tarimin gelecegini kim belirleyecek

TARIMIN GELECEĞİNİ KİM BELİRLEYECEk

--------------------------------------------------------------------------------

Geçtiğimiz yılın 23 Kasım 2009 gününde, Antalya Ticaret Borsası, Batı Akdeniz Ekonomisini Geliştirme Vakfı (Bagev), T.C. Ziraat Bankası AŞ., Antalya Bölge Başkanlığı ve Antalya Tarımsal Bankacılık Şubesi (Tobi) Müdürlüğü’nün işbirliğinde “Tarımda Küçük İşletme Kalmasın” başlıklı bir panel düzenlenmiş.

Panelde yapılan konuşmalarda Türkiye’nin tarımsal sorunlarının ortadan kaldırılması için “Tarımda Küçük İşletme Kalmasın” görüşü dile getirilmiş.

Bu görüşün doğruluğunu ya da yanlışlığını dile getirmek için, öncelikle bu panelin sahiplerine bakalım;

TARIMIN GELECEĞİNİ KİM BELİRLEYECEK?

Tarımın geleceğini tarım dışı sektörden gelen, borsacılar, bankacılar, ihracatçılar ve onlar gibi düşünce yapısına sahip uzmanlar mı belirleyecek? Önce buna karar vermek gerekiyor. Bu bağlamda soruyu soralım; Paneli düzenleyenler ve konuşmacılar arasında çiftçi örgütlerinin temsilcileri, köylüler, kooperatifçiler var mı? Üretenler dışındaki bu sosyal katmanlar, çiftçiliğin geleceği konusundaki görüş sunma haklarını nereden buluyorlar, kim veriyor bu hakları? Bunların cevaplanması zorunlu. Bu sosyal katmanlar çiftçiler için konuşma haklarını, 1980’li yıllardan sonra uygulana gelen yeni-liberal politikalar ile çiftçi örgütlerinin güçsüzlüğünden mi alıyorlar?


TARIMDAKİ KÜÇÜK İŞLETMELER, TARIMIN ZAAFI DEĞİLDİR!

Bugünlerde, dünya genelinde de tarımda bir ayrımlaşma yaşanıyor. Tekelci gıda ve tarım şirketleri, endüstriyel tarımı, bir başka deyişle şirket tarımcılığını ve sözleşmeli tarım modelini savunuyorlar. Bu modelle bir yandan endüstriyel tohum, ilaç ve kimyasal gübre gibi girdilere sürekli pazar bulacaklar, bir yandan da kendilerine bağlanan büyük tarımsal işletmelerin ürünlerini işleyip pazarlayacaklar. Bu şekilde, dünyada gıda egemenliklerini pekiştirecekler.

Bu durum, çok uluslu şirketlerin gelişmekte olan ülkeleri toplumsal ve siyasal açıdan kolaylıkla denetlenmelerine de olanak sağlayacak.

Türkiye’ye gelince,

Türkiye’nin tarımda en büyük zaafı, ülkesel anlamda bir tarım politikası olmayışından kaynaklanmaktadır. İkinci zaafı, çiftçi örgütlerinin güçsüzlüğüdür. Bu bağlamda tarım işletmelerinin zaafı küçüklüğünden değil, ekonomik olarak örgütlenmenin neredeyse olmayışından ileri gelmektedir.

Uzmanlar, İşletmelerin verimlilik açısından karşılaştırılmasında toplam etmen verimliliğinin dikkate alınması gerekliliğini dile getiriyorlar. Toplam etmen verimliliği ise katma değer ya da net gelirin sosyal fırsat maliyetleri ile değerlendirilmiş olan üretim etmenlerinin toplamına bölünmesiyle bulunuyor. Gelişmekte olan ülkelerde emek daha bol, dolayısıyla fırsat maliyeti daha düşük olmasına ek olarak toprak ve sermayede daha düşük maliyetlidir. Bu nedenle küçük işletmeler daha yüksek bir toplam verimliliğe sahip olmaktadırlar (Bkn. T. Özkaya, Türkiye Tohumculuğu ve Tarım İşletmelerinin Tasfiyesi, Mülkiye Bahar 2009 Cilt 28).

Diğer yandan küçük işletmelerin ölçek sorunu, kamu yatırım ve hizmetlerinin sağlanması ve kooperatifleşme ile aşılabilmektedir. Örneğin, devlet sulama tesisleri, girdilerin tamamında desteklemeler, yine girdi ve çıktıların değerlendirilmesinde kooperatifleşme, ortak makine parkları gibi.

Türkiye gibi ülkelerde, sorunun toplumsal yanı da vardır. İşin bu yanı ihmal edildiği için kırsal kesimde işsizlik ve yoksulluk artmaktadır.”Tarımda Küçük İşletme Kalmasın” diyenler bütün bunları düşünmek zorundadır. AB(D) gibi ülkelerin telkinlerini gözden geçirsinler derim.

İşletme ölçeği ile ilgili iki anımsatma yaparak yazımı bitireceğim. Bunlardan birincisi AB’ de işletme büyüklüğü ile bilgilerin saptırılmasıdır. Bu konuda bir art niyet olduğu görülmektedir. AB’de dev işletmeler yaygın değildir. Örneğin süt inekçiliği açısından büyük işletme olarak kabul edilen 100 baş ve üzeri işletmelerin payı Fransa’da %1, İtalya’da %4,Almanya’da %3.8, Polonya’da binde 1’dir. Bu ülkelerde Türkiye’ye göre biraz daha büyük, ancak Türkiye’deki gibi aile işletmeleri egemendir. Sorunlarını, kooperatifleşme ile çözmüşlerdir. İkincisi şudur; Türkiye’de süt sığırcılığında kriz olduğunda kapananlar önce büyük işletmeler olmaktadır. Köylü işletmelerin hayvan sayıları azalmakla birlikte, varlıklarını devam ettirmektedirler.

Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı
Odatv.com
 

Benzer Konular