*** Analiz: Küçük üreticiler yok oluyor. ***

Analiz: Hayvancılık sektöründe taşıma suyla değirmen dönmüyor. Besilik dana ithalatı Türkiye’de hayvancılık sektöründeki politikaları sorgulatıyor. Yanlış, eksik ya da kısa vadeli çözümler sektörü kan kaybına uğratıyor. Büyük şirketler kazanırken, küçükler yok oluyor...

Türkiye’de hayvancılık sektörü yeniden sancılı bir döneme girebilir. Bunu biz değil, sektörün temsilcileri söylüyor. Gerekçe olarak da başta ithalat olmak üzere tarım politikalarındaki kısa vadeli ve kolaycı çözüm yollarını gösteriyorlar.

Kurban Bayramı yaklaşırken her yıl olduğu gibi besilik dana ve kırmızı et konusunda yapılan spekülasyonlar yine kısmen amacına ulaştı ve besilik dana ithalatına yol açıldı. Her ne kadar ithalatın ‘sınırlı’ olacağı savunulsa da küçük üreticiler bu konuda haklı olarak tedirgin.

Gelin isterseniz Türkiye’de hayvancılık ve kırmızı et rakamlarına bir göz atalım.

Türkiye’de 2013 itibariyle büyükbaş hayvan sayısı 14.5 milyonu, küçükbaş hayvan sayısı ise 29 milyonu koyun, 9 milyonu da keçi olmak üzere 38 milyonu aştı. Yani Türkiye’nin toplam küçükbaş ve büyükbaş hayvan varlığı 53 milyon civarında. Tabi bu rakam etçi ve sütçü ırkların tamamını kapsıyor.

İşin et kısmını bakarsak Türkiye’de 2013 yılında kesilen büyükbaş sayısı ise 4.5 milyon ve elde edilen kırmızı et miktarı 900 bin tonu buldu. Küçükbaş tarafında ise kesilen koyun ve keçi sayısı 6.5 milyon civarında olurken elde edilen et miktarı ise 127 bin ton civarında.

- İthalatı destekleyen de var karşı çıkan da -

Bu arada Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Hayvancılık Genel Müdürü Mustafa Kayhan, Türkiye ' nin 4 milyon besi kapasitesi olduğuna dikkati çekiyor. Kayhan’ın verdiği bilgiye göre son 10 yılda toplam kırmızı et üretimi yüzde 137 artışla 420 bin tondan 1 milyon ton seviyelerine yükseldi.

Besi danası ithalatına yönelik kararın ardından sektörün farklı kesimlerinden farklı yorumlar geldi. İthalatı doğru bulan ve destekleyenler de var karşı çıkanlar da. Burada amacımız taraf olmak değil.

Sadece mevcut durumu analiz etmek ve kronikleşen soruna nasıl kalıcı çözüm bulanabileceği yönündeki sektör temsilcilerinin görüşlerine yer vermek.

İthalat bugün bazı kesimler için çözüm olarak görülebilir ama asıl amaç ithalat sonucunu doğuran nedenleri tespit etmek ve bunlara kalıcı çözümler bulabilmek olmalı. Ve, ithalat ile terbiye yerine ıslah çalışmaları da dahil içeride üretim ve verimi artırabilmek.

- Türkiye, dünya mera alanı sıralamasında 46’ncı sırada –

Ayrıca, ekilebilir tarım arazilerinin her geçen gün azaldığı bir ortamda girdi maliyetlerinde en büyük paya sahip olan yem konusunda Türkiye hâlâ kendi kendine yetemiyorsa bu sorunu çözmeden fiyatta istikrar sağlamak zor. Hayvancılık eşittir mera. Ancak Türkiye’nin mera alanı ve verimliliği konusunda da sıkıntıları var. Bir dönem 44 milyon hektarlık mera alanına sahip olan Türkiye şuan 14.6 milyon hektar alan ile dünya mera alanı sıralamasında 46’ncı sırada yer alıyor.

Yüksek enerji fiyatları, mazot ve elektriğe bağımlı haldeki üreticinin bir başka kronik sorunu.

Uzun vadeli politika eksikliği, istikrarsız piyasa koşulları, hayvan hastalıkları gibi konularla genetik materyal gibi pek çok girdide dışa bağımlılık da sektörün diğer problemleri olarak dikkat çekiyor.

- 2010’dan bu yana 3.5 milyar $’lık canlı hayvan ve et ithalatı gerçekleştirildi -

Bu ve buna benzer tüm sorunları üst üste koyduğunuzda Türkiye’de hayvancılık yapmanın aslında ne kadar pahalı ve zor bir iş olduğu daha net ortaya çıkıyor.

