Toprak. (Bir Canlı Hakkında Herşey)


[size=18pt][size=24pt][size=18pt]
Hepimiz birincil uğraşı, olmazsa olmazı, kazancımızın ortağı, Toprak. Ortağımızı, nimetimizi tanıyalım. Emin olun bu konu hakkında bilgilenmek, yüzlerce hp ' lik traktör sahibi olmaktan çok daha önemli.

Peki toprak Nedir?

Toprak, yerkabuğunu oluşturan kayaların, uzun yıllar boyunca parçalanıp ayrışması ile oluşan gevşek yeryüzü örtüsüne verilen genel bir isimdir. Fakat toprağın, önemine ve işlevine göre herkes için başka tanımlamaları da bulunuyor.

Örneğin,
Toprak, yaşamdan gelir. Toprakta yaşayan bakteri ve mantar gibi canlılar, ölü organizmaları besin ve toprak organik maddesi olan humusa dönüştürürler. Besin ve humus, toprağın en önemli bileşenlerindendir.

Toprak canlıdır. Milyonlarca organizmayı içinde barındırır.

Toprak nefes alır. İçinde barındırdığı organizmaların çoğu, tıpkı insanlar gibi oksijen soluyup, karbondioksit verirler; yani nefes alırlar.

Toprak, doğar ve yaşlanır; bir geçmişi vardır. Dünyamız pek çok farklı toprak çeşidiyle kaplıdır. Çünkü topraklar sabit kalmaz, sürekli bir değişime uğrarlar. Herbirinin farklı bir öyküsü bulunur. Kendine özgü renkleri ve katmanlarıyla, zaman içinde nasıl değiştiklerinin ipuçlarını verirler bize.

Toprak yaşamın kaynağıdır. Bitkiler toprakta ve toprakla büyür, sonra da doğrudan ya da dolaylı olarak dünya üzerindeki tüm canlılar için besin sağlarlar. Yani, toprak olmasaydı yaşam bildiğimiz gibi olmazdı.
Öyleyse toprak, su ve hava gibi, tüm canlıların ortaklaşa kullandıkları bir hazinedir aslında. Dünya üzerinde yaşamın sürekliliği bu hazinenin varlığına bağlıdır.

Peki, biz bu hazinenin ne kadar farkındayız? Ülkemiz neredeyse dünyadaki tüm toprak çeşitlerini barındırıyor. Bolca organik madde içeren orman topraklarından tutun da yalnızca otsu bitkilerle çalıların yetiştiği bozkır topraklarına kadar çok çeşitli topraklarımız var. Ancak topraklarımız erozyon ve çölleşme, asitleşme, canlı çeşitliliğinin azalması, toprak verimliliğinin tükenmesi gibi çeşitli değer azaltıcı etkenlerle tükeniyor. Buna dur demenin ilk adımıysa toprağı tanımakla başlıyor…[/size][/size][/size]
 
Ynt: Toprak. Bir Canlı.

[size=18pt]Toprağın İçindekiler:

Toprak, katı, sıvı ve gaz halindeki maddelerden oluşmuş bir sistemdir. Toprağın katı kısmını kum, mil ve kil olarak adlandırılan mineral parçacıkları ve organik maddeler oluşturur.

Gaz kısım toprak havası; sıvı kısım da toprak suyudur. Bu maddeler, toprakta farklı oranlarda bulunabilirler. Oranlar, toprağın davranışını, bitkinin çeşitlerini ve bitkilerin nasıl büyüyeceklerini etkiler. Toprak içinde bulunan sıvı ve gaz haldeki maddeler de, en az katı haldekiler kadar önemlidir. Kökler ve organizmalar toprak taneleri arasındaki boşlukları dolduran su ve havaya gereksinim duyarlar.

Toprakta en çok mineral madde bulunur. Minerallerin çeşidi ve oranları toprağın rengini ve dokusunu etkiler. Yerkabuğunun %98 ' i yalnızca sekiz elementten oluşur. Bunlar, oksijen, silikon, alüminyum, demir, kalsiyum, sodyum, potasyum ve magnezyumdur. Mineraller bu ve diğer elementlerin bileşimidir. Kayalar, minerallerin sertleşmiş karışımlarıdır.

İçeriğindeki mineraller sayesinde toprak, tüm canlılar için bir nevi multivitamin işlevi görür. Topraktaki mineralleri ayırdetmek, toprağın ne kadar verimli olduğunu, nemi ne kadar sure tutabileceğini ve ne çeşit yapılarda kullanılabileceğini anlamamıza yardımcı olur. Mineraller aynı zamanda toprağın yaşını ve içinde oluştuğu iklimi gösterir.

Mineraller, çeşitli büyüklükteki kum, mil ve kil adı verilen taneciklerden meydana gelir. Kumu dere ve deniz kenarlarında görebiliriz. Mil ve özellikle kil gözle görülemeyecek kadar küçüktür; ancak binlercesi bir araya geldiğinde görülebilirler. Bütün bunlar toprakta birbirine karışmış ve topaklanmış halde bulunurlar. Kum ve mil, toprağın havalanmasını, kil ise toprakta suyun tutulmasını, bitkilerin beslenmesini ve toprak taneciklerinin topaklanmasını sağlar.

Toprağın organik maddesini mikroorganizmalar, ölü bitkiler, bitki kökleri ile hayvanların atık ve artıkları oluşturur. Mikroorganizma, gözle görülemeyecek kadar küçük olan canlı demektir. Mikroorganizmalar topraktaki organik maddeleri ayrıştırarak beslenir. Tüm canlı atık ve artıklarını mikroorganizmalar ayrıştırır. Bu ayrıştırma sonucu humus meydana gelir. Humus, toprağın korunmasını, üretken ve sağlıklı kalmasını sağlar. Yani, organik maddeler, toprağın iyi ürün verebilmesi için gereklidir.

Toprakta organik madde ne kadar çoksa, bitkiler de o kadar çabuk büyür ve gelişir. Çünkü organik madde, bitkilere gerekli olan besin maddelerini sağlar.


Hava ve su, toprak canlılarının yaşaması için gerekli olan iki önemli doğal varlıktır. Hava ve su, toprağın içindeki gözenek boşluklarında bulunur. Toprak canlılarının beslenebilmeleri ve yaşayabilmeleri için toprağın belli miktarda su ve hava içermesi gerekir. Aksi halde toprak, canlılığını kaybeder.

Toprak çok nemli olduğunda hava içermez. Çünkü, gözenekleri su ile doludur. Bu durumda çoğu bitkiler ve diğer birçok canlılar havasızlıktan ölür. Bu nedenle toprağa fazla su vermek zararlıdır.

Toprak çok kuru olduğundaysa içinde yeterince su bulunmaz. Çünkü, gözenekler havayla dolu olur. Bu durum uzun sürerse bitkiler susuzluktan kuruyarak ölür. Öyleyse toprak canlılarının yaşaması için toprakta hem su, hem de hava bulunmalıdır.

Bu nedenle çiftçiler toprağı, havalanması için sürerler. Suyu azalınca da sularlar. Bu sayede, topraktan bol ürün alabilirler.[/size]
 
Toprak. Bir Canlı.

[size=18pt]
Toprak Nasıl Oluşur?

KAYA ÜSTÜNDE YOSUN

b02059924ec21660600a2a51ce439086.jpg


Okumayı sevmeyenler için hızlı bir video paylaşalım:

http://youtu.be/eWuFt7iSdTQ


Toprak oluşumu, ana materyalin yani ana kayanın çoğunlukla su, buz ve rüzgâr gibi etkenlerle birikmesi ya da bu etkenlere maruz kalmasıyla başlar.

Toprak; iklim, toprak organizmaları ve bulunduğu arazinin etkisiyle değişerek gelişir. Bu süreçte su, mineralleri ve elementleri bir katmandan diğerine taşınır; toprağın içinde yaşayan canlı organizmalar topraktaki besinleri tüketip toprağa organik madde ekler; ve toprakta yeni mineraller oluşur. İşte, tüm bu etkinlikler toprağı şekillendirir.

Ana kaya yani kayaç, bir ya da birkaç mineralin birleşmesinden meydana gelmiş doğal bir oluşumdur. Kayacı oluşturan minerallerse, belli kimyasal bileşimlere sahip, çoğunlukla katı halde ve tekdüze bir yapıda bulunurlar.

Kayaçlardan toprak oluşumu, oldukça uzun bir süreçtir. 1 cm kalınlığında bir toprak tabakasının oluşması için en az 300 ile 1000 yıl arasında bir süre gerekir. Önce taş ve çakıllar, ardından da toprak oluşur.


Toprak oluşumu için, öncelikle kayaçların üst kısımlarının parçalanması, ufalanması gerekir. Bu parçalanma, fiziksel, kimyasal ve biyolojik yollarla olur.

