Mucize Buğday


abd eski dışişleri bakanı h.kissenger diyorki "yiyecegi kontrol edersen insanlari kontrol edersin"

gdo-m. eklerin en büyük yanlısı olmuştur

suan uygulamada değil daha doğrusu isletilmiyo ama bi üreticinin diğerine tohum satması resmen YASAK-Suç!

Bunlar sadece tarim-tohum tekeli küresel firmalara yarayan işler..

------

işin kökeni-mazisi ise;

bizdeki yerel tohuma-yerel hayvan ırklarına "tükaka" deme.. ta kendimize mazimize tarihimize osmanliya "tükaka" demeyle başlar.. bırak tohumu kendi insanimiza-ceddimize "tükaka" demek resmi zorunlu egitim-öğretim olmuş bizde:)

mevzu uzun-derin-ince.. vesselam

yeni yeni gerçek özgüven-cesaret kazanıyoruz.. inşallah tarıma da sıra gelir..
h. Kissenger bizi GDO ile yok etmek isteyen "dış güç"
Osmanlıya "tükaka" demeyen ama 32 üründe (bundan önce 24 tü, bunun son 8 tanesi seçimden önce masada seçim bi geçiversin idi o zaman) GDOya ruhsat verenler, aslında yeni yeni gerçek özgüvenli-cesur fakat iyi insanlar ama ufacık hatalı kişiler oluyor o zaman sizin mantığınıza göre. Birde tonlarca pirinçte çıktıktan sonra kanunla oran değiştirildi ama bunu çoğu kişi bimez
mevzu uzun-derin-ince.. vesselam
 
abi..

yanlış yanlıştır.. 1 işi doğru yapanın her işi doğru yapacağı garanti değildir.. tersi de geçerlidir..

GDO-Tohum yasası COK yanlıştı.. (bu yanlis yapilan hersey yanlis anlamina gelmez) ama siyaset böyle bise kurunun yanında yaş ta yanıyor...

hatta su anki bakan bile yanlış.. r. konuk liyakati-vasfı cok daha uygun.. ama siyaset başka..
 
Bundan sonra her kim ki Avrupadan yahut cihanın diğer muhtelif arazi kıt a yahut ikliminden, hububat, nebat yahut da taam için et süt sığırı getire tiz kellesi vurula.
Bundan sonra mülkümdeki cenup heft ve iklimlerinde Longhorn sığırından başkaca sığır, Wayoming gibi şimal heft ve iklimlerinde de Bufalo sığırından başkaca sığır yetiştirilmeye.
Bu sığırlar sakın ola melezleştirilmeye.
İskoçyanın ikliminden mülküme nakledilmiş olan Angus sığırlarının, Biritanya ikliminden nakledilmiş olan Heraford sığırlarının ve bilimum diğer Britanya cinsi sığırların, Frank ceziresinden mülküme nakledilmiş olan charolais sığırlarının, Avrupanın cebel-i Alpinden nakledilmiş olan Brown Swiss sığırlarının, Jersey adasından mülküme sokulmuş sığırların, yine Avrupa kıt asının Holstein yahut Fresian tabir edilen sığırlarının, yahut da bunların melezlerinin, buzağı-er-dişi olduğuna nazar etmeden tiz kellesi vurula. Bu sığırların etleri de sakın ola fukaraya ve mektep ve medrese şakirdanına yedirilmeye tiz imha edile.
Bunların yerine mülkümün sığırları çoğaltıla.
Mülküme ait olmayan bütün nebatat ya da hububat yahut eşcar-ı müsmire katl ve imha edile.
Bu katl edilen nebatın yerine, kendi mülkümüzün ve ceddimizin nebatı ikame edile.
Ferman
Amarika Sultanı
Kendi genç zamanlarıma şakayla gönderme yaptım. kendimle de yüzleşiyorum. Üstünüze alınıp kızmayın.
 
  • Beğen
Tepkiler: MAVİSERF
Derin konularda forum kuralları gereği yeteri kadar açılamıyoruz :).
"Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil" Fuzuli.


aynı cıns buğdayın biraz tohumu elime gecmıstı ufak bır alanda ekımını yaptım denedım 2 yıl once ama randuman vermedı bakımsız köhne bir yaşantısı var sanki ilgiden hoşlanmadı ve butun başaklar çoklu yapıda olmadı elimde o zamandan elde ettiğim başaklar mevcut...bunu bu şekil değilde tarımsal araştırma merkezleri vasıtası ile kontrol altına alıp melezleyip devam ettirmek lazım Şuanki çoğu yerli buğday tohumları zaten bundan yola cıkılarak elde edilmiş bır kac uzmana danısmıstım onlarda bu sekılde gorus belırtmıstı...


En yakındaki tarımsal araştırma enstitüsüne vermeyi planlıyorsanız bence tohumla beraber bir fotoğrafınız olsun, hatıra olur. Bir zamanlar... diye başlayan cümleler kurarken gösterirsiniz. Enstitü artık tohum üretmiyor, ama tohum isteyene yardımcı(!) oluveriyor. Tohum üretmese de üreteni tanıyor, siparişinizi alıveriyor, istediğiniz yada bulabildiği/(!) tohumu size ayarlayıveriyor. Çok iyiler.
 
