http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-35206-35-bizimkisi-bir-traktor-hikayesi.html
Bizimkisi bir traktör hikayesi
1 Nisan 2013 / ALPAY SEVİM
120 yıl önce icat edilen traktör, 1950lerden beri köylünün en büyük yardımcısı. Son dönemde kredi imkânlarının artmasıyla yıllık satışlar ikiye katlandı. Bir imza ve bir tarla tapusuyla hayalindeki traktöre kavuşan bazı köylüler borçlarını ödemekte zorluk çekerken, yerli üreticilerin pazar payı yüzde 85lere ulaştı.
20 yaşındaki traktörüyle işini rahatça görürken, Trakyalı çiftçi Arif Beyin aklının bir köşesinde Kabinli, klimalı, müzik sistemli, daha güçlü ve donanımlı sıfır kilometre bir traktör alsam mı? sorusu vardı. Arkadaşlarının borçla veya kazançlarıyla son model traktör almalarına aldırış etmeden işine devam ediyordu. Bir gün kahvehanede otururken traktör bayii olan eski bir dostunun, devlet destekli krediyle son model bir traktör satma fikrine kulak kabarttı. Eski traktörünü verecek, kalan kısmı 5 yıl vadeyle bankaya ödeyecekti. Bayi sahibinin İstersen traktörün fiyatından daha fazla kredi ayarlarız, onu da harçlık edersin. demesiyle fikri biraz daha netleşti. Traktörleri bir göreyim. deyip bayinin yolunu tuttu. Hep hayal ettiği araçları görünce de almaya karar verdi. Yapacağı tek şey, bir tarlasının tapusunu teminat gösterip imza atmaktı. Arif Bey, akşam olduğunda eve 90 bin lira değerindeki kırmızı bir traktörle dönüyordu. İlk hafta yeni traktörün heyecanıyla geçtikten sonra artık taksitleri nasıl ödeyeceğini düşünüyordu.
Çiftçimizin, köylümüzün traktör hayali hiç bitmedi. Sahip olabilmek için her türlü zorluğa katlandıkları bu modern tarım aletleriyle 1950lerde tanışsalar da, kullanmakta Avrupa ve Amerikadaki meslektaşlarına göre geç kalsalar da Sarı Öküz ile yaşanan sosyal ve duygusal bağları traktörleriyle de kurup onu ailenin bir ferdi yapmakta gecikmediler. Traktör sevdamızın Avrupanın bugünkü nüfus yapısına 5 milyon civarında Türk kazandırdığını bile söyleyebiliriz. Avrupaya işçi olarak giden insanlarımız, bir traktör ve bir tarla alacak kadar para biriktirip kısa bir zaman sonra memleketlerine dönecekti. Bu, işçi olarak Almanyaya, Avusturyaya, Hollandaya veya diğer Avrupa ülkelerine giden ilk nesil Anadolu insanının neredeyse tamamının hikâyesiydi. Günümüzde bile köy çocukları, dedelerinin ilk traktör alış hikâyelerini her gün birkaç defa dinleyerek büyüyor, babalarının traktörle eve gelmesini bekliyor, beğenmedikleri yemekleri hızla büyüyüp traktör kullanabilmek hatırına yiyor. 50lerden 90lara kadar pahalı olduğu için çok az kişide bulunan traktör, günümüzde ülke ekonomimiz ve nüfusumuzun yüzde 30u için en önemli makine olmayı sürdürüyor.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre Türkiye, birçok üründe üst sıralarda yer alıyor. Fındık, kayısı, incir, kiraz, vişne, ayva ve haşhaş tohumu gibi 7 üründe dünya birincisi olan ülkemiz karpuz, kavun, çilek, pırasa, bal ve fiğ üretiminde ikinci; mercimek, elma, salatalık, yeşil biber, yeşil fasulye, kestane, Antep fıstığı ve koyun sütünde ise üçüncü sırada. Domates, mandalina, ıspanak, ceviz, nohut ve bal mumunda dördüncü; şeker pancarı, çay, patlıcan, böğürtlen, keçiboynuzu, zeytin ve vanilyada beşinci; üzüm, kuru soğan, şeftali ve aspir üretiminde ise altıncı sıradayız. Dünyada hızla üst sıralara tırmandığımız, millî gelirimizin yüzde 8ini sağlayan 61 milyar dolarlık tarım üretiminde çalışan çiftçilerimizin en büyük yardımcısı ise traktörleri. İlk traktörler ülkemize 1940larda geldi. Resmî rakamlarla 1948de 3 bin olan traktör sayımız, 1949 Marshall Planıyla başlayarak 1954e kadar 38 bin adede ulaştı. Bugün ülkemizde 2,3 milyon çiftçi, 1,5 milyon traktörle ekilebilir 26 milyon hektar tarım arazisinin 16 milyon hektarını işliyor.
Çiftçimiz çok gelişti
Traktör, kelime olarak çekici anlamına gelse de günümüzde birçok özelliğe sahip. İlk traktör, 1889da, Chicagoda üretildi. I. ve II. Dünya Savaşı sırasında traktörlerle büyük topraklar işlendi ve çok daha fazla ürün elde edildi. Traktörlerin yapılarında en önemli değişiklik, Harry Ferguson tarafından gerçekleştirildi. Ferguson üç kollu hidrolik bağlantı sistemini geliştirerek traktöre bağlanan pulluk, ekim makinesi ve diğer tüm aletlerin verimliliğini yüzlerce kat artırdı.