Fiziksel parçalanma, taşların kimyasal yapılarında herhangi bir değişme olmadan, bağlarının zayıflaması yoluyla parçalara ayrılarak ufalanmasıdır. Fiziksel parçalanma olaylarının başında sıcaklık değişimleri, ıslanma-kuruma, donma-çözülme, akarsu, buzul ve rüzgârların etkileri sayılabilir. Bunların arasında en önemli etken, sıcaklık farklarıdır. Sıcaklık farkının fazla olması, fiziksel parçalanmayı artırır. Örneğin, kurak ve yarı kurak bölgelerde geceler serin, gündüzlerse çok sıcak geçer. İşte, bu sıcaklık farkının neden olduğu ısınma ve soğumalar, kayacın içindeki mineralleri genleştirip sıkıştırır. Sürekli olan bu genleşme ve sıkışma sonucunda kayacın yüzeyinde parçalanmalar oluşur.

İklimin sıcak ve nemli olduğu yerlerdeyse, parçalanma kimyasal yollardan olur. Kimyasal parçalanmada nem miktarı ve sıcaklık önemli etkenlerdendir. Yağışla gelen su miktarının ve sıcaklığın artması taşlardaki kimyasal çözülmeyi artırır. Bu nedenle, kimyasal parçalanmaya en fazla ekvatoral, muson ve okyanusal iklim alanlarında rastlanır. Kolay çözünen kalker, jips, dolomit ve kaya tuzu gibi karstik taşların fazla olduğu alanlarda kimyasal parçalanma daha fazla ve hızlı gerçekleşir.

Canlılar da parçalanmaya neden olur. Canlıların yol açtığı parçalanmaya, biyolojik parçalanma denir. Canlı organizmaların salgıladıkları salgılar, organik asitler ve bitki köklerinin taş aralarındaki çatlaklara girerek büyümesi ve bu çatlakları genişletmesi parçalanmayı başlatan biyolojik etkenlerdendir. Biyolojik parçalanma, özellikle bitki örtüsünün zengin olduğu sıcak ve nemli bölgelerde etkilidir.

Fiziksel, kimyasal ve biyolojik yollarla ana kayadan ayrılan parçalar, ayrışmayla daha da küçülür. Bileşimlerinde bulunan mineraller parçalanıp, elementlerine ayrılır. Böylece, yavaş yavaş topraklaşma başlar.

Ayrışmayı dönüşme izler; yüzeydeki bitki kalıntıları organik maddeye dönüşür. Böylece yerkabuğunu oluşturan kayaçların üzerinde ince bir toprak tabakası oluşur. Oluşan yüzey örtüsünde bitkiler, içinde de bakteriler, algler, solucanlar, böcekler ve diğer küçük canlılar gelişir.


[/size]
 
[size=18pt]Toprak Oluşumunu Eykileyen Unsurlar

475d9f8c939ad3533f7d062c3d895146.jpg


Toprak oluşumunu etkileyen pek çok etken bulunur. Bunlar, beş ana madde altında toplanabilir: iklim, organizmalar, topoğrafya, ana materyal ve zaman.

İklim: Sıcaklık kayaların ve minerlallerin çözünmesini sağlayan kimyasal tepkimelerin hızlanmasına ya da yavaşlamasına neden olur. Yağış miktarının yüksek olduğu alanlarda, daha fazla su, toprak katmanlarında bulunan mineralleri eriterek aşağı doğru akar.

Organizmalar: Toprak kazan hayvanlar, büyüyen bitki kökleri ve enzim salgılayan bakteri ve mantarlar, toprağı, kimyasal olarak değiştirir ve fiziksel olarak karıştırır.

Topoğrafya: Topoğrafya, yani eğim, yükselti ve bakı, günışığı saatlerini, sıcaklığı, su akışını, erozyonu ve organik madde birikimini etkiler. Eğimli arazilerde toprak oluşumu daha yavaştır. Yamaçlarda topraklar erozyon gibi sebeplerden dolayı daha incedir. Yükselti iklim elemanlarının özelliklerini belirleyerek toprak oluşumunda etkili olur. Bakı, güneşlenme süresini ve sıcaklığı etkileyerek toprağın nemliliğini ve dolayısıyla oluşumunu etkiler.

Ana materyal: Toprağı meydana getiren ana kayanın kimyasal bileşimi, toprağın mineral içeriğini etkiler. Ana materyal, toprağın oluştuğu yerin altında bulunan ana kaya olabilir. Fakat toprağın büyük bir kısmını, başka yerlerden rüzgâr ve su yoluyla taşınan kum, alüvyon ve kilden oluşan tortu oluşturur.

Zaman: Toprak çok uzun sürelerde oluşumunu tamamlamaktadır. Tam bir toprak oluşumu binlerce yılda gerçekleşmektedir. Oluşum süresi toprağın kalınlığı etkiler.

[/size]
 
Ynt: Toprak. Bir Canlı.

[size=18pt]
Toprak Türleri


Dünya üzerinde çok çeşitli topraklar bulunur. Bu topraklar genellikle, yerli topraklar ve taşınmış topraklar olarak iki grup altında toplanır.

Yerli topraklar: düz ve az eğimli yerlerde, ana kayanın yerinde ayrışmasıyla oluşurlar. Orman toprakları, bozkır ve çayır toprakları yerli topraklardandır. Orman toprakları, orman altında gelişen, bol organik madde içeren koyu renkli topraklardır. Kireçli ye kireçsiz olmak üzere iki gruba ayrılırlar. Bozkır toprakları, bitki örtüsünün zayıf olduğu bölgelerde organik madde yönünden fakir topraklardır. Çayır topraklarıysa, çayır altında organic madde yönünden zengin, koyu renkli topraklardır. Bozkır ve çayır toprakları, kahverengi topraklar, kestane renkli topraklar, kara topraklar, killi-kireçli topraklar, çorak-tuzlu topraklar, kumlu-tüflü topraklar olarak gruplandırılabilir.

Taşınmış (alüvyal) topraklar: Dış kuvvetlerin etkisiyle aşınarak, taşınan maddelerin çukur ya da düz yerlerde birikmesiyle oluşur. Yerküremizde yüksek yerler sürekli aşınmakta, aşınan parçalarsa akarsularla uzak yerlere taşınmaktadır. Bu taşınma sırasında parçacıklar şekil alır. İriliklerine göre, çakıl, kum, mil, kil olarak adlandırılan bu parçacıkların hepsine birden alüvyon denir. Alüvyonların birikmesiyle de alüvyal topraklar oluşur. Bu toprakların en yaygın olduğu yerler, akarsu kenarlarıdır. Ayrıca, pek çok ovanın tabanındaki verimli tarım toprakları da alüvyal topraktır. Alüvyal topraklar, derin ve geçirgen topraklardır. Bu topraklar, elementler bakımından zengindir. Kolüvyal topraklar da taşınmış topraklardır. Kolüvyal topraklar, aşındıkları yerin yakınlarında oluşur. Dik eğimlerin eteklerinde ve vadi ağızlarında da görülebilirler. Yamaçlardan aşındırılan malzemenin hemen etekte birikmesiyle oluşurlar.
[/size]
 
Ynt: Toprak. Bir Canlı.

[size=18pt]Toprağın Özellikleri

-Toprağın Dokusu:

Toprak dokusu dediğimizde toprağı oluşturan mineral parçacıklarının büyüklüklerini ya da hacmini anlarız. Toprağın dokusunda, ince çakıl (çapı 2-1mm), kaba kum (1-0,5mm), kum (0,5-0,25mm), ince kum (0,25-0,1mm), çok ince kum (0,1-0,05mm), mil (0,05-0,02mm) ve kil (0,02 mm ' den küçük) bulunur. Doku, toprağın su ve besin tutma kapasitesini etkiler. En verimli topraklar, içinde her bir büyüklükte mineral parçacıklarından yeteri miktarda barındıran topraklardır. Böyle topraklar, bitki kökleri için bol miktarda hava ve su tutarlar. Su aynı zamanda, böyle topraklarda çabuk kurur. Böylece fazla aşırı birikimi de olmaz.

Eski çiftçilerin bağ yada fidanlık dikmeden önce, özellikle taban arazilere kamyonlar dolusu kumlu toprak taşımasının nedenini de anlamışsınızdır. Amaç toprağın dokusunu iyileştirmek..


Toprağın Yapısı

Toprağın yapısını, topaklar haline dönüşmüş toprak parçacıklarının düzeni oluşturur. Zamanla, kökler, mantarlar ve bakteriler, toprağı ekmek ufağı gibi küçücük parçalardan oluşan topaklara dönüştürürler. Toprak topakları, bloklar halinde de olabilir, yuvarlak da olabilir. Bu değişik biçimdeki topakların büyüklükleri de farklı farklı olur. Toprağın bu yapısı, topraktaki organik maddeyi korur, toprak organizmaları için yaşam alanı sağlar, su ve hava için kanallar oluşturur.


