' 4040 ' hiç bir KIRŞEHİR ' li bu sayıyı ' dört bin kırk ' diye okumaz....
KAHVEHANEDE BÖLGESEL FIKRALI SOHBETLER
Kahvehanede, Kırşehir’li, Çorum’lu, Gümüşhane’li, Kayseri’li Karadenizliler oturmuş, sohbet ederlermiş. Kimi anlattıkları fıkralarla birbirine sataşır, taş atar, şakalaşır; kimi gırgır sohbet olsun diye yöresine ait komik fıkralar anlatırmış. Sohbet o kadar koyulaşmış tatlı hale gelmiş ki, demli çaylar, sigara dumanı içinde birbirine, “bir sizden, bir bizden” diyerek yarışırcasına yörelerine ait matrak olay ve fıkralar anlatmaya başlarlar.
Kayseri’li Kırşehir’liye sataşmış:
“-Yav hemşeri sizin Gırşehirlilere -bekmez akıllı- diyollar, niye böyle diyollar” deyince, Kırşehir’li bozuntuya vermeden şu olayı anlatmış:
“Bizim Gırşaarlinin biri Gayseri’ye bekmez satmıya gitmiş. Bekmezi satmış, satamamış orada bir gün galmış. Gecelemek için bir hana gitmiş; hancı, bizim hemşeriye bir oda vermiş, amma, o odada galanlardan, ara ara bir gaç kişi, kene sokmasından mı, başka zehirli böcek sokmasından mıdır, nedir zehirlenmişler, biri de ölmüş. Hancı bu sicili bozuk odayı verirken, bu ölüm olayını anlatınca bizim hemşeri irkilmiş. Hancı, bizim hemşerinin odayı dudup dudmamaktaki tereddüdünü görünce, “bu odayı sana yarı fiyatına veririm” demiş. Bizim Gırşahaarli razı olup odayı dutmuş.
Geceleyin, bizim hemşeri pinpiriklenmeye başlamış. Aklına Gayseriliyi bile şaşırtan bir gurnazlık gelmiş. Yattığı yatağı odanın ortasına çekmiş; yatağın etrafına fırdoleyin dolanı dolanı bekmez dökmüş, yatağa girmiş. Bizim hemşeri korkusuz uyurken, hancı dışarıda dolanır dururmuş, acaba, bu herif ölür mölür de başım derde mi girer, diye gorharmış.
Ertesi gün bizim Gırşaharlı, odadan sapasağlam çıhınca, hancı şaşırmış, bizim bekmezci gidince, odaya girip baksa ki, yatağının etrafına bekmez dökülüp dolandırılmış, garıncalar, böcekler çokuşmuş pekmez yillermiş. Gayserili hancı bunu görünce ağzı açık galmış,”vay uyanık bekmez akıllı vay” diyerek, bizim Gırşaharliye hayran galmış”.
Kırşehir’li, Kayseri’liye şu matrak olayı anlatıvermiş:
KAYSERİ’Lİ TRENDE
Trenle İstanbul’a yolculuk eden Kayseri`li tanıştığı arkadaşıyla biraz sohbetten sonra çantasından çıkardığı pastırmalı yiyeceklerden arkadaşına da ikram eder. Arkadaşı,
“—Sağ ol benim basurum var, ben yemeyeyim”, deyince, Kayserili gayet ılımlı bir tavırla, basuru yenecek bir nesne sanmış ki:
“—Olsun onu da biraz sonra yeriz”, demiş.
KAMAN’LIYA SATAŞAN:
Adamın biri, aynı kahvehanede Kaman’lı birine şöyle sataşmış: “Kırşehir’den size bir imam gelmiş, şöyle dua edermiş, doğru mu? Hem sizin sol omzunuz niye düşük oluyo” diye laf atmış. (Davulcuları meşhur olduğu için, davul sol omuza takılır ve sol omuz düşük görünür, adam onu ima etmek istiyor) “İmamın duası şöyle imiş:
“Gırşehirden geldim Gamana,
İhtiyacı vardır verin imama
30 gülük ile birer dana
Allahu Ekber diyin bana”.
İmam böyle başlayınca, arkadan birisi yavaşça şöyle dermiş:
“-Olmadı hoca bu dua,
Bunun yarısı sana
Diğer yarısı bana-”
Hır çıkar yoksa ha
“Oldu şimdi kabul
Haydı uyun bana” diye devam etmişler.