Yılını şimdi tam hatırlamıyorumda 94 veya 96 olabilir, bir dalda 7 başağı oluyor diye gösterdiler banada, bir dalda 3 başağı bulunur haliyle birde örnek verdiler elime, gelene gidene gösterdim, yaz bitti 1 çuval tohumluk geldi, al ek bunu çoğalt dediler.

Bir müddet daha araştırdım ekmedim, çünkü çok geç harmanı oluyormuş, bana uymaz dedim ekip çoğaltmıyım kalsın, sonrada buğdayının yemlik olduğunu öğrendim tabiii, yani kısaca çok eski mevzu bu, benim öğrendiğimin üzerinden 20 yıl geçmiş hala duyanlar aynı heyecanı yaşıyor demekki, bunca zamandır bişey yapılmadıysa merak etmeyin dahada bişey olmaz.

Fakat insanımızın ilgisi değişmeyecek görünüyor, nasılki ben ilgilendim ve benden önce nice ilgilenenler oldu, yeni haberdar olanlar hep bunu hayallerinde bir işe yaratmaya çalışacaklardır, ekonomide mucize yaratacağını varsayan mit lerle ve efsanelerle yaşayacak ve yaşatılacaktır. İyi olur hiç olmazsa kaybolup gitmez, belki ileride bir hastalığa ilaç olduğu farkedilecek kim bilir?
 
Derin konularda forum kuralları gereği yeteri kadar açılamıyoruz :).
"Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil" Fuzuli.





En yakındaki tarımsal araştırma enstitüsüne vermeyi planlıyorsanız bence tohumla beraber bir fotoğrafınız olsun, hatıra olur. Bir zamanlar... diye başlayan cümleler kurarken gösterirsiniz. Enstitü artık tohum üretmiyor, ama tohum isteyene yardımcı(!) oluveriyor. Tohum üretmese de üreteni tanıyor, siparişinizi alıveriyor, istediğiniz yada bulabildiği/(!) tohumu size ayarlayıveriyor. Çok iyiler.

geçit kuşağı tarımsal araştırmadan birine bu buğdayı gösterdiğimde pek ılgılenmedı eskı anadolu bugday tohumu dedi geçti :) tohum olayına gelince üretmesıne uretıyorlar ama halka yönelik değil Tigemlere yönelik üretiyorlar halka vermiyorlar üretiiklerinden
 
Buradaki tartışmayı sağlıklı yürütebilmek için bazı kavramların ne olduğunu bilmemiz, doğru bir şekilde yerli yerine oturtmamız lazım.
Bu konu aslında biyolog, botanikçi, Hayvanbilimci kardeşlerimizin işi. Ben anladığım kadarı ile sunmaya kendi görüşlerimle çalışayım. Yanlış söylüyorsam bu arkadaşlar hatalarımı düzeltsin.
Hibrit: Melez demektir. Latince Hybrida kelimesinden köken alır.
F1 Melezi: Hibrid veya melez tohum, aynı bitki türüne ait uzak akraba konumunda olan iki doğal bitki kümesi veya popülasyonundan (örneğin A ve B) seçilen saf hatların veya bireylerin birbirleri ile çaprazlanması (A x B) sonucunda elde edilen ilk nesil (f1) melez tohumlara verilen isimdir
GDO (genetiği değiştirilmiş organizma) kısaca bitki ve hayvanların genetik mühendisliği teknikleriyle bilim adamlarınca oluşturulan yeni ürünlerdir.
Endemik : Yeryüzünün yalnızca belirli bölgelerinde yayılış gösteren (yaşam alanı belirli bir bölgeyle sınırlı) canlı tür ya da cinslerine endemik denir.
Adaptasyon: Bir türün bir çevreye uyum sağlaması.
Dominant: Baskın
Resesif: çekinik
 
Her Hibrit (melez) belirtildiği gibi, kısır mıdır? Hayır.
Peki bu söylenti nereden çıkar? Çünkü bazı melezler kısırdır. Örneğin at-eşek > Katır kısırdır.
İkincisi de F1 melezleri genellikle Hibrit Vigordur (yani melez azmanı) Zaten bunun için uzak melezlemeler genellikle iyi sonuç verir. Fakat bundan bir sonraki F2 dediğimiz bu kuşakta kısırlık olmayabilir ama F1 deki kadar verim alınamayabilir.
 