Dünya, traktörleri geliştirirken, Türk çiftçisi bu gelişime katkı sağlamaktan çok, satın almayı tercih etti. 2000li yıllara kadar çiftçi oy deposu olarak görüldüğü için, üretimi artırması ve çeşitlendirmesi için teşvik edilmek yerine, seçim dönemlerinde ürününe yüksek fiyat verilerek oy için kullanıldı. 2000li yıllardan sonra tarımımız yeni bir atılım yoluna girdi. Devlet, çiftçinin eğitimine, desteklenmesine ve profesyonelleşmesine yatırım yapmaya başladı. Hattat Tarım Genel Müdürü Abdullah Akkuş, yapmış oldukları pazar araştırmalarında Türk çiftçisinin internet kullanım oranının yüzde 50 olduğunu belirtirken, bu durumun sektörün daha bilinçli ve eğitimli olmasına katkı sağladığını vurguluyor. Tümosan Pazarlama Müdürü Galip Öztürk de çiftçilerimizi anlatırken Yeniliğe en açık çiftçi grubu Trakyada. Bunu Çukurova ve Konya Ovası takip ediyor. Yeni traktör markaları ve modelleri bu sırayı izleyerek pazara giriyor. Marka sadakati en yüksek bölgeler ise Doğu ve Güneydoğu Anadolu. diyor. Tekirdağda traktör bayii olan Mustafa Başol ise Önceleri tercihler rengine ve markasına göre yapılırdı. Komşunun traktörü ve erkek çocukların hevesleri de çok etkiliydi. Bugün ihtiyaçlar ve maliyetler daha ön planda. Ama yine de sırf gösteriş için ihtiyacından farklı modelde ve çok daha büyük traktör almak isteyenler olabiliyor. diyor.
Çiftçimizin daha bilinçli olması, çok daha verimli tarım yapmamız için yeterli değil. İşletmelerin büyüklüğü, fiziki şartlar ve ekipman kullanımında hâlâ katetmemiz gereken uzun bir yol var. Ülkemizde satılan traktörlerin yüzde 40ı 50-60 beygir gücündeki modellerden oluşuyor. Bu traktörlerin sadece yüzde 20si kabinle satılırken, yüzde 50si dört çeker olarak satılıyor. Ülkemizde bir traktör yılda ortalama 450 saat kullanılırken, Avrupada bu rakam 900 saati buluyor. Bu sayede AB ülkeleri çok daha az bir nüfusla çok daha fazla üretim yapabiliyor. Ülkemizde traktörler, ömürlerinin yüzde 70ini yolda taşıma yaparak geçiriyor. Miras yoluyla parçalanıp küçülen tarım arazileri bunun en önemli sebebi. Ortalama büyüklüğü 68 dekar olan tarım işletmelerimizin her biri 4-5 farklı parça üzerinde üretim yapıyor. Bu yüzden taşıma işlerinde daha düşük maliyetli olan tek çeker traktörler, ülkemizde yüzde 50 pazar payına sahip. Türkiyede traktör başına düşen ekipman sayısı 5 iken AB ülkelerinde bu sayı 9. Tarım ekonomisi üzerine yapılan bir araştırmada, kuru şartlarda yapılan buğday üretiminde girdilerin yüzde 41inin mekanizasyonla ilgili olduğu tespit edilmiş. Görüldüğü gibi çiftçilerimizin en büyük maliyeti, tarım makineleri ve onların tükettikleri yakıtla ilgili. AB ülkelerinde tarım üretiminde kullanılan mazota ciddi destekler verilirken ülkemizde denizcilik sektörüne verilen ÖTVsiz mazot imkânı bile çiftçilerimize sağlanmıyor. Dekar başına verilen mazot desteği ise tüketimin yüzde 20sini bile karşılamaya yetmiyor.
Çiftçilerimiz; fiziki şartları, işletme büyüklüklerini, mevsim kısıtlamalarını ve ürün çeşitlerini göz önünde bulundurarak traktör seçiyor. Ülkemizde son yıllarda yerli traktörler pazarı silip süpürüyor. Sektörün yüzde 50 pazar payıyla lider firması Türk Traktör, 1955te Ankarada Atatürk tarafından kurulan uçak üretim ve bakım fabrikasının yerine yapıldı. Pazarın ikincisi, yüzde 15 ile Tümosan. 1975te kurulan firma, ülkemizin ilk dizel motor üreticisi. 2004te özelleştirilen Tümosan, kamuda olduğu dönemdeki 100lü üretim adetlerinden, 10 bin adetlere yükseldi. 2003te Ankarada kurulan Erkunt Traktörün üçüncü olduğu sektörde, 2007de kurulan ve 2010da tamamlanan ürün gamı ile Hattat Traktör yüzde 6lık pazar payıyla dördüncü sıraya yükseldi. Hattat Holding bünyesindeki kuruluş, yerli ve yabancı birçok traktör üreticisinin en büyük aktarma organı tedarikçilerinden. Rekabet ettiği birçok firmaya aynı zamanda ürün de sattıklarını belirten Abdullah Akkuş, sektörün birbiriyle çok sıkı ilişki içerisinde olduğunu belirtiyor. Bu markalarla birlikte Başak, Yağmur ve Taral gibi yerli üretim yapan diğer firmalar da var. Ülkemizdeki yerli üretim yeterli ve kaliteli olduğu için pazarın sadece yüzde 15i ithal ürünlerden oluşuyor. İthal traktörlerin satışları döviz kurundaki değişime göre hızlı değişkenlik gösteriyor. En çok ithalat Hindistan, Çin ve İtalyadan yapılıyor.