Toprağın Rengi



Toprak ilk olarak oluşmaya başladığında rengi, ana materyalin rengine benzer. Sürecin ilerlemesiyle toprakta renk değişimi başlar. Toprağın içinde bulunan organik madde miktarı ve mineral çeşitleri, toprak renginin belirleyicisidir. Toprağın rengine bakarak, toprağın bazı özellikleriyle ilgili bilgileri kolayca edinebiliriz. Örneğin, humus yönünden zengin olan toprakta çevresindeki diğer topraklardan daha koyu bir renk tonu dikkati çeker. Ya da demir içerikli mineraller, toprağın kuruluğuna ya da ıslaklığına bağlı olarak toprağa farklı renkler katabilir.

Toprak rengi, toprağın yakın geçmişiyle, tarihiyle ve bazı özellikleriyle ilgili de bilgiler verir. Örneğin, mineraller, bitki artıkları ve diğer materyaller zamanla, toprak içinde yukarı ve aşağı hareket ederek toprakta çeşitli desenler oluştururlar. Bu desenlere bakarak, toprağın hangi süreçlerden geçtiği tahmin edilebilir. Toprak içindeki, mineralleri oluşturan ve tüketen belli bakterilerin toprakta varlığını ya da eksikliğini de toprağın rengine bakarak anlayabiliriz. Renk aynı zamanda, toprağın sulak alanları destekleyecek kadar nemli, tarım yapılabilecek kadar verimli ya da üzerinde yapı inşa edilebilecek kadar dayanıklı olup olmadığına dair bilgiler sağlar bize.


Organik Madde


Topraktaki organik maddeler toprağın niteliğini belirler. Organik maddelerin ana kaynağı bitkilerdir. Doğal koşullar altında, ağaç, çalı, ot ve diğer bitkilerin üst kısımları ve kökleri her yıl topraklara büyük miktarlarda organik kalıntı sağlar. Bunların yanı sıra, hayvansal ölü maddeler ve canlıların dışkıları da topraktaki organik maddeler arasında sayılabilir. İşte, tüm bu malzemeler ayrışıp çeşitli türde toprak mikroorganizmaları tarafından sindirilince, sızma yoluyla ya da fiziksel karışmayla toprak alt katmanlarının bir parçası haline gelirler.

Organik kalıntıların ayrışmasından sonra oluşan maddeye humus denir. Toprağın azotça zenginliği humustan kaynaklanır. Humus, toprağa koyu kahve bir renk verir. Buna en güzel örnek, kahverengi orman toprağıdır.

Humusun mikroorganizmalarca parçalanması, toprağın fakirleşmesine yol açar. Bu parçalanma 15-30 C ' deki sıcaklıkta hızlı, 15 C ' den düşük sıcaklıkta yavaş olur. Yani, sıcaklığın düşük ve nemin bol olduğu serin iklimlerde bu parçalanma çok yavaş olduğundan, bu bölgelerde topraktaki organik maddeler hep belli bir düzeyin üstünde kalır. Böyle topraklara ‘zengin topraklar ' denir. Sıcak ve kuru bölgelerin topraklarındaysa organik madde miktarı düşük olur. Ancak, bu tür toprakların yapısında bolca bulunan kalsiyum, ince kil parçalarını tutup toprak topaklarının oluşmasını sağlayarak toprağın yapısını iyileştirebilir. Bu tip topraklara da ‘orta verimlilikte topraklar ' denir. Organik madde miktarı killi topraklarda çok az miktarda bulunur. Bu nedenle, killi topraklar ‘fakir topraklar ' olarak tanımlanır.


Toprakta Hava

Toprak yüzeyinin altındaki hava ve diğer gazlar, toprak atmosferini oluşturur. Tüm topraklarda boşluklar bulunur. Bu boşluklarda bitkiler için yaşamsal önem taşıyan gazlar bulunur. Buna, toprak atmosferi denir. Toprak atmosferindeki gaz oranı, gaz miktarı üzerinde birden fazla belirleyici etken olduğundan, farklı farklıdır. Örneğin, toprak içerisine hava itilmesini ve çekilmesini belirleyen en önemli etkenler, rüzgâr ve hava basıncıdır. Toprağın kimyasal yapısı ve toprak içinde gerçekleşen biyolojik süreçler de önemli etkenlerdendir.

Bunların yanısıra, yağış da toprak atmosferini etkiler; yağışlı yerlerde toprak arasındaki boşluklar suyla dolacağından, hava dışarıya atılır. Eğer toprakta hava kalmayacak derecede sulama su oğunluğu varsa, bitki kökleri nefes alamayacağından ölürler. Taban suyunun yüksek olduğu arazilerdeki su kesmesi bunun en net örneklerinden biridir. Sıcaklık da yine toprak atmosferindeki gaz oranı üzerinde önemli bir etkendir.


Toprakta Su

Toprakların oluşumunda büyük etkisi olan ve toprağın boşluklarını dolduran suyun kaynağını, yağışlar ve sulamayla toprağa verilen sular oluşturur. Su, toprağa girdikten sonra buradaki boşlukları doldurur. Boşluklardaki suyun bir kısmı yerçekimiyle alt katlara doğru sızar, bir kısmı da buharlaşır. Kalan su, küçük toprak boşlukları içinde tutulur. Bu su, bitkilerin yetişmesi, toprak içindeki biyolojik faaliyetlerin sürmesi, çeşitli ayrışmaların gerçekleşmesi ve özellikle de iyon alışverişinin sağlanması için önemlidir. Su, mineral maddelerden çözdüğü besin maddelerini bitkilerin kullanımına sunduğu gibi, bitki hücrelerinde de canlılığın sürekliliğini sağlar.


Toprak Reaksiyonu (toprakta PH)

Toprak reaksiyonu (pH), toprağın asit, nötr ya da alkali olduğunun göstergesidir. Kimyasal olarak pH ifadesi, Hidrojen iyonları (H+) ve Hidroksit iyonlarının (OH-) toprak su çözeltisindeki konsantrasyonunu gösterir. Asitli topraklarda hidrojen iyonları, hidroksil iyonlarına göre daha fazladır. Alkali topraklarda ise hidroksil iyonları, hidrojen iyonlarından daha fazladır. pH değeri 0-14 arasında değişir. pH ' ın 7 olduğu durumlar nötr olarak adlandırılır. 7 ' nin altındaki pH değerleri asit, 7 ' nin üstünde pH değerleri ise alkalidir.

Toprak reaksiyonu bitki gelişimi için önemlidir; çünkü bitkinin besin maddesi alımı, iyonların suda çözünürlüğü ve mikroorganizmaların topraktaki aktivitesi üzerinde büyük ölçüde etkisi vardır. Bazı bitki besin maddeleri yüksek pH değerlerinde suda çözünemezken bazıları da düşük pH değerlerinde kökler tarafından alınamaz. Her bir bitkinin gelişimi için gerekli pH değeri farklıdır. Ancak bitki besin maddelerinin çoğunluğunun bitkiler tarafından topraktan alınabilirliği 5.5 ile 7.0 arasındaki pH değerlerinde gerçekleşir.

Mikroorganizmalar da toprağın, bitki gelişimi ve büyümesinde uygun verimli bir ortam haline dönüşmesinde çok önemli bir rol oynarlar. Bu mikroorganizmaların çoğu, topraktaki etkinliklerini nötr civarındaki pH değerlerinde ideal bir biçimde yerlerine getirirler.


Toprakta İyon Transferi

Topraklar, doğa olayları ve hava koşulları ile oluşurken bazı mineraller ve organik maddeler çok küçük parçacıklara ayrışırlar. Kimyasal değişimler bu parçacıkları daha da ufaltarak çıplak gözle görülemeyecek boyutlara indirgerler. Bunlara kolloid denir. Toprakların çoğunda mineral kil kolloidlerinin miktarı organik kolloidlerin miktarından daha fazladır. Kolloidler topraktaki kimyasal tepkimelerin gerçekleşmesini sağlar.

Kolloidler (kil ya da organik) negatif (-) yüklüdür. Bu nedenle de pozitif (+) yüklü partikülleri, kendilerine çeker ve tutarlar. Negatif yüklü partikülleriyse, kendilerinden uzaklaştırırlar. Kimyasal olarak elektrik yüklü (negatif ya da pozitif) elementlere iyon denir. Potasyum, Sodyum, Hidrojen, Kalsiyum ve Magnezyum pozitif yüklü iyonlardır. Bu nedenle de, katyon diye adlandırılırlar. Negatif yüklü olan toprak kolloidleri, katyonları çekerler ve mıknatısın küçük metal parçalarını tuttuğu gibi tutarlar. Buna toprakta iyon değiştirme denir.