Bu durumda şöyle soru soralım kendimize. Elimizde hem Frig buğdayı gibi Saf, hem F1 hem F2 var. Bunlardan hangisini ekmeliyiz?
Ben buna şöyle cevap veriyorum. Hangisi işimize gelirse.
Ayrıca şunu da belirtmek isterim. Bizim saf dediğimiz bir buğday ya da hayvan ırkı ne kadar safkandır?
Safkan Holstein diyoruz mesela. Komik bir tabirdir bu aslında. Çünkü Hostein in tarihçesine bakarsanız Avrupa kavimlerinin çok eskiden oluşturduğu melez bir ırktır. bugün birçok hayvan ırkında olduğu gibi.
Buradan buğdaya gelelim. Elimizdeki buğdaylar da doğal yoldan ya da tohum üretme parsellerinde melezlenmiş buğdaylardır aslında.
 
Babam, dedem anlatırdı eskiden boylarına kadar gelen buğdayları... Hatta babam içinde kaybolduğunu bile söylerdi. Şimdi diz boyuna zor ulaşıyor. Ülkemize karşı biyolojik bir savaşın olduğu aşikar. Ekonomik değeri olsun veya olmasın, değerlerimizi elimizden alıyorlar. Yerine de kendi "hibrit" tohumlarını gönderiyorlar. Hayvanları da öyle... Bizim milletimiz "hibrit" lafını duyunca iyi bir şey zannediyor ama aslında neslini aktaramayan bir üründen bahsediyoruz. Yani hibritin ister hayvan olsun, isterse de bitki olsun bir sonraki nesli kendisine göre verimsizdir. Bu sebeple hibrit canlılar damızlık olarak kullanılamaz. Ki zaten artık kullanmak istesek bile kullanamıyoruz, çünkü üreyemiyor.
Yukarıda belirttiğim sebeplerden dolayı buradaki görüşlerinize katılmıyorum kardeşim.
 
  • Beğen
Tepkiler: ELPRESACANARİO
Eğer bir canlı, kendisinden sonraki 7 nesil (5 de olabilir, tam hatırlamıyorum) boyunca kendisiyle benzer özellikler, benzer verimler, benzer yapı göstermiş yavrular vermiş ise bu safkandır. Yani 1 erkek, 1 dişi holsteini eşleştirdiğinizde annesine ve babasına benzer yavrular çıkmıyorsa, annesinin veya babasının veriminden uzak buzağılar veriyorsa bunlar safkan değildir. Bir kaç nesil önce araya başka ırkın girmiş olduğunu gösterir. F1 melezi, yani heterosis elde edilmiş melezi yakalamak için safkan ırkların melezlenmesi gerekir. Melez hayvanları "damızlık" kullanmak risktir.

Günümüzde de yeni yeni ırklar oluşturuluyor. Kedi, köpek, koyun, inek... Bunlar direkt melezlenip önümüze koyulmuyor. Irk özellikleri oluşturulup, bu özellikleri kalıcı, yani sonraki nesillere tamamen aktarılacak seviyeye getiriyorlar. Irk oluşturmanın temelinde melezleme vardır ancak melezleyip bırakmazlar. Mesela yerli ırk sığırlara simental tohumu atılırsa, tamamen simental özelliklerinde (rengi, vücut yapısı vs.) buzağılar elde edilebiliyor. Hatta bunları simental diye pazarlarda satıyorlar. Dışarıdan baksak simental deriz ancak safkan simental diyemeyiz. Eğer biz bu tarz, geniş çaplı melezlemeler yaparsak, sonrasında da elde edilen yavrulardan seçici üretim ile istediğimiz özellikleri sabitleştirebilirsek ve bu özellikleri nesiller boyu kalıcı hale getirebilirsek, yeni ırk oluşturmuş oluruz.

Hibrit konusunda aslında aynı noktadayız. Ben de hibritlerin verimli olduğunu ancak bunlardan elde edilen tohumların veya yavruların aynı verimde olmayacağını söyledim. Yani damızlık olarak kullanılamaz. Kullanılabilmesi için seleksiyon ile üretim yapmak ve verimlerini kalıcı hale getirmek gerekir. Yani ırk oluşturmuş veya mevcut bir ırka ulaşmış oluruz.

Doğal ırklar da var. Bunlar da doğal seleksiyon ile meydana gelmiş ırklar. Ya da kısmen doğal, kısmen insan etkisi ile oluşmuş ırklar... Mesela kangal çoban köpeği doğal oluşmuş bir ırk olarak nitelendirilir. Oluşumunda insan etkisi vardır ancak bilimsel yöntemler ile değildir. Bazı karakter ve fiziki özelliklerinde insan etkisi görülüyor. Örneğin; insanlara ve tehdit olmayacak diğer hayvana karşı sakinliği... Eskiden göçebe hayat yaşarken, boylar birleşip öyle göçe giderlermiş. Haliyle sürüler de birleşir, köpekler de yabancı insanlar ile etkileşime girmek zorunda kalırmış. O zamanlarda insana ve diğer tehdit olmayan hayvanlara (tavuk, at, eşek vs.) saldırganlık gösteren köpekleri özellikle üretmiyorlarmış. Zamanla sakin karakterli köpeklerin sayısı artmış ve bu zamana kadar gelmiş. Fiziki özellik olarak da mahmuzlu veya kurtçu tırnak denilen fazladan tırnaklı kangalları örnek verebiliriz. Bazı kangalların arka ayaklarında fazladan 1 veya 2 tırnak görülür. Bunda insanların etkisi çok açık. Çünkü köpek sahiplerinin bir kısmında bu tırnağa sahip köpeklerin daha güçlü ve daha iyi olduğu algısı varmış. Bundan dolayı bu köpekler üretilmiş. Tabi buna inanmayanlar, aksine bu tırnağın "hata" olduğunu savunanlar da tırnaksızları üretmiş. Şuan piyasada her iki tipte de kangal görmek mümkün.