KAYSERİ’LİYE SORMUŞLAR:
Kahveden biri de: “İki kere iki kaç eder? Diye Kayseri’liye sormuş '
Kayserili de şöyle duraklayıp cevap vermiş:
“Alcez mi, satcez mi?”….
ERZURUM’LUDAN:
Erzurum’lunun biri şöyle olmuş bir olay anlatmış:
“Bizim Erzurum kışın çok soğuk olur. Erzurum köylerinden bir köylü kağnıya tezek yüklemiş, Erzurum’a doğru tezek satmaya gidermiş. Küçük oğlunu kağnıda tezeğin üstüne oturtmuş, kendi kağnının önünde giderken çocuk kağnıdan düşmüş. Arkadan gelmekte olan biri, kağnının önünde giden çocuğun babasına çağırırmış:
“-Üla çocuk kağnıdan düşti, ülan çocuk kağnıdan düşti”… Bu ünnemenin sadece “düşti” kısmını duyan adam geri dönmüş; gerideki düşen çocuğu gösterince, bizim Erzurumlu şöyle demiş:
“-Ula ben de tezek düştü sandım” diyerek yoluna devam etmiş; “çocuk kalkar yine gelir, ama tezek gelmez” diye düşünmüş olmalı.
Adamın erdemlisi kendisi ile de alay edebilen kişi derler. Kahvede, Karadenizli dudur mu? Karadenizlinin nice fıkraları vardır ya. Karadenizli de yöresinden şunları anlatmış:
TEMEL ASKERDE
Temel askerdedir, fakat kimi kimsesi yoktur, mektup yazacak ve harçlık isteyecek kimsesi bulunmamaktadır.
Bir gün Temel, cumhurbaşkanından harçlık istemek için bir mektup yazar ve mektubu göndermesi için çavuşa verir. Askerde mektup kontrolü olduğu için, çavuş da, “Temel hiç mektup göndermezdi, acaba kime yazmış” diye, merak eder ve mektubu okur. Mektubunda Temel’in, cumhurbaşkanından 20 milyon harçlık istediğini okuyunca, Temel’e acır ve cebindeki 15 milyonu zarfa koyup Temel’e verir. Temel parayı alınca bir mektup daha yazar. Çavuş yine mektubu okur, bakar ki mektupta şöyle yazlıdır: “Sayın Cumhurbaşkanım, para için sağ olun, ama bundan sonra banka hesabıma yatırın, çünkü bizim ib…e çavuş paranın beş milyonunu yemiş”…
ÇORUMLU
Kahvede sohbet koyulaşınca, Çorumlu, “ula bir de benden olsun” diyerek şunları anlatmış:
“Çolum’lunun biri ailecek Ankara ya taşınmaya karar vermiş. Ankara’ya gelmiş işe girmiş; gel zaman git zaman aradan birazcık zaman geçtikten sonra hanımı demiş:
“- Herif beni biraz gezdir”.
Ankara da meşhur Gençlik Parkına götürmüş. Lunaparkta gezerken döner zincirli salıncağı görünce;
“- Herif beni şuna bindir, demiş”.
Adam;
“- Get kız donunu görürler”, diyerek, kızmış.
Neyse Lunaparktan çıkarak bir çay bahçesine oturarak çay içmeye başlamışlar. Kadın bir ara kaybolmuş, neyse birazdan gelmiş.
“- Nerdeydin gız” deyince kocası,
“- Ben ona bindim”, demiş.
Adam kızarak:
- Gız ben sana donunu görürler demedim mi” diyerek kızmış.
Kadın rahat bir şekilde;
“ Yok herif donumu çıkartmıştım da bindim”, demiş.
KAHRAMAN ÇORUMLU:
Asker ocağında, askerler bir kusur için içtimada hazır olda komutanın karşısında dururlarmış.
Komutan Kırşehir’liye, “nerelisin, sen mi yaptın bu işi” deyip bir tokat vurmuş, yanındaki Şereflikoçhisar’lıya sorup, tokat vurmadan geçmiş. Yanındaki İstanbul’lu nefere aynı soruyu sorup bir tokat vurmuş. Sonra Kahramanmaraş’lıya geçerek aynı soruyu sorup tokat vurmadan yanındaki Çorumlu’ya geçmiş. Çorumlu’ya sıra gelince, tokattan kurtulmak ümidi ile:
“-Kahraman Çorumluyum komutanım”, demiş.