Toprakta ve Sıcaklık

Topraktaki canlılığın sürmesi için toprak sıcaklığı önemlidir. Toprağın ısınma ve soğuma kapasitesi, toprakta bulunan su miktarına, toprağın rengine, eğimine ve yüzeyini örten bitki örtüsüne bağlıdır. Koyu renkli topraklar daha fazla ısıyı tutar. Güneş ışınlarının toprak yüzeyine vurma açısı da toprağın ısısını etkiler. Nemli bir toprak güneş enerjisini yüzeyde tuttuğunda su molekülleri arasındaki hidrojen bağları kırılır ve toprak yüzeyinde buharlaşma başlar. Bu durumda yüzey toprakta su noksanlığı oluşur. Bu etki ile alt katlardan yukarı doğru bir su hareketi başlar. Sıcaklığın yükselmesiyle gazların hareketi de artar ve sonuçta 'sıcaklık-nem- havalanma' arasında bir etkileşim başlar.
[/size]
 
[size=18pt]Toprağın Katmanları

Toprak, yerin derinliklerine doğru inen ve ‘horizon’ da denen katmanlardan oluşur.

Toprak horizonları gösteren farklı çizimler:

75ce39c1964c98ac5055403a92133a4e.jpg


b2f1c5db3a2003e927e894ea19754ad5.jpg


ca1df4c7937279b444ec675b02d03a68.jpg


56df9628687b57a3dec88b806b19dfb4.jpg


4aef0f9f20ef4500e9cb17c422b3c18e.jpg



Bazı topraklarda katmanlar arasındaki geçişler çok belirginken, bazılarında katmanların bileşimleri daha yumuşak bir değişim gösterir. Toprakta bir çukur kazıp incelendiğinde bu katmanlar kolayca görülebilir.

Katmanlar, iklim, organizma, topografya, ana materyal ve zaman faktörlerinin bir arada işleyişinin gözle görünür kanıtıdır. Sağlıklı bir toprak, genel olarak dört ana katmandan oluşur. Bu katmanlar yüzeyden derine doğru O, A, B, C harfleriyle gösterilir.

O katmanı toprağın en verimli kısmıdır. Bu katmanı karaların üstünü örten ince bir deri tabakasına benzetebiliriz. Bütün toprak canlılarını ve değişimle ortaya çıkan maddeleri kapsar. O katmanındaki tuz, kireç, kil gibi sularda çözünebilen maddeler yağmur sularıyla alt katmanlara taşınır. Bu nedenle, O katmanının altındaki A katmanı birikme bölümüdür. Bu katmanda humus, bitki kökü ve canlı bulunmaz. O katmanının erozyonla yitirildiği yerlerde A katmanı ortaya çıkar. O ve A katmanı, binlerce yılda ortaya çıkan esas toprağı oluştururlar.

B katmanında, henüz tam ayrışmamış ana materyal bulunur. Bunlar, ana kayaya ait iri parçalardır. Bu katta canlı bulunmaz. Bu katman zamanla ayrışarak A katmanına dönüşür.

C katmanı da toprağın en altındadır. Burası, ana kayanın bulunduğu bölümdür. Her ne kadar tüm topraklar katmanlı olmasa da, bilim insanları toprak katmanlarının özelliklerine bakarak toprağı sınıflandırabilirler.

Not: sınıflandırmalar A-B-C-D olarak da yapılabilir bu durumlarda 'O' katmanı 'A' katmanının içinde sayılır.
[/size]
 
Ynt: Toprak. (Bir Canlı Hakkında Herşey)

[size=18pt]
Toprağın Çeşitleri

Bilim insanları, tıpkı canlıların sınıflandırması gibi, toprakların da sınıflandırmasını yapmışlardır. Buna göre, dünyada belli başlı 12 ana toprak çeşidi bulunur. Bunlarr, içinde oluştukları ortamı, yaşlarını ve destekledikleri ekosistemi yansıtır.



- Gelisol: Kuzey Kutup Bölgesi’nde yüzeyden 2 m aşağıda, sürekli don altında kalan toprak.

- Histosol: Organik maddece zengin toprak. Bitki artıklarının, özellikle bataklık ya da sazlık alanlarda biriktiği kısımlarda görülür. Ülkemizde Amik ovası, Hatay –Maraş arasındaki bazı bölgelerde, Muş ve Erzurum ovalarında ve İç Anadolu’nun bazı bataklıklarında bu topraklara rastlanır.



- Spodosol: Besin maddeleri yönünden fakir toprak. Bu toprağa ülkemizde Karadeniz, Marmara bölgelerindeki dağlık alanlarda ve Kuzey Anadolu dağlarının yüksek kesimlerinde rastlanır.


- Andisol: Volkanik kum ve kül (volkanik tüfler) üzerinde oluşmuş toprak.


- Oxisol: Besin maddeleri yönünden fakirleşimiş, oksitlerce zengin toprak. Tropikal bölge topraklarını kapsar. Bu toprak çeşidi ülkemizde bulunmaz.


- Vertisol: Çayır ve bozkırlardaki killi ana materyal üzerinde oluşan toprak. Ülkemizde Muş, Harran, Karacabey ovalarıyla Ergene Havzası’nda görülür.


- Aridisol: Kurak bölgelerin topraklarını kapsar. Bu toprak, bitkiler için çok önemli olan nemden yoksul, organik madde bakımından fakirdir. Çöl toprakları örnek verilebilir. Ülkemizde Harran Ovası’nda ve İç Anadolu’nun bazı kesimlerinde rastlanır.


- Ultisol: Özellikle tropikal bölgelerde fazla yağış ve sıcaklıktan dolayı ayrışmanın fazla olduğu toprak. Ülkemizde özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi’nde rastlanır.


- Mollisol: Yumuşak toprak. Bu toprak, daha çok orta enlemlerde otsu bitki örtüsü altında gelişme gösterir. Organik madde ve elementlerce zengin tarım toprakları bu takıma girer. Ülkemizde tarımsal alanların büyük bir bölümü bu topraklar üzerindedir.


- Alfisol: Kilin önemli ölçüde O katmanından taşınarak A katmanında biriktiği toprak. Ülkemizde Akdeniz Bölgesi’nde görülen terra rossa toprakları, bu grup içerisinde. Bu topraklar genellikle killi yapıdadır.


- İnceptisol: Delta ovalarında taşkına uğramayan alüvyal toprak. Yamaçlardaki bazı topraklar da bu takıma girer. Ülkemizde bu toprağa yaygın olarak dağlık alanlarda, alüvyal alanlarda rastlanıyor.


- Entisol: Yakın geçmişte oluşan bu toprak sürekli olarak aşınma ve birikme olaylarının oluşturduğu alanlarda bulunur. Ülkemizde dağlık alanlarda ve ovalarımızda bulunur.


[/size]
 
Ynt: Toprak. (Bir Canlı Hakkında Herşey)

[size=18pt]
Humus

Humus, bitkisel ve hayvansal artıkların mikroorganizmaların etkisiyle ayrışma ve parçalanmasıyla oluşan, rengi kahverengiden koyu siyaha kadar değişen bir maddedir. Taze bitki kökleri ve sapları, ahır gübresi, taze yeşil gübre, taze mutfak artıkları ve çöpler, böceklerin ve solucanların ayrışmamış vücutları, yani bitkisel ve hayvansal hayatın henüz ayırdedilebilecek görünümdeki artıkları humusun kaynağıdır.

Toprağa karışan bu organik maddeler, çeşitli ayrışma safhalarından geçerek humusu oluştururlar. Ayrışma işlemini çok sayıda çeşitli mikroorganizmalar başlatır. Bu organik maddelerin yapılarında bulunan karbonhidrat, nişasta, selüloz, hemisellüloz ve protein gibi maddelerin bir kısmı, bu ayrışma sonucunda gaz haline geçerek ortamdan uzaklaşır. Bir kısmı da mikroorganizmaların hücrelerinin yapısına katılır. Kalan kısımsa humus adı verilen koyu renkli bir maddeyi oluşturur. Yani humus, aslında mikroorganizmaların faaliyetlerinden arta kalandır; daha fazla parçalanamaz. Bu nedenle, toprak oluşumunda ve varlığının sürdürülmesinde en yaşamsal maddedir.

Not: Laboratuvarda üretilemez..



Humusun en önemli faydaları şöyle sıralanabilir:

- Kolloidal yapısı sayesinde, killerle birlikte besin elementleri ve suyun tutulmasını sağlar.

- Toprak topaklarının oluşmasını sağlar.

- Organik kalıntılardan humusa dönüşümü gerçekleştiren mikroorganizmalara besin ve enerji sağlar.


[/size]
 
Ynt: Toprak. (Bir Canlı Hakkında Herşey)

Göktürk- link=topic=79123.msg936249#msg936249 date=1416152175' Alıntı:
Teşekkürler.
Parça parça ve kısmen bildiklerimiz ile hiç bilmediklerimiz bir araya toplanmış.

Cemal Abi asıl az bilinenler bundan sonra geliyor:

[size=18pt]Toprak Canlıları

Toprakta, bitkiler, solucanlar, böcekler, akarlar, küçük memeliler ve mikroorganizmalar bulunur. Toprak, canlılığını ancak içinde yaşayan ve onu zenginleştiren bu canlılar sayesinde sürdürür.