Ziraat Mühendisleri Odası’nın raporuna göre Türkiye 2010-2013 yılları arasında yaklaşık 3.5 milyar dolarlık canlı hayvan ve et ithalatı gerçekleştirdi.

Bugün gelinen noktada ise içeride hâlâ tam bir istikrardan bahsedemiyoruz ve ithalat anlayışı devam ediyor.

Bu noktada içeride uygulanan bazı yanlış politikaların hayvancılık sektöründe ithalatı körüklediği görüşü hakim.

- “Etçi ırkların Türkiye’de desteklenmesi lazım” -

Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği Başkanı Adnan Yıldız, kırmızı ette fiyat dalgalanmalarının önüne geçmek için etçi ırkın geliştirilmesinin önemine dikkat çekiyor. Türkiye’de besi hayvanı dendiğinde hâlâ süte dayalı hayvanların akla geldiğini belirten Yıldız, “Ağırlıklı olarak süt üretimi yapan çiftliklerde doğan erkek buzağılarla besi yapılıyor. Etçi ırkların Türkiye’de desteklenmesi lazım. Şuanda Türkiye’de fiyat dalgalanması maalesef ülkemizdeki mevcut hayvan potansiyelinin eksikliğinden değil. Fiyatlardaki dalgalanmalar, arada spekülatif davranan, çabuk para kazanmak isteyen kesimlerin davranış biçimlerinden kaynaklanıyor. Yoksa şuanda Türkiye’de materyal olarak hayvanımız var” diyor.

Tüketicinin et fiyatlarındaki şikayetine yönelik olarak da devletin üretici kadar nihai tüketicinin de yanında yer alması gerektiğini belirten Yıldız, devlet, tüketicinin ucuza et tüketmesini temin etmesi noktasında daha aktif pozisyon alması gerektiği düşüncesinde.

Yıldız, “Devletin görevi burada başlıyor. Bu da bir takım mekanizmalarla yapılabilir. Et ve Süt Kurumu bu konuda 4-5 yıldır hazırlanıyor, çalışıyor ama ben henüz bu kurumu piyasada bir aktör olarak göremiyorum. Ne zaman ki onlar güçlenir ve ellerinde piyasadaki fiyat unsurlarını oluşturacak mekanizmaya sahip olurlar, o zaman nihai tüketici rahatça hayvansal protein kaynaklarına ulaşabilir ve üretici de mağdur olmaz” dedi.

- “İthalat kalıcı bir çözüm değil” -

Türkiye Kırmızı Et Üreticileri Birliği Genel Sekreteri Adnan Gürtek ise et fiyatlarındaki dalgalanmaların özellikle son yıllarda ramazan, kurban ve turizm mevsiminin bir araya gelmesinden kaynaklandığı görüşünde. Artık Türkiye’de süt hayvancılığı ile besi hayvancılığının ayrı şekilde yapılması gerektiğinin altını çizen Gürtek, “Süt hayvanlarının erkeklerini değerlendiriyoruz ama endüstriyel et üretimi yapmak için bizim etçi ve kombine ırklara önem vermemiz gerekiyor” diyor.

Zaman zaman gündeme gelen et ithalatının da kalıcı bir çözüm olamayacağını ifade eden Gürtek, 2010 yılında yaşanan et ithalatını hatırlatarak, fiyatların gerilemediğini ve aynı seviyede kaldığına dikkat çekiyor. Gürtek’e göre de sorunun çözümü ithalat değil.

Özetin özeti, süt fiyatı düşük, et fiyatı yüksek bir piyasada hayvan varlığı her zaman risk altında. Ucuza et tüketimi için tarım sektöründe kanun yapıcıların uzun vadeli ve tutarlı politikalar üretmesi lazım. Önünü göremeyen kırmızı et sektörü tıpkı mehteran gibi iki ileri bir geri gidiyor. Bu yüzden de artan nüfus artışı ve tüketim hızına zaman zaman uyum sağlayamayarak fiyatta istikrarsızlıklar oluşuyor.

Sonuç olarak üretici para kazanamıyor, üretici pahalıya et yemekten şikayetçi. Belki birileri arada para kazanıyor ama olan yine üretici ve son tüketiciye oluyor.

Bloomberg HT Editörü

İrfan Donat

idonat@bloomberght.com

Kaynak: http://www.bloomberght.com/analiz/haber/1625953-analiz-hayvancilik-sektorunde-tasima-suyla-degirmen-donmuyor
 

Benzer Konular