KAYSERİ’LİNİN OĞULLARI:
Kayseri’sinin, kahvehanede üç oğullarından söz ediyormuş:
“-Birinci en büyük oğlum İstanbul’da, şu fabrikanın sahibi 50 trilyon parası var”
“Ortanca oğlum Ankara’da şu fabrikanın sahibi 40 trilyonu var”.
En küçük oğluma gelince, onun kafası çalışmadı, okudu doktor oldu”…
BAYBURTLU:
Bayburt’lu sap zamanı ekinini kurutuyormuş. Allah’a şöyle dua edermiş:
“-Allah’ım, ne olursun ekinim kurumadan yağmurunu yağdırma, demiş. Ekini kurudu kuruyacak, akşamüzeri son yarım saatte yağmur yağmış, çürümüş tüm ekin. Sabah olmuş, ahıra gitmiş. Bir de bakmış ki eşeği de ölmüş. Zaman geçmiş, Ramazan ayı gelmiş. İlk gün niyetlenmiş Bayburtlu. İftara yarım saat kala bir sigara çıkartıp yakmış. İlk nefesini şöyle bir güzelce çekmiş ve gökyüzüne bakarak üflemiş.
—Nasıl, illet oluyorsun şimdi değil mi? demiş ve eklemiş:
—Eşeği de kurbana saymazsam ne olayım!
ÇORUMLU PARAŞÜTÇÜLER
İsmet Paşa devletin başındayken, Anakara’ya İngiltere’nin o zamanki başkanı gelir ve İsmet Paşa onu karşılamaya gider. Otomobille gelirlerken, yolda Çorum’lu 8-10 amele sırtlarında yorgan yastık iple sarılı, diğer illerdeki inşaatlara çalışmaya giderlermiş. Çorum’lu ameleyi görürler. İngiltere başbakanı sorar, “bunlar kim napıyorlar böyle” diye. İsmet Paşa hemen cevap verir: “Bunlar bizim memleketin paraşütçüleri eğitime gidiyorlar’…
Fıkralı sohbet çok amma, yerimiz dar. Sağlığınız, huzurunuz yerinde, neşeniz bol olsun.
KAHVEHANEDE BÖLGESEL FIKRALI SOHBETLER
Kahvehanede, Kırşehir’li, Çorum’lu, Gümüşhane’li, Kayseri’li Karadenizliler oturmuş, sohbet ederlermiş. Kimi anlattıkları fıkralarla birbirine sataşır, taş atar, şakalaşır; kimi gırgır sohbet olsun diye yöresine ait komik fıkralar anlatırmış. Sohbet o kadar koyulaşmış tatlı hale gelmiş ki, demli çaylar, sigara dumanı içinde birbirine, “bir sizden, bir bizden” diyerek yarışırcasına yörelerine ait matrak olay ve fıkralar anlatmaya başlarlar.
Kayseri’li Kırşehir’liye sataşmış:
“-Yav hemşeri sizin Gırşehirlilere -bekmez akıllı- diyollar, niye böyle diyollar” deyince, Kırşehir’li bozuntuya vermeden şu olayı anlatmış:
“Bizim Gırşaarlinin biri Gayseri’ye bekmez satmıya gitmiş. Bekmezi satmış, satamamış orada bir gün galmış. Gecelemek için bir hana gitmiş; hancı, bizim hemşeriye bir oda vermiş, amma, o odada galanlardan, ara ara bir gaç kişi, kene sokmasından mı, başka zehirli böcek sokmasından mıdır, nedir zehirlenmişler, biri de ölmüş. Hancı bu sicili bozuk odayı verirken, bu ölüm olayını anlatınca bizim hemşeri irkilmiş. Hancı, bizim hemşerinin odayı dudup dudmamaktaki tereddüdünü görünce, “bu odayı sana yarı fiyatına veririm” demiş. Bizim Gırşahaarli razı olup odayı dutmuş.
Geceleyin, bizim hemşeri pinpiriklenmeye başlamış. Aklına Gayseriliyi bile şaşırtan bir gurnazlık gelmiş. Yattığı yatağı odanın ortasına çekmiş; yatağın etrafına fırdoleyin dolanı dolanı bekmez dökmüş, yatağa girmiş. Bizim hemşeri korkusuz uyurken, hancı dışarıda dolanır dururmuş, acaba, bu herif ölür mölür de başım derde mi girer, diye gorharmış.