Tümosan Pazarlama Müdürü Galip Öztürk, 1990lardan günümüze traktörlerde yaşanan en önemli gelişmeleri; turbo motorların kullanımı, vites sayısının artması, kabin ve klima ile konforun artması, süspansiyonlu koltuklar, 4x4 özelliği ve araçların güç ve hızlarındaki artış şeklinde sıralıyor. Öztürke göre 90larda arzın ve rekabetin az olması sebebiyle traktör üretimi şimdikine kıyasla çok daha kârlı ve yatırım yapmaya müsaitti. Artan rekabetle birlikte kârlılık azaldı. Artık yıllık 3 bin adetlik satış yapmadan kâr etmek, üreticiler ve ithalatçılar açısından oldukça zor.
Traktörler genel olarak sağlamlıkları ve uzun ömürleriyle biliniyor. Çiftçilerle konuştuğumuzda traktörlerin en çok arıza yapan parçalarının elektrik aksamı ve hidrolik sisteminin bileşenleri olduğunu öğreniyoruz. Tozlu ortamda çalışıldığı ve kurak mevsimlerde biraz fazla zorlanabildiği için yüksek basınç altında çalışan sistemler daha fazla yıpranıyor. Tekirdağda çiftçilik yapan Mustafa Pekirge, bilinçli kullanılan ve bakımları zamanında yapılan bir traktörün 20 yıl sorunsuz çalışabildiğini söylüyor. Pekirge, Traktörünüzü değiştirmeyi hangi şartlarda düşünürsünüz? sorumuzu şu şekilde cevaplıyor: Teknolojisi çok daha yeni, yakıt tüketimi şimdiki makinemden daha düşük, konforu ve operatöre sunduğu özellikleri daha fazla ve sessiz bir traktörü uygun fiyata bulursam 15 yaşındaki traktörümle değiştirmeyi düşünebilirim.
Çiftçi arkadaşlarınızın traktör tercihleri de bu şekilde mi oluyor? diye sorduğumuz Pekirge, Genel olarak ihtiyaca göre oluşsa da hâlâ markaya ve yapacakları işin büyüklüğüne bakmadan en gösterişli modellere yönelen arkadaşlarımız da var. Kredi faizlerinin düşüklüğü dolayısıyla traktör alım satımını finansman aracı olarak kullanan çiftçi kardeşlerimiz ikinci eldeki değer kaybını da hesapladığımızda aslında zarar ediyorlar. diyor.
Tümosan Pazarlama Müdürü Galip Öztürke göre, traktör sayısındaki ve gücündeki artışın en önemli sebebi, Toprak tavında işlenir atasözü: Bir bölgedeki benzer ürünleri eken çiftçiler aynı mevsim şartları ve dönemde benzer işleri yapmak istedikleri ve çiftçilik dışındaki işleri nedeniyle zamanları da kısıtlı olduğu için yüksek güçte ve donanımlı modelleri tercih etmeye başladılar. Şehre göç ile birlikte tarım üretimindeki kişi sayısının azalması da makineleşmenin hızlanmasında etkili oldu.
Peki, sektörün sorunları ve ihtiyaçları neler? Hattat Tarım Genel Müdürü Abdullah Akkuş, Traktör üreticilerinin en büyük sorunları, malzeme alımını yüzde 18 KDV ile yapıp traktörleri yüzde 8 KDV ile satmak. Üretici, aradaki KDV farkını devletten 1,5-2 yıl gibi sürede geri alabiliyor. Ödemeler 3 aylık dilimler hâlinde yapılırsa sektör için çok iyi olur. diyor. Akkuş, Hurda teşviki ile canlanan ve yenilenen otomobil, kamyon ve otobüs parkından sonra traktörler için de aracın ruhsatına değil, kendisine bir hurda desteği bekliyoruz. Böylece eski, fazla yakıt tüketen, motorları verimsiz ve çevreyi kirleten traktörler pazardan çekilir, yeni ve modern araçlarla üretimimiz ve ihracatımız artar. diyerek sözlerini tamamlıyor.
Traktör satışlarının tamamına yakını Ziraat Bankasının kredileriyle yapılıyor. Krediler kısıldığında satışlar hızla azalıyor. Üreticiler Ziraat Bankası kredilerinin devam etmesinin sektör için hayati olduğunu belirtiyor. Uzakdoğudan gelen ürünlerin çok ucuz enerji maliyetleriyle üretildiğini belirten sektör temsilcileri, yerli üreticinin ucuz enerjiyle desteklenmesi gerektiğini de önemle vurguluyorlar. Sektöre verilen Ar-Ge desteklerinden çok memnun olan firmalar, bu sayede her işletmenin kendi Ar-Ge birimini kurup dış ve iç pazara yeni modeller ve yeni teknolojiler geliştirebilmek için çalıştığını ifade ediyor.
