeki bal tüketiminin bu üretilenden çok fazla olduğunu dile getiren Altıparmak, bu tonaja ulaşmalarının pek

mümkün olmadığını, bu nedenle de hileli bal pazarının varlığını sürdürdüğünü ifade ediyor. Altıparmak`ın konuya ilişkin çok ciddi bir iddiası da var;

şu anda bal diye satın alınan ürünlerin üçte biri gerçek bal değil, hileli. Bunlar marketlerde gerçek ballarla iç içe duruyor. Arıcılar Birliği de bu

bal üreticileriyle mahkemelik ama bal aromalı ürünler raflarda satılmakta. Peki, bunun kanun nezdinde bir yaptırımı cezası yok mu? Gıda Kanunu`ndaki

açıklardan ötürü bir yaptırımı da yok! Peki biz tüketiciler ne yapmalıyız? Bal diye satın aldığımız ürünün üstünde `bal aromalı` ibaresini

gördüğümüzde gerçek bal olmadığını anlamalıyız. Özellikle çocukların sağlıkları açısından sıkıntılı bir durum oluşturan antibiyotikli ballar, hasta

olmadan antibiyotik alınmasına sebep oluyor.
 

Benzer Konular