Ertesi gün bizim Gırşaharlı, odadan sapasağlam çıhınca, hancı şaşırmış, bizim bekmezci gidince, odaya girip baksa ki, yatağının etrafına bekmez dökülüp dolandırılmış, garıncalar, böcekler çokuşmuş pekmez yillermiş. Gayserili hancı bunu görünce ağzı açık galmış,”vay uyanık bekmez akıllı vay” diyerek, bizim Gırşaharliye hayran galmış”.
Kırşehir’li, Kayseri’liye şu matrak olayı anlatıvermiş:
KAYSERİ’Lİ TRENDE
Trenle İstanbul’a yolculuk eden Kayseri`li tanıştığı arkadaşıyla biraz sohbetten sonra çantasından çıkardığı pastırmalı yiyeceklerden arkadaşına da ikram eder. Arkadaşı,
“—Sağ ol benim basurum var, ben yemeyeyim”, deyince, Kayserili gayet ılımlı bir tavırla, basuru yenecek bir nesne sanmış ki:
“—Olsun onu da biraz sonra yeriz”, demiş.
KAMAN’LIYA SATAŞAN:
Adamın biri, aynı kahvehanede Kaman’lı birine şöyle sataşmış: “Kırşehir’den size bir imam gelmiş, şöyle dua edermiş, doğru mu? Hem sizin sol omzunuz niye düşük oluyo” diye laf atmış. (Davulcuları meşhur olduğu için, davul sol omuza takılır ve sol omuz düşük görünür, adam onu ima etmek istiyor) “İmamın duası şöyle imiş:
“Gırşehirden geldim Gamana,
İhtiyacı vardır verin imama
30 gülük ile birer dana
Allahu Ekber diyin bana”.
İmam böyle başlayınca, arkadan birisi yavaşça şöyle dermiş:
“-Olmadı hoca bu dua,
Bunun yarısı sana
Diğer yarısı bana-”
Hır çıkar yoksa ha
“Oldu şimdi kabul
Haydı uyun bana” diye devam etmişler.
KAYSERİ’LİYE SORMUŞLAR:
Kahveden biri de: “İki kere iki kaç eder? Diye Kayseri’liye sormuş '
Kayserili de şöyle duraklayıp cevap vermiş:
“Alcez mi, satcez mi?”….
ERZURUM’LUDAN:
Erzurum’lunun biri şöyle olmuş bir olay anlatmış:
“Bizim Erzurum kışın çok soğuk olur. Erzurum köylerinden bir köylü kağnıya tezek yüklemiş, Erzurum’a doğru tezek satmaya gidermiş. Küçük oğlunu kağnıda tezeğin üstüne oturtmuş, kendi kağnının önünde giderken çocuk kağnıdan düşmüş. Arkadan gelmekte olan biri, kağnının önünde giden çocuğun babasına çağırırmış:
“-Üla çocuk kağnıdan düşti, ülan çocuk kağnıdan düşti”… Bu ünnemenin sadece “düşti” kısmını duyan adam geri dönmüş; gerideki düşen çocuğu gösterince, bizim Erzurumlu şöyle demiş:
“-Ula ben de tezek düştü sandım” diyerek yoluna devam etmiş; “çocuk kalkar yine gelir, ama tezek gelmez” diye düşünmüş olmalı.
Adamın erdemlisi kendisi ile de alay edebilen kişi derler. Kahvede, Karadenizli dudur mu? Karadenizlinin nice fıkraları vardır ya. Karadenizli de yöresinden şunları anlatmış:
TEMEL ASKERDE
Temel askerdedir, fakat kimi kimsesi yoktur, mektup yazacak ve harçlık isteyecek kimsesi bulunmamaktadır.