Lamborghini bir traktör markasıydı, ta ki
II. Dünya Savaşı sonrasında önemli bir traktör üreticisi olan Lamborghini firmasının sahibi Ferruccio Lamborghininin spor otomobillere büyük bir merakı vardır. Bir Mercedes-Benz 300SL, Jaguar E-Type, Alfa Romeo 1900, Lancia Aurelia B20 ve Maserati 3500GT satın alıp kullandıktan sonra ilk Ferrarisi olan 250GTyi satın alır. Çok kısa sürede 3 araç daha alarak bir Ferrari hayranı olur; ancak bütün Ferrarilerinde olan debriyaj problemi yüzünden Ferrari fabrikasına gider. Burada birkaç saat geçmesine rağmen sorun bir türlü giderilemez ve Lamborghini, Enzo Ferrari ile konuşmak ister. Enzo Ferrari, Lamborghiniye, Bir traktör üreticisi asla bir Ferrariyi eleştiremez. cevabını verir.
Ferrarinin bu cevabı ile küçük düşen Lamborghini, fabrikasına döner ve debriyajını tamir etmeye başlar. Bunu yaparken aslında Ferrarisinde kullanılan debriyajın kendi traktörlerinde kullanılanla aynı olduğunu fark eder. Debriyajın daha sağlamını yaparak değiştirir ve problemi çözer. Ardından Lamborghini, Ferrariden hızlı, daha güvenilir ve daha sağlam arabalar yapmak ister. Bundaki amacı ise spor arabaların sadece Ferrari tarafından yapılabileceği algısını değiştirmektir.
İlk olarak eski Ferrari mühendisleri Gianpaolo Dallara ve test sürücüsü Bob Wallaceı işe alır. İlk üretim olan Lamborghini 350GT her yönü ile Ferrariden daha iyidir. Üçüncü üretim modeli olan Miura efsanevi ve nefes kesen bir araç olmuştur ve ortadan motorlu spor otomobil çağını başlatmıştır. Günümüzde iki markanın kıyasıya rekabeti ortaya eşsiz spor otomobiller çıkarmaya devam ediyor.
Türkiyedeki traktör satışları ikiye katlandı
İlk traktör fabrikamız 1954te Atatürk Orman Çiftliği içerisinde kuruldu. Bugün ülkemizde satılan 36 traktör markası var. Günümüzde en büyük beş traktör markasının pazar payları yüzde 50 New Holland (Fiatı satın aldı), yüzde 14 Tümosan, yüzde 8 Erkunt, yüzde 6 Hattat, yüzde 5 Agco (Massey Ferguson) şeklinde sıralanıyor. Ülkemizde son 20 senede yıllık 33 bin seviyesinde gerçekleşen traktör satışları 2010da 40 bini geçti ve 2011de tarihî bir rekorla 64 bin adede yükseldi. 2012 rakamları henüz belli değil. Sektörün bundan sonraki yıllar için tahmini ise yıllık 45-50 bin adet arasında.
İlk Türk traktörü HSGnin sonu Devrim gibi oldu
İlk Türk yapımı traktör 1963te Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makineleri Bölümünde, yani o zamanki adıyla Zirai Kuvvet Makineleri Kürsüsünde Prof. Dr. Hamit Demirtaş önderliğinde, Doç. Dr. Süleyman Kadayıfçılar ve Asistan Dr. Gazanfer Hazardın tarafından yapıldı. Üç başarılı Türk mühendis kendi imkânlarıyla finanse ettikleri traktöre isimlerinin baş harflerinden oluşan HSG ismini verdiler. Devrim arabaları ile aynı kaderi paylaşan HSGden yalnızca iki adet üretilebildi. Seri üretimi yapılamadığı için tıpkı Devrim gibi yapıldığı yerde yıllarca bekledi. HSG traktörü Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makineleri Bölümünün müzesinde sergileniyor.
Tarımda AB ve Türkiye
Ülkemizde Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) kayıtlı 2,3 milyon çiftçi varken Avrupa Birliği ülkelerinde 13,7 milyon çiftçi bulunuyor. Türkiyede ortalama işletme büyüklüğü 68 dekarken ABde bu rakam 175 dekar. Ülkemizde 26 milyon hektar tarım alanından 16 milyonu işlenirken traktör sayımız 1,5 milyon. Bunların 500 bin adedi 25 yaşın üstündeki eski makinelerden oluşuyor. AB ülkelerinde toplam 15 milyon traktör var. Türkiyede tarımdaki nüfus toplam nüfusun yüzde 30u kadarken ABde bu oran sadece yüzde altı. Ortalama traktör gücü ülkemizde 60 hp iken Avrupada bu 100 hpnin üzerinde.
******************************
1 şeyi düzeltelim Anadloluya İLK traktörler 1940 ' lardan sonra değil.. Osmanlı ' nın son döneminde geldi.. Dev lokomotif traktörler halen tek tük numunesi var, sergileniyo..