Bitkiler, toprağın başlıca organik madde kaynağıdır. Toprağın derinliklerine kök salan bitkiler, Yerküre üzerindeki neredeyse tüm yaşamı besleyen temel üreticidir. Güneşten aldığı enerjiyi kullanarak, havadaki karbondioksiti enerji bakımından zengin organik kimyasal bileşiklere dönüştürür. Topraktaki besin zinciri ve oldukça karmaşık toprak besin ağı bununla başlar.

Karınca ve solucanlar açtıkları kanallarla, toprağın nefes almasını ve suyu emmesini sağlarlar.

Köstebek, kır faresi ve yersincabı gibi hayvanlar her yöne açtıkları tünellerle toprağın karıştırılmasını sağlarlar.

Mikroorganizmalar: Toprağın en gizemli sakinleriyse topraktaki organik maddelerin ayrışmasını sağlayan mikroorganizmalardır. Bir tatlıkaşığı toprakta dünya üzerindeki insan sayısından daha fazla çeşitte mikroorganizma bulunur.

Topraktaki ayırıştırıcı mikroorganizmalar verimli toprakların başrol oyuncusudur. Toprak yaşamı getirir, fakat toprakta yaşayan organizmalar zamanı geldiğinde ölümle buluşur. Topraktaki ayırıştırıcılar, işte bu ölü organizmaların kalıntılatıyla ya da atıklarıyla beslenirler. Böylece, ölü organizmalardaki mineral besinleri tekrar toprağa kavuştururlar. Bitkiler ve hayvanlar büyümek için bu besinlere gereksinim duyar. Yani, bu ayırıştırıcı mikroorganizmalar bir nevi ‘yaşam’ı geri dönüştürürler.

Topraklar, bitkilerin atmosferden gaz olarak alıp karbonhidrata dönüştürdükleri karbonu depolarlar. Topraktaki organizmalarsa, toprakta bulunan organik maddeleri parçalayarak kendilerine enerji sağlarlar. Bu sırada, karbondioksit gazını da tekrar atmosphere salarlar. Karbondioksit önemli sera gazlarındandır. Çünkü karbondioksit ısıyı atmosferde tutar. Böylece, toprak organizmaları, toprak organik maddesini karbondioksite dönüştürerek atmosferdeki sera gazlarının miktarını ve bunun sonucu olarak iklimi etkilerler.

Toprak mikroorganizmaları enerji elde etmek için, toprak organik maddesinde bulunan bileşiklerden elektron alırlar ve bu elektronları oksijen, nitrojen ve sülfür gibi elementlerle birleştirirler. İnsanlar nasıl ki oksijen solur, bu da toprak milroorganizmalarının soluma biçimidir. Yani, toprak mikroorganizmaları solunum için oksijene gereksinmezler. Oksijenin yetersiz olduğu durumlarda, onun yerine demir, sülfür, nitrojen ya da karbon kullanırlar. Örneğin, Jeobakteri (Gerobacter) solunum için toprakta pas rengindeki demiri kullanır. Yani, mikroorganizmalar soluyarak toprağın rengini ve kimyasını değiştirirler. Öyle ki, nemli topraklarda ve tortularda yaşayan bazı mikroorganizma çeşitleri, topraktaki zehirli kirleticileri bile soluyabilirler. Bu mikroorganizmalar, PBC, arsenik ve uranyum gibi zehirli kirleticileri, elektron ekleyerek daha az tehlikeli kimyasallara dönüştürürler.


Toprak mikroorganizmaları, aynı zamanda diğer mikroorganizmaları öldüren bileşikler de yapar. Örneğin, antibiyotikler! Penisilin, eritromisin, streptomisin, tetrasiklin ve vanamisin gibi bilindik pek çok antibiyotikleri toprak bakterileri yapar. Yalnız ilaç değil, bazı toprak bakterileri benzin yerine kullanılabilen etanol bile üretiyorlar. Elbette bunların yanında, hastalık yapan bakteriler de bulunuyor toprakta. Bu bakteriler hayvanların bedenlerine geçtiğinde ölüme kadar gidebilen bazı hastalıklara neden olabiliyor.[/size]
[size=18pt]
Likenler de, toprak oluşumunda önemli bir yere sahip. Liken, mantar ve alglerin oluşturduğu birlikte yaşam biçimidir. Likeni meydana getiren iki canlı da karşılıklı olarak birbirlerinden fayda elde ederler. Mantar, algin gerçekleştirdiği fotosentez işlemi sonucunda besin elde ederken, alg de mantarın kendisine sağladığı su ve mineral sayesinde yaşamını sürdürür.

Likenler toprak oluşumunda önemli işleve sahiptirler. Tutundukları kayaları salgıladıkları maddelerle yavaş yavaş parçalayarak kaya üzerinde ince bir toprak tabakası oluştururlar. Daha sonra liken parçaları ve orada gelişen kara yosunlarının da katılmasıyla organik maddenin sürekli artması sonucu daha yüksek bitkilerin gelişmesine olanak sağlarlar. [/size]
[size=18pt]
Toprakta ya da bazı bitki gruplarının köklerindeki yumrularda yaşayan azot bağlayan bakteriler de, besin karşılığı bitkiler için gerekli olan azotlu gübre üretirler. Azot canlılar için önemli bir maddedir. Çünkü proteinlerin ve DNA’nın önemli bir bileşenidir. Gaz halindeki azot (N2), atmosferin %80 ' ini oluşturur. Ancak, azot gaz formuyla bitkiler tarafından kullanılamaz. Bunun için öncelikle toprak organizmaları tarafından bitkilerin kullanabileceği bir forma dönüştürülmeleri gerekir.

İşte rhyzobium gibi azot bağlayan bakteriler, azot gazını amonyağa dönüştürür. Bakteriler, besinlerini bitkiden sağlarken, bunun karşılığında bitkilere gereksinim duydukları azotu verir. Bazı mantarlar da, salgıladıkları enzimlerle ölü bitki artıklarında hapsolmuş azot, fosfor gibi önemli elementlerin toprakta serbest kalmasını, böylece yeniden besin döngüsüne katılmalarını sağlar.[/size]
 
Ynt: Toprak. (Bir Canlı Hakkında Herşey)

[size=18pt]
Besin Zinciri ve Toprak

Bir ekosistemde, enerjinin taşındığı organizmalar dizisine besin zinciri denir.

Besin zinciri, güneşten gelen enerjinin fotosentez yoluyla kullanılmasıyla başlar. Bunlara üreticiler denir.

Üreticiler otçullar tarafından, otçullar da etçiller tarafından yenir. Bazı canlılar hem bitkiler hem de hayvanlarla beslenir. Bunlara hepçil denir. Besin zincirindeki her bir beslenme basamağı trofik düzey olarak adlandırılır. Yani, tüm üreticiler birlikte birinci trofik düzeyi, tüm otçullar ikinci trofik düzeyi ve tüm etçiller üçüncü trofik düzeyi oluştururlar.

Fakat beslenme ilişkileri, çoğunlukla bundan daha karmaşık bir yapıdadır. Yani, karmaşık olarak birbirine geçmiş pek çok besin zinciri bulunur. Bunların tümüne besin ağı denir. Çoğu ekosistemde, başlıca iki besin ağı bulunur.

Otlayan besin ağı, hepçilleri ve daha yukarıda yer alan beslenme düzeylerini kapsar.

Detritus besin ağı da atık maddeler ya da ölü organizmalarla beslenen canlıları yani toprak ayrıştırıcılarını ve bunlarla beslenen daha üstteki düzeyleri kapsar.[/size]
 
Ynt: Toprak. (Bir Canlı Hakkında Herşey)

[size=18pt]
Toprak Döngüleri

Enerji Akışı:

Canlılar arasında enerji akışı besin zincirleriyle sağlanır.

Güneşten gelen enerji, yaşayan sistemlere bitkilerin ve bazı bakterilerin yaptığı fotosentez sonucu girer. Güneş ışığının %4 ' ü bitkiler tarafından yakalanır ve yakalanan enerjinin yarıdan fazlası solunumda kullanılır. Solunumda kullanılan enerji ısı olarak kaybedilir. Bu nedenle, diğer organizmalar tarafından kullanılamaz. Kalan yarısı da bitki dokularına dönüştürülür.

Bitki dokularındaki enerjiye doğrudan ulaşabilen iki çeşit organizma bulunur. Bunlar canlı bitki üzerinden beslenen otçullar ve ölü bitkilerle beslenen ayrıştırıcılardır. Çoğu ekosistemde, enerjinin önemli bir kısmı ayrıştırıcılar tarafından alınır.

Örneğin, bir otlakta bitkilerdeki enerjinin yalnızca %10 ' u otlayan hayvanlar tarafından alınır. Bitki enerjisinin büyük kısmını alan ayrıştırıcılar, otçulların vücut kütlesindeki enerjinin de bir kısmı alırlar. Ayrıştırıcılar, bu enerjinin yarıdan fazlasını bakım için kullanır. Geri kalansa, toprak organik maddesinde depolanır ya da ayrıştırıcılarla beslenen organizmalar tarafından alınır.