Konuda bahsettiğimiz "mucize buğday" da muhtemelen doğal bir buğday. Kendisi zaten verimli. Aynı zamanda hem melezlemelere uygun, hem de yeni buğdaylar elde etmek için damızlık niteliğinde. Bizde hemen verim odaklı bir algı var. Bu buğday verimsiz bile olsa, işimize yarayacak başka özelliklerini kullanabilirdik. Örneğin uzun boylu olması, kötü toprak şartlarında gelişebilmesi gibi. Tabi bunlar bizi aşar. Daha doğrusu uğraş gerektirir. Bence hayvanlar üzerinde çalışmak bundan daha kolay. Devletin bu tarz damızlık olarak kullanılabilecek tarım bitkilerini değerlendirmesi lazım. Çiftçi de uğraşmak isterse (ki çok güzel bir uğraş olur) başarabilir. Kendi F1 tohumlarını elde edebilir.

2 farklı, melez olmayan buğday tohumu aynı tarlaya ekilse, etrafta tozlayıcı böcekler bulunsa, rahatlıkla f1 tohum elde edilir. Tabi buradaki amaç önemli. Mesela birisi uzun boyludur, diğeri de verimli ama kısa boyludur. Hem uzun boylu, hem de verimli olsun derseniz bunları kullabilirsiniz. Sonrasında seçici üretim yapılır. Yani istediğimiz özellikleri veren buğdayların tohumları toplanır ve sonraki sene onlar kullanılır.

Benim bu tarz planlarım var. Melezlemeler yapmak, ırk oluşturmak hep hoşuma gitmiştir. Şehirde balıklarla, menekşelerle bu tarz şeyler yapıyorum ama yetmiyor :D. Zaten hobi olarak kendi tohum bankamı da kurmak istiyordum. Türkiye'nin dört bir yanına, gerekirse yabancı ülkelere bile gidip kaliteli, verimli ve hibrit olmayan tohumlar elde etmeyi planlıyorum. Kendime, aileme bile yetecek kadar üretsem kardır. Allah nasip ederse yapacağım...

Son olarak; bu tarz görüş ayrılıkları yapıcıdır. Faydalı fikirler, çözümler üretilir. Tartışma doğru yapılır ise güzel sonuçlar verir. Bence devam edelim :).
 
İşte safkanlık da bir kabuldür aslında. Bu planlarınızı gerçekleştirirsiniz inşallah. bu yaşta bu kadar merak veya planlar olaması bile gelecek adına çok iyi sizin açınızdan.
Şu an çiftçilerimizin bu şekilde ıslahla uğraşmaları çok zor görünüyor. Özellikle de tarla bitkilerinde. Bu daha çok araştırma enstitülerinin ve üniversitedeki hocaların işi. Bunu yapanlar da var.
Yerli ırk dediğimiz Sığırlarla devam etme trenini çoktan kaçırdık. Bu çalışmalar 100 yıl alır belki. 23. mesajda yazdığım ironik duruma düşeriz. Yani ABD bunu yapmıyorsa, bizim yapmamız ne kadar mantıklı olur ki. Irklarımızın Genetik potansiyeli bu kadardır belki. En sütçü ırkımız GAK diye biliyorum. 4 ton süt veren kaç sığır kalmıştır acaba?
Diyelim ki GAK la melezleştirip yeni bir ırk bulduk. Montofondan daha üstün olacak mı?
Zaten Avrupadan ABD den geriyiz bunu kabullenmek zorundayız. Kabullenmezsek narsist olmaktan başka da bir işe yaramıyor. Tarımda makineleşmeye 100 yıl kadar geç girmemiz, en cüsseli boğaları 100 yıl fazla enememize (burmamıza) sebep olmuş. Problemin başlangıç noktası burası sığırcılıkta. Kırsal ağırlıklı hayat yaşamamız da süt verimi yüksek inek ıslah etmemizi geciktirmiştir. 100 yıl önce ineklerimiz bu kadar sütlü olsaydı, kim kime süt satacaktı? Bugün bile çok süt üreten sütçüler %90 nüfus şehirde yaşadığı halde süt satmakta zorlanıyor.
Tohum firmalarımız ise çok daha yeni.
Irklarımızı elimizdeki Gen kaynaklarını korumalıyız. Bu ayrı bir konu. bunun için ne kadar para harcansa değer bence.
Asıl korkulması gereken GDO gerçeği bence. bu sorun kabak gibi duruyor gözümüzün önünde.
 