2. olarak Ankara Üniversitesi ' nin geliştirdiği İLK tarktörü gördüm.. mini başak/mini leyland gibi bişey
Bizimkisi bir traktör hikayesi
1 Nisan 2013 / ALPAY SEVİM
120 yıl önce icat edilen traktör, 1950lerden beri köylünün en büyük yardımcısı. Son dönemde kredi imkânlarının artmasıyla yıllık satışlar ikiye katlandı. Bir imza ve bir tarla tapusuyla hayalindeki traktöre kavuşan bazı köylüler borçlarını ödemekte zorluk çekerken, yerli üreticilerin pazar payı yüzde 85lere ulaştı.
20 yaşındaki traktörüyle işini rahatça görürken, Trakyalı çiftçi Arif Beyin aklının bir köşesinde Kabinli, klimalı, müzik sistemli, daha güçlü ve donanımlı sıfır kilometre bir traktör alsam mı? sorusu vardı. Arkadaşlarının borçla veya kazançlarıyla son model traktör almalarına aldırış etmeden işine devam ediyordu. Bir gün kahvehanede otururken traktör bayii olan eski bir dostunun, devlet destekli krediyle son model bir traktör satma fikrine kulak kabarttı. Eski traktörünü verecek, kalan kısmı 5 yıl vadeyle bankaya ödeyecekti. Bayi sahibinin İstersen traktörün fiyatından daha fazla kredi ayarlarız, onu da harçlık edersin. demesiyle fikri biraz daha netleşti. Traktörleri bir göreyim. deyip bayinin yolunu tuttu. Hep hayal ettiği araçları görünce de almaya karar verdi. Yapacağı tek şey, bir tarlasının tapusunu teminat gösterip imza atmaktı. Arif Bey, akşam olduğunda eve 90 bin lira değerindeki kırmızı bir traktörle dönüyordu. İlk hafta yeni traktörün heyecanıyla geçtikten sonra artık taksitleri nasıl ödeyeceğini düşünüyordu.
Çiftçimizin, köylümüzün traktör hayali hiç bitmedi. Sahip olabilmek için her türlü zorluğa katlandıkları bu modern tarım aletleriyle 1950lerde tanışsalar da, kullanmakta Avrupa ve Amerikadaki meslektaşlarına göre geç kalsalar da Sarı Öküz ile yaşanan sosyal ve duygusal bağları traktörleriyle de kurup onu ailenin bir ferdi yapmakta gecikmediler. Traktör sevdamızın Avrupanın bugünkü nüfus yapısına 5 milyon civarında Türk kazandırdığını bile söyleyebiliriz. Avrupaya işçi olarak giden insanlarımız, bir traktör ve bir tarla alacak kadar para biriktirip kısa bir zaman sonra memleketlerine dönecekti. Bu, işçi olarak Almanyaya, Avusturyaya, Hollandaya veya diğer Avrupa ülkelerine giden ilk nesil Anadolu insanının neredeyse tamamının hikâyesiydi. Günümüzde bile köy çocukları, dedelerinin ilk traktör alış hikâyelerini her gün birkaç defa dinleyerek büyüyor, babalarının traktörle eve gelmesini bekliyor, beğenmedikleri yemekleri hızla büyüyüp traktör kullanabilmek hatırına yiyor. 50lerden 90lara kadar pahalı olduğu için çok az kişide bulunan traktör, günümüzde ülke ekonomimiz ve nüfusumuzun yüzde 30u için en önemli makine olmayı sürdürüyor.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre Türkiye, birçok üründe üst sıralarda yer alıyor. Fındık, kayısı, incir, kiraz, vişne, ayva ve haşhaş tohumu gibi 7 üründe dünya birincisi olan ülkemiz karpuz, kavun, çilek, pırasa, bal ve fiğ üretiminde ikinci; mercimek, elma, salatalık, yeşil biber, yeşil fasulye, kestane, Antep fıstığı ve koyun sütünde ise üçüncü sırada. Domates, mandalina, ıspanak, ceviz, nohut ve bal mumunda dördüncü; şeker pancarı, çay, patlıcan, böğürtlen, keçiboynuzu, zeytin ve vanilyada beşinci; üzüm, kuru soğan, şeftali ve aspir üretiminde ise altıncı sıradayız. Dünyada hızla üst sıralara tırmandığımız, millî gelirimizin yüzde 8ini sağlayan 61 milyar dolarlık tarım üretiminde çalışan çiftçilerimizin en büyük yardımcısı ise traktörleri. İlk traktörler ülkemize 1940larda geldi. Resmî rakamlarla 1948de 3 bin olan traktör sayımız, 1949 Marshall Planıyla başlayarak 1954e kadar 38 bin adede ulaştı. Bugün ülkemizde 2,3 milyon çiftçi, 1,5 milyon traktörle ekilebilir 26 milyon hektar tarım arazisinin 16 milyon hektarını işliyor.
Çiftçimiz çok gelişti
Traktör, kelime olarak çekici anlamına gelse de günümüzde birçok özelliğe sahip. İlk traktör, 1889da, Chicagoda üretildi. I. ve II. Dünya Savaşı sırasında traktörlerle büyük topraklar işlendi ve çok daha fazla ürün elde edildi. Traktörlerin yapılarında en önemli değişiklik, Harry Ferguson tarafından gerçekleştirildi. Ferguson üç kollu hidrolik bağlantı sistemini geliştirerek traktöre bağlanan pulluk, ekim makinesi ve diğer tüm aletlerin verimliliğini yüzlerce kat artırdı.