Yani, çoğu ekosistemde, üreticiler tarafından yakalanan ve dokulara dönüştürülen enerjinin önemli bir kısmı otçullar ve daha yüksekteki beslenme düzeyleri tarafından değil, ayrıştırıcılar tarafından alınır.

Sonuç olarak, bitkiler tarafından yakalanan enerjinin tümü dönüştürülür ve bir kısmı ısı olarak kaybedilir. Ekosistemde enerji akışı tek yönlüdür.


Besin Döngüsü

Toprak organik maddesi, bitikiler ve toprak organizmaları için besin deposudur. Bakteriler, mantarlar ve diğer toprak canlıları, organik maddeyi ayrıştırarak besinin açığa çıkmasını sağlarlar. Böylece, karbon, azot ve fosfor önemli gibi elementleri besin döngüsü başlar. Bu organizmalar, beslendikçe, büyüdükçe ve toprak içinde hareket ettikçe, temiz su, temiz hava, sağlıklı bitkiler ve düzenli su akışını mümkün kılarlar.


Azot Döngüsü:

Azot canlılar için önemli bir maddedir. Çünkü proteinlerin ve DNA ' nýn önemli bir bileşenidir.

Gaz halindeki azot (N2), atmosferin %80 ' ini oluşturur. Ancak, azot gaz formuyla bitkiler ve hayvanlar tarafından kullanılamaz. Öncelikle, toprak organizmaları tarafından bitkilerin kullanabileceği bir forma dönüştürülmeleri gerekir. Toprakta ya da bazı bitki gruplarının köklerindeki yumrularda yaşayan azot bağlayan bakteriler, azot gazını amonyağa dönüştürür. Yumrulardaki bakteriler, besinlerini bitkiden sağlarken, bunun karşılığında bitkilere gereksinim duydukları azotu sağlar.

Fazla amonyak, toprağa salınır ve burada nitrifikasyon bakterileri tarafından önce nitrite, sonra da nitrata dönüştürülür. Nitrat bitkiler tarafından emilir ve protein gibi önemli moleküllerin üretiminde kullanılır. Böylece azot, besin zincirine girer.

Azot, bitkiler ve hayvanlar atık ürettiklerinde ya da öldüklerinde, ayrışma işlemiyle amonyak formunda tekrar toprağa döner. Toprakta bulunan denitrifikasyon bakterileri de nitrit ya da nitratı yeniden azot gazına dönüştürür. Böylece azot tekrar atmosfere karışır.


Karbon Döngüsü

Tüm canlılar, karbon içerikli bileşikler olan organik moleküllerden oluşur. Yani, karbon döngüsü oldukça önemlidir.

Atmosfer, karbon döngüsünde en önemli rolü oynar. Burada karbon, karbon dioksit formunda bulunur. Atmosferdeki karbon dioksit döngüye fotosentez yoluyla girer. Bitkiler tarafından alınan karbonun bir kısmı solunum yoluyla yeniden atmosfere geri döner. Kalan karbon, bitki dokularının yapımında kullanılır. Daha sonra otçulların bitkileri yemesiyle besin zincirinde ilerler ya da bir kısmı bitkinin ölmesiyle ayrıştırıcılara geçer.

Hayvanlar ve ayrıştırıcılar karbonun bir kısmını, solunum yoluyla tekrar karbon dioksit olarak atmosfere salar. Kalan kısım da, ayrışarak toprağın bir parçası olur. Uzun bir zaman sonra, bunların bir kısmı sıkışarak petrol ve kömür gibi fosil yakıta dönüşür. Fosil yakıtların yakılmasıyla da yeniden atmosfere salınır.

Okyanuslar, atmosferdeki karbon dioksit seviyesinin belirlenmesinde önemli bir rol oynarlar. Karbon içeren gazlar difüzyon yoluyla okyanus yüzeyi ve atmosfer arasında hareket eder.

Su bitkilerinin de fotosentez için sudaki karbon dioksiti kullanmaları gerekir. Okyanus bitkileri de karbonu tıpkı karasal bitkiler gibi depolar. Okyanus hayvanları bu bitkileri yiyerek karbonu depolarlar. Daha sonra, solunum yoluyla karbon dioksiti yeniden suya bırakırlar. Okyanus bitkileri ve hayvanları öldüklerinde suda çürürler (ayrışırlar). Çürüyen bitki ve hayvanlar okyanusun dibine çökerek orada çözünür ya da okyanus dibine yerleşerek tortunun içine gömülürler. Bazı deniz canlıları da karbon gazını okyanus suyundan alır ve kabuklarını yapmak için kullanırlar. Bu canlılar öldüğünde karbon dolu kabukları çözünür ya da okyanus dibine yerleşir.

Her ne kadar kayaların oluşumu ve aşınımı uzun bir zaman alsa da, bu süreç de karbon döngüsünde rol alır.


Fosfor Döngüsü

Yaşam için gerekli önemli minerallerden biri de fosfordur. Fosforun asıl kaynağı kayaçlardır. Fosfor kayaların yapısında fosfat olarak bulunur. Kayaların aşınması ve erozyon gibi süreçlerle fosfat ırmaklara ve akarsulara karışır ve buradan okyanuslara taşınır. Burada, diğer minerallerle birlikte depolanır. Milyonlarca yıl burada bekler. Kabuk çarpışmaları sırasında deniz tabanının bir kısmı yüzeye çıkar ve karasal yapı oluşturur. Kayaların yeniden aşınmaya başlamasıyla da tekrar döngüye katılır.

Bunun yanı sıra, fosforun ekosistemlerdeki döngüsü daha hızlı ilerler. Tüm canlılar az miktarda fosfora gereksinim duyar. Bitkiler, fosforun çözünüp iyonlaşmış formunu kullanırlar. Bunu öyle hızlı yaparlar ki, topraktaki fosfor miktarı birden bire olması gerekenin oldukça altına düşebilir. Otçul hayvanlar için fosforun tek kaynağı bitkilerdir. Etçil hayvanlar da, otçul hayvanları yiyerek fosfor gereksinimlerini karşılarlar. Hayvanlar, fosforun bir kısmını dışkı ve idrar yoluyla atarlar. Ölü canlıların çürümesiyle de bir kısım fosfor toprağa karışır. Toprağa karışan fosfor, buradan yine bitkiler tarafından alınarak döngüye katılır.
[/size]
 
Ynt: Toprak. (Bir Canlı Hakkında Herşey)

[size=18pt]
Toprak Ahlakı

Toprak etiği, insanın, biyotik topluluğun “sade bir üyesi” olduğu anlayışını ifade eder. İlk defa Aldo Leopold tarafından kullanılan bir kavramdır. Aldo Leopold, çevre etiği ve doğal yaşamı koruma alanlarında 20. yüzyılın en etkili bilim insanlarındandır.

Leopold, toprak etiği kavramıyla, günümüze kadar gelişen tüm etik sistemlerin sadece insan merkezli olduğunu vurgulayarak toprağı da içine alacak yeni bir etik önerir. Toprak etiğini, topluluğun sınırlarını yalnız insan değil, karaları ve suları, bitki ve hayvanları, yani tüm toprağı kucaklayacak şekilde genişletmek olarak tanımlar. Leopold, her şeyden önce, toprağa salt ekonomik değer verilmesinden vazgeçilmesi gerektiğini savunur. Ona göre, bütünüyle ekonomik nedenlere dayalı doğa koruma sistemlerinde temel bir eksiklik vardır: toprak topluluğunun üyelerinin büyük bir çoğunluğunun ekonomik değeri yoktur! Doğa korumayı ekonomik sebeplere dayandırmak ancak ekonomik açıdan faydalı türleri ve toprakları korumaya yarar.

Oysa toprağın sağlıklı işleyişi için, insana faydası olsun ya da olmasın (ticari değeri olsun ya da olmasın) ekosistemin tüm unsurlarına ihtiyaç vardır. Sadece ekonomik çıkar güden bir doğa koruma sistemi, toprak topluluğu içindeki ticari değeri olmayan, ama aslında o topluluğun sağlıklı işleyebilmesi için gerekli olan unsurları göz ardı etmeye ve devre dışı bırakmaya eğilim gösterir. Bunu engellemenin tek yolu, tüm ekosistemi koruyacak daha bütüncül bir etik sisteminin ortaya çıkmasıdır.

Toprak topluluğu çok karmaşık bir sistemdir ve doğanın korunabilmesi için ilk olarak bu karmaşıklığın anlaşılması gerekir.

Leopold, Toprak sisteminin işleyişini anlatmak için “toprak piramidi” terimini kullanır. Piramit katmanlardan oluşur. En alttaki katman topraktır. Toprağın üstünde bitki katmanı, bitkilerin üstünde otobur, onun üstünde de etobur katmanı vardır. Bitkiler güneşten enerji soğururlar. Bu enerji, beslenme yoluyla etoburların bulunduğu piramitin tepe noktasına varana dek canlılar arasında aktarılır. Her katmandaki tücanlılar, bir alt katmandan besin sağlar ve bir üstteki katmanın besin ihtiyacını karşılar.