Irk oluşturmak dediğim gibi çok da zor değil. Tavuk ürettik. Daha önceden başlayabilseydik, şimdiye yerli verimli ırklarımız olurdu. Montofondan da üstün olabilir, angustan da üstün olabilir, simentalden de üstün olabilir...

Yerli tavuk ırkımız atak-s yılların tavuklarına meydan okudu, hatta önlerine geçti. Salma tavukçulukta ciddi bir paya sahip. Sadece yumurta değil, et verimi de var. Hem de yeni bir ırk.

Yine verim odaklı yanımız baskın geliyor :). Sadece verim olarak bakmamak lazım. Ülkemizin her şartına uyumlu, dayanıklı, ülkenin otunu suyunu bilen bir ırk oluşturuyoruz...

Mesela ülkemizde montofon, holstein gibi sığırlar yıllardır var. Fakat bu hayvanlar verimlilikte ya da tutarlı verimlilikte hala Avrupa standartlarına ulaşmış değil. En kaliteli hayvanları ithal ediyoruz ama istediğimiz verimi almakta zorluk çekiyoruz. Çünkü hayvanlar ülkenin suyuna, otuna, havasına, kültürüne alışık değil. Her toplumun hayvancılık kültürü farklı. Bizim hayvancılık tarzımız bu ırklara farklı geliyor herhalde. Bu sebeple bizim şartlarımıza uygun ırklar yetiştirmeliyiz.

Elimizde bütün şartlarımıza uyan, her bölgemizin kendine has sığır ırkları var. "Hangi hayvancılık bölgesinde hangi hayvan uygun olur" diye bir derdimiz olmayacak. Buna kafa yormayacağız. Temel gen kaynağımız, yani üzerine modifiyeler yapacağımız ırklar belli :D.

Bizim orada yerli karalar mevcut. Hatta yakın bir ilçede devlete ait, yerli karaları korumaya yönelik bir çiftlik daha var. Oradan veya bizim köyden yerli kara edinme planım var. Kendi çapımda biraz uğraşacağım. Zamanla ırk oluşur mu bilmem ama melezleme ve elimden geldiğince seçici üretim yapacağım. Tabi maddi olarak biraz daha rahat olsam, daha sağlıklı şeyler yapabilirdim ama geçim derdi de olacağı için bakalım nasip. Yani beni şimdilik aşıyor ama ileride neden olmasın, Allah nasip eder inşallah.

Tavukta yaptıklarımızı neden sığır ırklarımızda yapmıyoruz bilmiyorum. Koyunda da çalışmalar oluyor ama sığıra bakan yok. Suni tohumlama ciddi kolaylık oldu, bunu daha doğru şekilde değerlendirmek lazım. Melezleme serbest diye bırakmamak lazım. Kısa vadeli düşünüyoruz galiba.

Bence geç kalma diye bir şey söz konusu değil. Biz başlayalım da hayırlısıyla, illa ki olur bir sene. "Zor, uzun sürer" dedikçe daha da gözümüzde büyüyor. Biz bunu dedikçe bile Amerika yeni ırklar üretiyor :D. Adamlarda çok verimli ırklar var fakat yetmiyor, uğraşıyorlar, uzmanlaşıyorlar. Sadece verim de değil, show amaçlı ırklar bile üretmeye başladılar. Minyatür sığır, farklı desenler, renkler vs. Adamlar verim konusunu çoktan aşıp, bunlarla uğraşıyor. "Yeter" demiyorlar... Biz de başlasak gerisi gelecek de, başlaması en zoru.

Ben hayal kurmaya devam edeyim en iyisi :D. Şöyle bir düşündüm de sığır ırkını düşünen yok. Kimisinde imkan var aklına gelmiyor, kimisinde imkan yok yapamıyor. Bazen boşuna kafa mı yoruyorum diye düşünüyorum. Geceleri uyuyamadığım oluyor, sadece tarım ve hayvancılık değil, ekonomi nasıl düzelir, doğayı nasıl koruruz filan, durduk yere bir dalıyorum, sabaha zor çıkıyorum :D. Tek tesellim, kendim de seviyorum bu işleri, hiç değilse sevdiğim işi yaparım diyorum. Bakalım ne olacak..
 
Konuyu dağıtmak istemem de Tavuk tan örnek verdin ya kardeşim, bi örnek de burada duruyor benim karşımda.
Alıntıdır.
BEYPİLİÇ Genel Müdürü ve Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği (BESD-BİR DER) Başkanı Sait Koca, GDO'yu savundu. Koca, şunları söyledi:
"Bütün dünyada GDO gerçeği var. Buna alışmak lazım. GDO'lu üretim sürekli artıyor. GDO'lu üretim anlatılan gibi çok fazla verim almak için, dünyadaki açlığı bitirmek için falan da değil. "Daha sağlıklı ürün elde etmektir. " GDOnun bir sürü artıları var. Zaman zaman sektör hakkında medyada ortaya çıkan olumsuz söylemlerin gerçeklerle alakası yok. Tüketiciler kulaktan dolma yalan yanlış bilgiler yüzünden boş yere piliç etinden soğuyor.
Bir tarafta bu sorunlar yüzünden, 20li yaşlarda ülkesi için uykulara dalamayan bir genç var karşımda, bir tarafta GDO zararlı değil diyen Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği başkanı.
ve "dış güçler bizim kalkınmamızı istemiyor" bize ne kötülük gelirse onlardan laflarına yıllardır inanan milyonlar.
Neylesem, Nere Gitsem!
 