Dünya, traktörleri geliştirirken, Türk çiftçisi bu gelişime katkı sağlamaktan çok, satın almayı tercih etti. 2000li yıllara kadar çiftçi oy deposu olarak görüldüğü için, üretimi artırması ve çeşitlendirmesi için teşvik edilmek yerine, seçim dönemlerinde ürününe yüksek fiyat verilerek oy için kullanıldı. 2000li yıllardan sonra tarımımız yeni bir atılım yoluna girdi. Devlet, çiftçinin eğitimine, desteklenmesine ve profesyonelleşmesine yatırım yapmaya başladı. Hattat Tarım Genel Müdürü Abdullah Akkuş, yapmış oldukları pazar araştırmalarında Türk çiftçisinin internet kullanım oranının yüzde 50 olduğunu belirtirken, bu durumun sektörün daha bilinçli ve eğitimli olmasına katkı sağladığını vurguluyor. Tümosan Pazarlama Müdürü Galip Öztürk de çiftçilerimizi anlatırken Yeniliğe en açık çiftçi grubu Trakyada. Bunu Çukurova ve Konya Ovası takip ediyor. Yeni traktör markaları ve modelleri bu sırayı izleyerek pazara giriyor. Marka sadakati en yüksek bölgeler ise Doğu ve Güneydoğu Anadolu. diyor. Tekirdağda traktör bayii olan Mustafa Başol ise Önceleri tercihler rengine ve markasına göre yapılırdı. Komşunun traktörü ve erkek çocukların hevesleri de çok etkiliydi. Bugün ihtiyaçlar ve maliyetler daha ön planda. Ama yine de sırf gösteriş için ihtiyacından farklı modelde ve çok daha büyük traktör almak isteyenler olabiliyor. diyor.
Çiftçimizin daha bilinçli olması, çok daha verimli tarım yapmamız için yeterli değil. İşletmelerin büyüklüğü, fiziki şartlar ve ekipman kullanımında hâlâ katetmemiz gereken uzun bir yol var. Ülkemizde satılan traktörlerin yüzde 40ı 50-60 beygir gücündeki modellerden oluşuyor. Bu traktörlerin sadece yüzde 20si kabinle satılırken, yüzde 50si dört çeker olarak satılıyor. Ülkemizde bir traktör yılda ortalama 450 saat kullanılırken, Avrupada bu rakam 900 saati buluyor. Bu sayede AB ülkeleri çok daha az bir nüfusla çok daha fazla üretim yapabiliyor. Ülkemizde traktörler, ömürlerinin yüzde 70ini yolda taşıma yaparak geçiriyor. Miras yoluyla parçalanıp küçülen tarım arazileri bunun en önemli sebebi. Ortalama büyüklüğü 68 dekar olan tarım işletmelerimizin her biri 4-5 farklı parça üzerinde üretim yapıyor. Bu yüzden taşıma işlerinde daha düşük maliyetli olan tek çeker traktörler, ülkemizde yüzde 50 pazar payına sahip. Türkiyede traktör başına düşen ekipman sayısı 5 iken AB ülkelerinde bu sayı 9. Tarım ekonomisi üzerine yapılan bir araştırmada, kuru şartlarda yapılan buğday üretiminde girdilerin yüzde 41inin mekanizasyonla ilgili olduğu tespit edilmiş. Görüldüğü gibi çiftçilerimizin en büyük maliyeti, tarım makineleri ve onların tükettikleri yakıtla ilgili. AB ülkelerinde tarım üretiminde kullanılan mazota ciddi destekler verilirken ülkemizde denizcilik sektörüne verilen ÖTVsiz mazot imkânı bile çiftçilerimize sağlanmıyor. Dekar başına verilen mazot desteği ise tüketimin yüzde 20sini bile karşılamaya yetmiyor.
Çiftçilerimiz; fiziki şartları, işletme büyüklüklerini, mevsim kısıtlamalarını ve ürün çeşitlerini göz önünde bulundurarak traktör seçiyor. Ülkemizde son yıllarda yerli traktörler pazarı silip süpürüyor. Sektörün yüzde 50 pazar payıyla lider firması Türk Traktör, 1955te Ankarada Atatürk tarafından kurulan uçak üretim ve bakım fabrikasının yerine yapıldı. Pazarın ikincisi, yüzde 15 ile Tümosan. 1975te kurulan firma, ülkemizin ilk dizel motor üreticisi. 2004te özelleştirilen Tümosan, kamuda olduğu dönemdeki 100lü üretim adetlerinden, 10 bin adetlere yükseldi. 2003te Ankarada kurulan Erkunt Traktörün üçüncü olduğu sektörde, 2007de kurulan ve 2010da tamamlanan ürün gamı ile Hattat Traktör yüzde 6lık pazar payıyla dördüncü sıraya yükseldi. Hattat Holding bünyesindeki kuruluş, yerli ve yabancı birçok traktör üreticisinin en büyük aktarma organı tedarikçilerinden. Rekabet ettiği birçok firmaya aynı zamanda ürün de sattıklarını belirten Abdullah Akkuş, sektörün birbiriyle çok sıkı ilişki içerisinde olduğunu belirtiyor. Bu markalarla birlikte Başak, Yağmur ve Taral gibi yerli üretim yapan diğer firmalar da var. Ülkemizdeki yerli üretim yeterli ve kaliteli olduğu için pazarın sadece yüzde 15i ithal ürünlerden oluşuyor. İthal traktörlerin satışları döviz kurundaki değişime göre hızlı değişkenlik gösteriyor. En çok ithalat Hindistan, Çin ve İtalyadan yapılıyor.