Buna besin zinciri denir, ve insan da dâhil tüm canlılar besin zincirlerinde bir halkadır, yani birbirine bağımlıdır. Bu nedenle, toprak piramidinin sağlıklı işleyişi, ancak piramitteki tüm öğelerin uyum içinde bir arada bulunmalarıyla mümkündür. İnsan ancak, bu karmaşık sistemi anlarsa, insan faaliyetleriyle getirilen değişikliğin çevrenin dengesinin bozulmasına yol açacağını bilir.

Toprağın bir topluluk oluşu ekolojinin temel kavramıdır, ancak toprağın sevilmesi ve sayılması etikle ilgilidir. Leopold, toprağın kötüye kullanılmasının nedenini, onun yalnızca şahsi bir mal olarak görülmesinden kaynaklandığını söyler. Hâlbuki toprak, onu oluşturan bütün öğeleriyle -insanları, kara ve su parçaları, bitki ve hayvanlarıyla- tek bir topluluktur. Yani, insan, doğadan ayrı değildir, doğanın bir parçasıdır. Bu nedenle, Leopold insanın toprağa hükmedici rolünü bırakması gerektiğini savunur. Kendini doğanın üstünde gören insanın, çevreye müdahale ederken, bilgi eksikliği yüzünden sistemin dengesini bozduğunu söyler. Leopold’e göre, bu dengenin korunması ancak etik değerlerin göz önünde bulundurulmasıyla sağlanabilir.

Leopold’a göre, toprağı ait olduğumuz bir topluluk olarak görmeye ve onunla yakın ilişki kurmaya başladığımızda onu gerçekten sevip sayabiliriz. Leopold, toprağa sevgi, saygı ve hayranlık duymadan ve toprağın değerini bilmeden toprakla insan arasında etik bir ilişkinin olamayacağını söyler. Leopold, şimdiye kadar gelişen bütün etiklerin, bireyin birbirine bağlı bölümlerden oluşmuş bir topluluğun üyesi olması esasına dayandığını” söyler. Bireyin içgüdüleri bireyi, topluluk içindeki yerini korumak için bir yarışa iter. Ancak, sahip olduğu etik anlayışı onu bu toplulukla işbirliğine de yönlendirir. Bu, bir topluluğa ait olmanın getirdiği sorumluluktur. Leopolda göre, toprak etiğiyse bireyin topluluk anlayışını, su, topraklar, bitkiler ve hayvanlar, yani toprak topluluğuna doğru genişletir.

Ve der ki:

‘Kulağa oldukça kolay geliyor: zaten marşlarımızla ulusal topraklarımıza olan sevgimizi ve sorumluluklarımızı haykır mıyor muyuz? Evet! Peki ama gerçekte neyi ve kimi seviyoruz? Elbette, umarsızca nehirdibine gönderdiğimiz toprakları değil. Elbette, türbinleri çevirmek, gemileri yüzdürmek ve lağım pisliğini uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramadığını varsaydığımız suları değil. Elbette, gözümüzü bile kırpmadan topluca varlıklarına son verdiğimiz bitkileri değil. Elbette, en kalabalık ve en güzellerini çoktan yok ettiğimiz hayvan türlerini değil.

Toprak etiği, elbette bu kaynakların değiştirilmesini, kullanılmasını ve yönetilmesini durduramaz, fakat doğal ortamlarında varolma haklarını teslim eder.’[/size]
 
Ynt: Toprak. (Bir Canlı Hakkında Herşey)

[size=18pt]
Avrupa Toprak Atlası

Avrupalı toprak bilimcilerinin 20 yıldan fazla süren ortak çalışmalarının bir ürünü olan Avrupa Toprak Atlası, 2005 yılında Avrupa Komisyonu tarafından yayınlandı.

Avrupa Toprak Bilgi Sistemi (EUSIS) içerisinde toplanan toprak verilerinden yararlanılarak hazırlanan 128 sayfalık bu atlas, haritalar, tablolar, şekiller ve grafiklerle Avrupa’daki toprak zenginliğini ve bu toprakların sürdürülebilir yönetimine duyulan gereksinimi ortaya çıkarıyor. Atlas’da, çeşitli toprak tipleriyle ilgili varolan bilgiler, tüm Avrupa Birliği ve sınırındaki ülkeleri kapsayan kolay anlaşılır haritalar üzerinde bir araya toplanmış.

http://eusoils.jrc.ec.europa.eu/projects/soil_atlas/ adresinden erişime sunulan bu atlas, toprak biliminin yaygınlaştırılmasını, böylece, bu değerli kaynağın korunmasının önemine yönelik toplum bilincinin artırılmasını amaçlıyor.
[/size]
 
Ynt: Toprak. (Bir Canlı Hakkında Herşey)

[size=18pt]İnsan ile Toprak İlişkisi

Her ne kadar, bu ilişki insanın yerleşik yaşama geçmesiyle birlikte daha görünür bir hal almış olsa da, aslında insanın toprakla ilişkisi varolmaya başladığı andan itibaren başlar. İnsan, yaşamını sürdürebilmek için toprağa bağımlıdır. Etkinliklerinin neredeyse tümünü toprağa dayalı gerçekleştirir.

Toprak, ayağımızı sağlam şekilde basabildiğimiz yerdir. Bitkilere ve hayvanlara can verir. Bitkiler toprakta yetişir. Hayvanlarsa toprakta yetişen bu bitkilerle beslenir. İnsan da ilk var olduğu andan beri bu bitki ve hayvanlarla beslenir. Yani, insan için de yaşam topraktan gelir.

Topraktan eşya yapar. Topraktan elde ettiği bitkilerden giysi yapar. Topraktan sanat yapar. İnsanın topraktan yararlanarak yaptığı resimler M.Ö. 7000 yıllarında bile evlerin duvarlarını süslemiştir. İlk bulunan yerleşim alanlarından biri olan Çatalhöyük, bu eşsiz güzellikteki resimlerle doludur.

Bunlar arasında, av, dans sahneleri, çeşitli insan ve hayvan resimleri yer alır. Pişmiş topraktan yapılmış heykeller de yine o dönemlerden itibaren insanın toprağı sanat için kullandığını gösterir. Yine bu gibi kazı alanlarında bulunan topraktan ve kilden yapılmış kap kacak da insanın toprakla ilişkisinin ne denli çeşitli olduğunu gösterir.

Kutsal kitaplar dahi insanlıkla toprak arasındaki ilişkinin önemini vurgular şekildedir. İlk insanın İbranice ismi Adam, toprak anlamına gelen adama sözcüğünden türetilmiştir. Adem ' in karısının ismi Havva (Eve), İbranice ' de yaşam anlamına gelen hava sözcüğünün çevirisidir.

Yani, Kutsal kitaplarda anlatılan yaratılış öyküsünün temelini de yaşam ve toprağın bu birleşimi oluşturur. TEMA Vakfı tarafından Türkçe ' ye kazandırılan Toprak kitabında bu durum kitabın yazarı Montgomery tarafından çok güzel tasvir edilir: ‘Tanrı toprağı (Adem) yarattı ve onun kaburga kemiğinden oluşan yaşam (Havva) bu topraktan fışkırdı. Latince insan demek olan homo sözcüğü de, Latince yaşayan toprak anlamına gelen humus sözcüğünden alınmıştır.

Fakat, insanın toprakla olan ilişkisi daha çok tarıma geçişle ele alınır. İnsanlar bir milyon yıldan fazla bir süre boyunca avcı-toplayıcı olarak oradan buraya taşınarak yaşamlarını sürdürdüler.

11.000 yıl önce son buzul çağının bitiminde, iklimin değişmesiyle yeryüzünün önemli kısımları uzun kuru mevsimlere sahip oldu. Bu koşullar tohumlu ve yumru köklü yıllık bitkiler için uygun ortamı sağladı. Bu bitkiler tohum üreterek çok daha fazla enerjinin kullanılabilir biçimde sağlanmasına yardımcı oldu.

Depolanabilen bu besinler bazı alanlarda öncelikle avcı-toplayıcı toplum yapısında değişikliler meydana getirdi ve ilk yerleşkeler köyler halinde ortaya çıktı. Böylece tarım toplumları oluşmaya başladı. Yani, insanların tarımla uğraşmaya başlaması aslında davranışsal bir uyum sürecidir. Ancak, artan nüfusla birlikte toprak üzerindeki gereksinimin artması ve bu gereksinimin giderilmesine yönelik yanlış uygulamalarla toprak bozulmaya başladı.[/size]
 
Ynt: Toprak. (Bir Canlı Hakkında Herşey)

toprakdan geldik toprağa gidecez varmı ötesi..


yalnız toprağın havalanması için sürülmesi meselesi biraz soru işareti derim..

TOPRAK konulu.. bikaç kitap tavsiyem olacak.. bi ara atayım..
 