Irk oluşturmak dediğim gibi çok da zor değil. Tavuk ürettik. Daha önceden başlayabilseydik, şimdiye yerli verimli ırklarımız olurdu. Montofondan da üstün olabilir, angustan da üstün olabilir, simentalden de üstün olabilir...

Yerli tavuk ırkımız atak-s yılların tavuklarına meydan okudu, hatta önlerine geçti. Salma tavukçulukta ciddi bir paya sahip. Sadece yumurta değil, et verimi de var. Hem de yeni bir ırk.

Yine verim odaklı yanımız baskın geliyor :). Sadece verim olarak bakmamak lazım. Ülkemizin her şartına uyumlu, dayanıklı, ülkenin otunu suyunu bilen bir ırk oluşturuyoruz...

Mesela ülkemizde montofon, holstein gibi sığırlar yıllardır var. Fakat bu hayvanlar verimlilikte ya da tutarlı verimlilikte hala Avrupa standartlarına ulaşmış değil. En kaliteli hayvanları ithal ediyoruz ama istediğimiz verimi almakta zorluk çekiyoruz. Çünkü hayvanlar ülkenin suyuna, otuna, havasına, kültürüne alışık değil. Her toplumun hayvancılık kültürü farklı. Bizim hayvancılık tarzımız bu ırklara farklı geliyor herhalde. Bu sebeple bizim şartlarımıza uygun ırklar yetiştirmeliyiz.

Elimizde bütün şartlarımıza uyan, her bölgemizin kendine has sığır ırkları var. "Hangi hayvancılık bölgesinde hangi hayvan uygun olur" diye bir derdimiz olmayacak. Buna kafa yormayacağız. Temel gen kaynağımız, yani üzerine modifiyeler yapacağımız ırklar belli :D.

Bizim orada yerli karalar mevcut. Hatta yakın bir ilçede devlete ait, yerli karaları korumaya yönelik bir çiftlik daha var. Oradan veya bizim köyden yerli kara edinme planım var. Kendi çapımda biraz uğraşacağım. Zamanla ırk oluşur mu bilmem ama melezleme ve elimden geldiğince seçici üretim yapacağım. Tabi maddi olarak biraz daha rahat olsam, daha sağlıklı şeyler yapabilirdim ama geçim derdi de olacağı için bakalım nasip. Yani beni şimdilik aşıyor ama ileride neden olmasın, Allah nasip eder inşallah.

Tavukta yaptıklarımızı neden sığır ırklarımızda yapmıyoruz bilmiyorum. Koyunda da çalışmalar oluyor ama sığıra bakan yok. Suni tohumlama ciddi kolaylık oldu, bunu daha doğru şekilde değerlendirmek lazım. Melezleme serbest diye bırakmamak lazım. Kısa vadeli düşünüyoruz galiba.

Bence geç kalma diye bir şey söz konusu değil. Biz başlayalım da hayırlısıyla, illa ki olur bir sene. "Zor, uzun sürer" dedikçe daha da gözümüzde büyüyor. Biz bunu dedikçe bile Amerika yeni ırklar üretiyor :D. Adamlarda çok verimli ırklar var fakat yetmiyor, uğraşıyorlar, uzmanlaşıyorlar. Sadece verim de değil, show amaçlı ırklar bile üretmeye başladılar. Minyatür sığır, farklı desenler, renkler vs. Adamlar verim konusunu çoktan aşıp, bunlarla uğraşıyor. "Yeter" demiyorlar... Biz de başlasak gerisi gelecek de, başlaması en zoru.

Ben hayal kurmaya devam edeyim en iyisi :D. Şöyle bir düşündüm de sığır ırkını düşünen yok. Kimisinde imkan var aklına gelmiyor, kimisinde imkan yok yapamıyor. Bazen boşuna kafa mı yoruyorum diye düşünüyorum. Geceleri uyuyamadığım oluyor, sadece tarım ve hayvancılık değil, ekonomi nasıl düzelir, doğayı nasıl koruruz filan, durduk yere bir dalıyorum, sabaha zor çıkıyorum :D. Tek tesellim, kendim de seviyorum bu işleri, hiç değilse sevdiğim işi yaparım diyorum. Bakalım ne olacak..
Haklısın kardeşim bu yerli karalar hastalığada çok dayanıklı diğer kültür ırkları şaptan yıkılırken bunların hasta olup olmadığını anlamadan geçiriyorlar hastalıklara çok dayanıklılar bu bile yeterli sebwb olabilir
 
  • Beğen
Tepkiler: ELPRESACANARİO
Mümkün olduğunca besinlerimizi kendimiz üretmeliyiz. Üşenmeyip köylere kadar gidip, etimizi sütümüzü oralardan almalıyız. Marketten almak kolayımıza geliyor ama bile bile de alınmaz. Apartmanda olmama rağmen saksılarda sebze yetiştiriyorum. Mutfak masasının yanında, pencere önünde duruyorlar. Hemen kopartıp yiyorum. Yeterli değil ama şuan elimden bu kadar geliyor.