Tümosan Pazarlama Müdürü Galip Öztürk, 1990lardan günümüze traktörlerde yaşanan en önemli gelişmeleri; turbo motorların kullanımı, vites sayısının artması, kabin ve klima ile konforun artması, süspansiyonlu koltuklar, 4x4 özelliği ve araçların güç ve hızlarındaki artış şeklinde sıralıyor. Öztürke göre 90larda arzın ve rekabetin az olması sebebiyle traktör üretimi şimdikine kıyasla çok daha kârlı ve yatırım yapmaya müsaitti. Artan rekabetle birlikte kârlılık azaldı. Artık yıllık 3 bin adetlik satış yapmadan kâr etmek, üreticiler ve ithalatçılar açısından oldukça zor.
Traktörler genel olarak sağlamlıkları ve uzun ömürleriyle biliniyor. Çiftçilerle konuştuğumuzda traktörlerin en çok arıza yapan parçalarının elektrik aksamı ve hidrolik sisteminin bileşenleri olduğunu öğreniyoruz. Tozlu ortamda çalışıldığı ve kurak mevsimlerde biraz fazla zorlanabildiği için yüksek basınç altında çalışan sistemler daha fazla yıpranıyor. Tekirdağda çiftçilik yapan Mustafa Pekirge, bilinçli kullanılan ve bakımları zamanında yapılan bir traktörün 20 yıl sorunsuz çalışabildiğini söylüyor. Pekirge, Traktörünüzü değiştirmeyi hangi şartlarda düşünürsünüz? sorumuzu şu şekilde cevaplıyor: Teknolojisi çok daha yeni, yakıt tüketimi şimdiki makinemden daha düşük, konforu ve operatöre sunduğu özellikleri daha fazla ve sessiz bir traktörü uygun fiyata bulursam 15 yaşındaki traktörümle değiştirmeyi düşünebilirim.
Çiftçi arkadaşlarınızın traktör tercihleri de bu şekilde mi oluyor? diye sorduğumuz Pekirge, Genel olarak ihtiyaca göre oluşsa da hâlâ markaya ve yapacakları işin büyüklüğüne bakmadan en gösterişli modellere yönelen arkadaşlarımız da var. Kredi faizlerinin düşüklüğü dolayısıyla traktör alım satımını finansman aracı olarak kullanan çiftçi kardeşlerimiz ikinci eldeki değer kaybını da hesapladığımızda aslında zarar ediyorlar. diyor.
Tümosan Pazarlama Müdürü Galip Öztürke göre, traktör sayısındaki ve gücündeki artışın en önemli sebebi, Toprak tavında işlenir atasözü: Bir bölgedeki benzer ürünleri eken çiftçiler aynı mevsim şartları ve dönemde benzer işleri yapmak istedikleri ve çiftçilik dışındaki işleri nedeniyle zamanları da kısıtlı olduğu için yüksek güçte ve donanımlı modelleri tercih etmeye başladılar. Şehre göç ile birlikte tarım üretimindeki kişi sayısının azalması da makineleşmenin hızlanmasında etkili oldu.
Peki, sektörün sorunları ve ihtiyaçları neler? Hattat Tarım Genel Müdürü Abdullah Akkuş, Traktör üreticilerinin en büyük sorunları, malzeme alımını yüzde 18 KDV ile yapıp traktörleri yüzde 8 KDV ile satmak. Üretici, aradaki KDV farkını devletten 1,5-2 yıl gibi sürede geri alabiliyor. Ödemeler 3 aylık dilimler hâlinde yapılırsa sektör için çok iyi olur. diyor. Akkuş, Hurda teşviki ile canlanan ve yenilenen otomobil, kamyon ve otobüs parkından sonra traktörler için de aracın ruhsatına değil, kendisine bir hurda desteği bekliyoruz. Böylece eski, fazla yakıt tüketen, motorları verimsiz ve çevreyi kirleten traktörler pazardan çekilir, yeni ve modern araçlarla üretimimiz ve ihracatımız artar. diyerek sözlerini tamamlıyor.
Traktör satışlarının tamamına yakını Ziraat Bankasının kredileriyle yapılıyor. Krediler kısıldığında satışlar hızla azalıyor. Üreticiler Ziraat Bankası kredilerinin devam etmesinin sektör için hayati olduğunu belirtiyor. Uzakdoğudan gelen ürünlerin çok ucuz enerji maliyetleriyle üretildiğini belirten sektör temsilcileri, yerli üreticinin ucuz enerjiyle desteklenmesi gerektiğini de önemle vurguluyorlar. Sektöre verilen Ar-Ge desteklerinden çok memnun olan firmalar, bu sayede her işletmenin kendi Ar-Ge birimini kurup dış ve iç pazara yeni modeller ve yeni teknolojiler geliştirebilmek için çalıştığını ifade ediyor.