Ynt: Toprak. (Bir Canlı Hakkında Herşey)

[size=18pt]
Toprak ve Tarım

Tarım, doğa bilimleriyle sosyal bilimler arasında bir köprü görevi görür.

Çiftçilik, ekinleri büyütmekle ilgili kapsamlı bir bilgiye sahip olmayı gerektirir. Bu bilgi, ekin fizyolojisi, toprak, hava durumu, gübre ve topografi bilgisi gibi doğa bilimlerini kapsar. Çiftçinin, toprağı işleyebilmek için, tarih, kültür ve gelenekleri de iyi anlaması gerekir. Öyleyse, çiftçinin sosyal bilimlere de hâkim olması gerekir. Yani tarım, aslında araç olarak toprağı kullanan oldukça kapsamlı bir bilimdir. Doğru uygulandığında toprak kaybı önlenebilir.

Toprak ve tarım, kültür ve medeniyetle çok yakından ilgilidir. Çünkü tarım, insanlığın sürmesi için gerekli olan bir geçim kaynağıdır. Topraksız tarım olmaz. İnsanlar avcı-toplayıcı döneminden tarım dönemine geçtiklerinde yerleşik toplum olma yolunda önemli adımlar atılmış oldu. Yani, tarım kültür ve medeniyetin yaşam kaynağıdır aslında.

Fakat bilim ve teknolojideki dev gelişmelerden ve büyüyen dünya populasyonundan etkilenen 20. yüzyıl tarımı, toprağı ve doğayı tümüyle değiştirdi. 20. Yüzyılın ikinci yarısında tarım, çeşitli enerji kaynakları ve materyaller kullanılarak sanayileştirildi. Büyüyen popülasyonu beslemek ve hatta daha da fazla besin almak için topraklar talan edildi, verimsizleştirildi. Halbuki bir uygarlık ancak insanlarını doyuracak oranda verimli toprağı oldukça ayakta kalabilir. Tarih, toprakların bozulması nedeniyle çöken medeniyetlerle doludur.

Toprağın bozulması, bir medeniyetin yok olmasında en önemli etkendir. Örneğin, İlk tarım faaliyetleri, M.Ö 8.000 tarihlerinde verimli hilal olarak adlandırılan bölgede (günümüz Türkiye, Irak, Suriye ve Ürdün arasında) yapılıyordu. Bir zamanlar çok verimli arazilere sahip olan bu bölge, büyük bir sulama sistemiyle Dicle ve Fırat nehirleri tarafından sulanıyordu. Fakat vadilerin etrafındaki yamaç arazilerde ormanların kesilmesi nehirlerin erozyon nedeniyle taşkın yapmalarına ve sulama kanallarının dolmasına neden oldu. Doğal çevrenin tahribi ve toprak tuzlulaşması gibi etkiler, buradaki medeniyetlerin yok olmasına neden oldu. Sümer topraklarında tuzluluğun artması da yazılı tarihte ilk kimyasal toprak kirlenmesi olarak kayıtlara geçmiştir. Copa Vadisi ' ndeki Maya medeniyeti de tepeleri kaplayan ormanları keserek yol açtıkları toprak erozyonu nedeniyle çökmüştür. Her ne kadar, popülasyonun büyümesi, savaşlar gibi başka etkenler de olsa da, toprak sorunları geçmişte medeniyetlerin büyümesinde ve küçülmesinde önemli bir rol oynamıştır.

Günümüzde her nekadar şehirleşmiş ve teknolojik olarak ilerlemiş bir toplum içinde yaşasak da, halen en az Sümerler ve Mayalılar kadar toprak gibi Dünya ' nın doğal destek sistemlerine bağımlıyız.

Eğer, korumak için önlem almadan Dünya ' nın bize sunduğu doğal kaynakları tüketmeye devam edersek, yeni bir medeniyet çöküşünün önünde durmak mümkün olmayacak gibi görünüyor. Dünya üzerindeki insanların yarısı, su tabakası seviyesisinin azaldığı, su kuyularının kuruduğu bölgelerde yaşam sürüyor. Dünya ekim alanlarının üçte birinde toprak erozyonu yeni toprak oluşumundan daha hızlı gerçekleşiyor. Sayıları her daim artan inek, koyun ve keçi sürüleri yeşil alanları çorak alanlara dönüştürüyor. Tarım yapmak için yok ettiğimiz ve odun ve kağıt üretmek için ağaçlarını kestiğimiz orman alanları, her yıl 13 milyon hektar küçülüyor.

Okyanusdaki balıkları üreme kapasitesinin üzerinde tüketiyoruz, okyanus sistemlerinin çöküşünü izlememiz an meselesi. Kısacası, tüm sistemleri hızla tüketiyoruz. Bu sistemleri koruyamazsak, ortaya çıkacak zararlardan doğrudan etkilneceklerden biri de biz olacağız.

ABD ' de 1930 ' dan 1936 ' ya kadar süren şiddetli toz fırtanalarının topraklara, dolayısıyla insanlara verdiği zararlar buna yalnızca küçük bir örnektir. Dust Bowl olarak anılan bu dönemin sorumlusu olarak, aşırı kuraklıkla birlikte ürün rotasyonu, erozyonu önleyici doğayla barışık tarımsal yöntemlerin uzun yıllar kullanılmaması gösterilmiştir. John Steinbeck ' in Gazap Üzümleri adlı romanına da konu olan, milyonlarca dönümlük tarım arazisinin işe yaramaz hale geldiği bu dönemde, yüzbinlerce insan evlerini terk etmek ve diğer eyaletlere göç etmek zorunda kaldılar ve açlık sınırında yaşam sürdürdüler. Benzer olaylar, 2000 ' li yıllarda da farkı bölgelerde tekrar etti.[/size]
 
Ynt: Toprak. (Bir Canlı Hakkında Herşey)

[size=18pt]Toprağın Sorunları

Kirlilik

Topraktaki kirlenmenin başlıca kaynağı, kentsel ve endüstriyel atıklar, tarım ilaçları ve yapay gübrelerdir.

Hiç işlem görmeden olduğu gibi atılan kentsel ve endüstriyel atıklar, toprağı, bitki örtüsünü ve diğer canlıları olumsuz yönde etkiler. Ayrıca bu tür atıkların ayrışmasıyla ortaya çıkan zararlı maddeler yeraltı sularına karışarak, hem su rezervlerini hem de diğer arazilerdeki toprakları kirletirler. Bu tür atıklardan olan plastik, naylon, lastik gibi katı atıklar, toprak içinde çürüyebilmeleri çok zor olduğundan kirlilik uzun süre toprakta kalır.

Sıvı atıklar ise arıtılmazlarsa toprağı ve taban suyunu kirletirler. Toprak için tehlikeli bir diğer atık da, fabrikaların bacalarından çıkan zehirli gazlardır. Bu gazlar zamanla havada yoğunlaşır, ve yağışlarla birlikte toprağa düşer. Böylece oluşan asit yağmurları hem toprak organizmalarına zarar verir, hem de toprağı kirletir. Bu yolla toprakta biriken demir, kurşun çinko, bakır, nikel, kadmiyum, kobalt gibi ağır metaller toprağın kimyasal yapısını bozar ve toprak canlılarını zehirler.

Aşırı gübreleme de başka bir toprak sorunudur. Her bitki farklı toprak, besin maddesi ve iklim ister. Bu yüzden, bir bitkiyi yetiştirebilmek için o bitkinin gereksinim duyduğu besin maddeleri insanlar tarafından ilaveten toprağa verilir. Buna gübreleme denir.

Yapay gübrelerdeki bitki besin maddelerinin tümü tuz formundadır. Bu nedenle aşırı gübrelemeyle, toprak ve bitki hem tuzdan zarar görür, hem de topraktaki besin maddesi dengesi bozulur. Üstelik, gübreleme sonucu kirlenen toprağın temizlenerek eski haline döndürülmesi çok zordur.

Ülkemizde toprak sorununun en büyük kaynağı, ilaç kullanımında ve tüketiminden bilinçsizce yapılan yanlışlardır. Topraktaki bazı böcekler yetiştirilen ürünlere zarar verebilirler. Çiftçiler bu zararlı böceklerle mücadele etmek için bazı ilaçlar kullanırlar. Bu ilaçlara pestisit adı verilir.

Pestisitler topraktaki zararlı böcekleri, zararlı mikroorganizmaları ve yabacı otları yok etmek amacıyla kullanılan tarımsal ilaçlardır. Bu ilaçlar, yapıları gereği her tarafa kolayca yayılırlar. Ayrıca etkileri de oldukça uzun sürelidir. Bu nedenle, fazla kullanıldığı zaman toprağı önemli ölçüde kirletirler. Üstelik, zararlı böcekleri yok etmek için kullanılan pestisit, ortamdaki diğer yararlı canlıları da yok ederek doğal dengenin bozulmasına yol açabilir.[/size]
 

Benzer Konular