Köye yerleşmeyi sık sık dile getiriyorum. Hayvancılıkta veya tarımda para olduğu için değil, sağlıklı yaşayabilmek, sağlıklı besinler tüketebilmek için yerleşeceğim. Başta kendim ve ailem için üreteceğim. Ürettiğim ürünleri kendim tüketemedikten sonra para kazanmanın bir anlamı yok. Çok para kazanmasam da, paraya daha az ihtiyaç duyarak zenginleşebilirim. Allah nasip ederse bu yaz arıcılıkla başlayacağım.

GDO gerçek, büyümeye de devam ediyor ama tercih bizim. Destek vermeyip, bu ürünleri almazsak sektör çöker.

Insanlar dünyaya geliş amacını unuttu. Sistemin kölesi haline geldi. Kaderimizi başkalarının eline verdik, onlar ne derse uymak zorundayız... GDO serbest, bunu yiyeceksin diyorlar yiyoruz. Bir işe gideceksin ölene kadar çalışacaksın diyorlar, çalışıyoruz. Ne için? Para için tabi... Para bu kadar değerli mi? Bence değil. Düşünsenize dünyaya sadece 1 defa geliyorsunuz ve para uğruna bu hakkımızı harcıyorsunuz. Para insan sağlığına da zararlı. Para kazanmak için bizi hasta ediyorlar. Tedaviyi de parayla yapıyorlar. 50 kuruşa su içirip, 1 liraya işeten sistem diyorlar ya aynen öyle :D.

Benim de 23 senem geçti. Şehirde her geçen gün eridiğimi hissediyorum. Her gün başka bir hastalık çıkıyor. Kendimi bildim bileli köyde yaşamak istedim. İleride fikirlerin değişir dediler, değişmedi. Aksine bu isteğim daha da arttı. Temel ihtiyaçlarımız belli, dünyaya geliş amacımız belli. Ben ömrümü para peşinde çürütmek istemiyorum. Başta kendime ve aileme kadar üretim yapacağım. Artarsa satarım. Köyde sağlık da var. Sivilce bile çıkmıyor. Paraya ihtiyaç minimum seviyede. Hem de en kaliteli besinleri tüketerek yaşayacağız.

Tek sıkıntı evlenmekmiş :D. Buna da yapacak bir şey yok, kısmet :D.

İşin özü; herkes kendi ipini eline alacak. Mecbur değiliz bu dayatmalara ama üşengeciz. Yakındaki bir köye veya köy pazarına gitmek zor geliyor.

Yine yollardayım, yazım yanlışları olabilir. Kusura bakmayın.
 
Telefondan girince teşekkür edenler görünmüyor. Mesaj da gelmeyince konu ilgi görmedi zannettim :).

Buğdayın latince ismi; Triticum turgidum var. mirabilis

Yurtdışında da "Miracle wheat", yani "Mucize Buğday" olarak geçiyor.

Videoda veriminden bahsediliyor ama izleyemeyenler için söyleyeyim; ortalama 6 kardeşlenme gösteriyormuş. Başakta da fazladan başak dalları oluşuyormuş. Başaktan ortalama 100 dane elde edilebiliyormuş. Yani 1'e 600 veriyormuş.

250px-Blemiracle.jpg


020_thumb.jpg


1376412977_Miracle_de_Chine.jpg


Tabi her zaman olduğu gibi elin adamları gözünü bizden önce açmış. Pek bilinmese bile üretiliyor sanırım. Fotoğraflar yeni. Biz de yeni yeni üretmeye başlamışız.

Babam, dedem anlatırdı eskiden boylarına kadar gelen buğdayları... Hatta babam içinde kaybolduğunu bile söylerdi. Şimdi diz boyuna zor ulaşıyor. Ülkemize karşı biyolojik bir savaşın olduğu aşikar. Ekonomik değeri olsun veya olmasın, değerlerimizi elimizden alıyorlar. Yerine de kendi "hibrit" tohumlarını gönderiyorlar. Hayvanları da öyle... Bizim milletimiz "hibrit" lafını duyunca iyi bir şey zannediyor ama aslında neslini aktaramayan bir üründen bahsediyoruz. Yani hibritin ister hayvan olsun, isterse de bitki olsun bir sonraki nesli kendisine göre verimsizdir. Bu sebeple hibrit canlılar damızlık olarak kullanılamaz. Ki zaten artık kullanmak istesek bile kullanamıyoruz, çünkü üreyemiyor.