Lamborghini bir traktör markasıydı, ta ki
II. Dünya Savaşı sonrasında önemli bir traktör üreticisi olan Lamborghini firmasının sahibi Ferruccio Lamborghininin spor otomobillere büyük bir merakı vardır. Bir Mercedes-Benz 300SL, Jaguar E-Type, Alfa Romeo 1900, Lancia Aurelia B20 ve Maserati 3500GT satın alıp kullandıktan sonra ilk Ferrarisi olan 250GTyi satın alır. Çok kısa sürede 3 araç daha alarak bir Ferrari hayranı olur; ancak bütün Ferrarilerinde olan debriyaj problemi yüzünden Ferrari fabrikasına gider. Burada birkaç saat geçmesine rağmen sorun bir türlü giderilemez ve Lamborghini, Enzo Ferrari ile konuşmak ister. Enzo Ferrari, Lamborghiniye, Bir traktör üreticisi asla bir Ferrariyi eleştiremez. cevabını verir.
Ferrarinin bu cevabı ile küçük düşen Lamborghini, fabrikasına döner ve debriyajını tamir etmeye başlar. Bunu yaparken aslında Ferrarisinde kullanılan debriyajın kendi traktörlerinde kullanılanla aynı olduğunu fark eder. Debriyajın daha sağlamını yaparak değiştirir ve problemi çözer. Ardından Lamborghini, Ferrariden hızlı, daha güvenilir ve daha sağlam arabalar yapmak ister. Bundaki amacı ise spor arabaların sadece Ferrari tarafından yapılabileceği algısını değiştirmektir.
İlk olarak eski Ferrari mühendisleri Gianpaolo Dallara ve test sürücüsü Bob Wallaceı işe alır. İlk üretim olan Lamborghini 350GT her yönü ile Ferrariden daha iyidir. Üçüncü üretim modeli olan Miura efsanevi ve nefes kesen bir araç olmuştur ve ortadan motorlu spor otomobil çağını başlatmıştır. Günümüzde iki markanın kıyasıya rekabeti ortaya eşsiz spor otomobiller çıkarmaya devam ediyor.
Türkiyedeki traktör satışları ikiye katlandı
İlk traktör fabrikamız 1954te Atatürk Orman Çiftliği içerisinde kuruldu. Bugün ülkemizde satılan 36 traktör markası var. Günümüzde en büyük beş traktör markasının pazar payları yüzde 50 New Holland (Fiatı satın aldı), yüzde 14 Tümosan, yüzde 8 Erkunt, yüzde 6 Hattat, yüzde 5 Agco (Massey Ferguson) şeklinde sıralanıyor. Ülkemizde son 20 senede yıllık 33 bin seviyesinde gerçekleşen traktör satışları 2010da 40 bini geçti ve 2011de tarihî bir rekorla 64 bin adede yükseldi. 2012 rakamları henüz belli değil. Sektörün bundan sonraki yıllar için tahmini ise yıllık 45-50 bin adet arasında.
İlk Türk traktörü HSGnin sonu Devrim gibi oldu
İlk Türk yapımı traktör 1963te Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makineleri Bölümünde, yani o zamanki adıyla Zirai Kuvvet Makineleri Kürsüsünde Prof. Dr. Hamit Demirtaş önderliğinde, Doç. Dr. Süleyman Kadayıfçılar ve Asistan Dr. Gazanfer Hazardın tarafından yapıldı. Üç başarılı Türk mühendis kendi imkânlarıyla finanse ettikleri traktöre isimlerinin baş harflerinden oluşan HSG ismini verdiler. Devrim arabaları ile aynı kaderi paylaşan HSGden yalnızca iki adet üretilebildi. Seri üretimi yapılamadığı için tıpkı Devrim gibi yapıldığı yerde yıllarca bekledi. HSG traktörü Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makineleri Bölümünün müzesinde sergileniyor.
Tarımda AB ve Türkiye
Ülkemizde Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) kayıtlı 2,3 milyon çiftçi varken Avrupa Birliği ülkelerinde 13,7 milyon çiftçi bulunuyor. Türkiyede ortalama işletme büyüklüğü 68 dekarken ABde bu rakam 175 dekar. Ülkemizde 26 milyon hektar tarım alanından 16 milyonu işlenirken traktör sayımız 1,5 milyon. Bunların 500 bin adedi 25 yaşın üstündeki eski makinelerden oluşuyor. AB ülkelerinde toplam 15 milyon traktör var. Türkiyede tarımdaki nüfus toplam nüfusun yüzde 30u kadarken ABde bu oran sadece yüzde altı. Ortalama traktör gücü ülkemizde 60 hp iken Avrupada bu 100 hpnin üzerinde.
******************************
1 şeyi düzeltelim Anadloluya İLK traktörler 1940 ' lardan sonra değil.. Osmanlı ' nın son döneminde geldi.. Dev lokomotif traktörler halen tek tük numunesi var, sergileniyo..
2. olarak Ankara Üniversitesi ' nin geliştirdiği İLK tarktörü gördüm.. mini başak/mini leyland gibi bişey