Bir gün Temel, cumhurbaşkanından harçlık istemek için bir mektup yazar ve mektubu göndermesi için çavuşa verir. Askerde mektup kontrolü olduğu için, çavuş da, “Temel hiç mektup göndermezdi, acaba kime yazmış” diye, merak eder ve mektubu okur. Mektubunda Temel’in, cumhurbaşkanından 20 milyon harçlık istediğini okuyunca, Temel’e acır ve cebindeki 15 milyonu zarfa koyup Temel’e verir. Temel parayı alınca bir mektup daha yazar. Çavuş yine mektubu okur, bakar ki mektupta şöyle yazlıdır: “Sayın Cumhurbaşkanım, para için sağ olun, ama bundan sonra banka hesabıma yatırın, çünkü bizim ib…e çavuş paranın beş milyonunu yemiş”…
ÇORUMLU
Kahvede sohbet koyulaşınca, Çorumlu, “ula bir de benden olsun” diyerek şunları anlatmış:
“Çolum’lunun biri ailecek Ankara ya taşınmaya karar vermiş. Ankara’ya gelmiş işe girmiş; gel zaman git zaman aradan birazcık zaman geçtikten sonra hanımı demiş:
“- Herif beni biraz gezdir”.
Ankara da meşhur Gençlik Parkına götürmüş. Lunaparkta gezerken döner zincirli salıncağı görünce;
“- Herif beni şuna bindir, demiş”.
Adam;
“- Get kız donunu görürler”, diyerek, kızmış.
Neyse Lunaparktan çıkarak bir çay bahçesine oturarak çay içmeye başlamışlar. Kadın bir ara kaybolmuş, neyse birazdan gelmiş.
“- Nerdeydin gız” deyince kocası,
“- Ben ona bindim”, demiş.
Adam kızarak:
- Gız ben sana donunu görürler demedim mi” diyerek kızmış.
Kadın rahat bir şekilde;
“ Yok herif donumu çıkartmıştım da bindim”, demiş.
KAHRAMAN ÇORUMLU:
Asker ocağında, askerler bir kusur için içtimada hazır olda komutanın karşısında dururlarmış.
Komutan Kırşehir’liye, “nerelisin, sen mi yaptın bu işi” deyip bir tokat vurmuş, yanındaki Şereflikoçhisar’lıya sorup, tokat vurmadan geçmiş. Yanındaki İstanbul’lu nefere aynı soruyu sorup bir tokat vurmuş. Sonra Kahramanmaraş’lıya geçerek aynı soruyu sorup tokat vurmadan yanındaki Çorumlu’ya geçmiş. Çorumlu’ya sıra gelince, tokattan kurtulmak ümidi ile:
“-Kahraman Çorumluyum komutanım”, demiş.
KAYSERİ’LİNİN OĞULLARI:
Kayseri’sinin, kahvehanede üç oğullarından söz ediyormuş:
“-Birinci en büyük oğlum İstanbul’da, şu fabrikanın sahibi 50 trilyon parası var”
“Ortanca oğlum Ankara’da şu fabrikanın sahibi 40 trilyonu var”.
En küçük oğluma gelince, onun kafası çalışmadı, okudu doktor oldu”…
BAYBURTLU:
Bayburt’lu sap zamanı ekinini kurutuyormuş. Allah’a şöyle dua edermiş:
“-Allah’ım, ne olursun ekinim kurumadan yağmurunu yağdırma, demiş. Ekini kurudu kuruyacak, akşamüzeri son yarım saatte yağmur yağmış, çürümüş tüm ekin. Sabah olmuş, ahıra gitmiş. Bir de bakmış ki eşeği de ölmüş. Zaman geçmiş, Ramazan ayı gelmiş. İlk gün niyetlenmiş Bayburtlu. İftara yarım saat kala bir sigara çıkartıp yakmış. İlk nefesini şöyle bir güzelce çekmiş ve gökyüzüne bakarak üflemiş.
—Nasıl, illet oluyorsun şimdi değil mi? demiş ve eklemiş:
—Eşeği de kurbana saymazsam ne olayım!
ÇORUMLU PARAŞÜTÇÜLER
İsmet Paşa devletin başındayken, Anakara’ya İngiltere’nin o zamanki başkanı gelir ve İsmet Paşa onu karşılamaya gider. Otomobille gelirlerken, yolda Çorum’lu 8-10 amele sırtlarında yorgan yastık iple sarılı, diğer illerdeki inşaatlara çalışmaya giderlermiş. Çorum’lu ameleyi görürler. İngiltere başbakanı sorar, “bunlar kim napıyorlar böyle” diye. İsmet Paşa hemen cevap verir: “Bunlar bizim memleketin paraşütçüleri eğitime gidiyorlar’…
Fıkralı sohbet çok amma, yerimiz dar. Sağlığınız, huzurunuz yerinde, neşeniz bol olsun.