Bu sebeplerden dolayı mümkün olduğunca doğal, insan müdahalesine maruz kalmamış, damızlık niteliğindeki her türlü değerimizi korkumamız gerekmektedir. Eskiden yerli tohumlar ile ilgili bir konu açmıştım. Bu konu her geçen gün daha da önem arz ediyor. Atalarımızdan, dedelerimizden, ninelerimizden kalan tohumları bulup, çoğaltalım. Az da olsa bir yerlere ekelim. Bunlar bizim kurtarıcılarımız.

Verimsiz diye sağa sola itelediğimiz, yüzüne bakmadığımız yerli sığır, koyun, keçi ırklarımız "ırk oluşturma ve ıslah çalışmalarında" damızlık olarak kullanılıyor. Elin adamları bizden alıp alıp kullanıyor, sonra da bize satıyorlar. Doğal oluşmuş ırklar; doğaya uyum, meralardan faydalanma, kalitesiz besinleri değerlendirme, dayanıklılık (iklim, hastalık vs.) gibi konularda gen kaynaklarıdır. Doğal ırklar her zaman damızlık niteliğindedir. Üzerinde çalışmaya daha elverişlidir. Üzerinde yapacağınız her türlü melezleme çalışmasına, diğer geliştirilmiş ırklara oranla daha fazla karşılık verir.

Kısacası; değerlerimize sahip çıkalım... İthal hayvan, ithal tohum, verimli hayvan, verimli tohum gibi yalanlar ile bizi kandırmaya çalışan devletlerin mallarından uzak duralım. İstediği kadar verimli olsun veya olmasın, hiç bir devlet; ülkesine özgü, kaliteli, doğal ürünleri başka devletler ile paylaşmaz. Ahal Teke atı bile özel izinlerle alınıyor. Yani bu tarz değerlerden elde edilecek kazançlarla ilgilenmezler. Amaçları değerlerini korumaktık. Diğer devletlere sundukları ise yan ürünler, beğenmedikleri ürünlerdir. Fakat diğer ülkelerin değerlerini çalmaya gelince kimse ellerine su dökemez. Artvin'e gider arı çalar, Kars'a gider inek çalar... Çiçeği, böceği bile çalıp götürenler var. 10-20 yılda bir ortaya çıkarttıkları "Müslüman lider", "Müslüman yanlısı başkan", "Müslüman olmuş komutan" gibi yalanlara benziyor... (Son örnek; Obama mesela..) Güveniyoruz, iyi hoş diyoruz ama işin sonu hiç beklenildiği gibi olmuyor. Kandırılmayalım, uyanık olalım. Kendimizi uyanık zannediyoruz ama duygusal yönü kuvvetli bir toplumuz. Kandırılmaya müsaitiz.

Afrika eskiden Avrupa ve Amerika'ya et ihraç ederken şimdi açlıkla boğuşuyor. Hayvanlarının eti çok kaliteli iken, şimdi o hayvanlardan eser yok. Elin adamları gelmiş, "işleri büyütün, büyük çiftlikler kurun" diye kandırmış ve kendi hayvanlarını Afrikalılara satmış. Zaten ellerinde bolca var bu hayvanlardan, Afrika'dan ithal etmeye gerek kalmamış. Afrika'nın yerli sığırları da kaybolmanın eşiğine gelmiş. Bize de bunu yapıyorlar. "Bu daha verimli bu verelim" diyorlar. Biz de iyilik yapıyorlar zannediyoruz, alıyoruz. Bu yöntem işe yaramazsa kuş gribi, it gribi diye hastalık çıkartıp telef ediyorlar. Adamlar bizim gibi kısa dönemli planlar kurmuyor ki, belki de yüzlerce yıllık planları var. Ülkemiz ırk salatasına döndü, her ırk var ve sürekli yerli ırklarımızın dilimini tüketiyorlar, makas daralıyor.

Geçenlerde (1-2 sene oldu :)) bir televizyon kanalında, bir programa denk geldim. Bizimkiler İskandinav ülkelerinden birine, çiftlik gezisine gidiyor. Adamın birisi de diyor ki, "bizim burada sizin sığırlarınızdan var". Bizimkiler de bunun üzerine, bizden giden ve ıslah çalışmaları ile süt yönünden verimi artırılmış ineğe bakmaya gidiyorlar. O dağlarda bizden götürdükleri hayvanları kullanıyorlar. Bizimkiler de hayran hayran bakıyor. Türkiye'de olsa yüzüne bakmaz, başını okşamaz ama orada ağzı açık hayvana bakıyorlar. O programı bir türlü bulamadım.

Ben yine daldan dala atlayarak, farklı konulara girdim. Sanıyorum yine uzunca bir yazı yazdım. Bunlar bir anda aklıma geliyor; sinirleniyorum, içimi dökmek istiyorum... Milli değerlerimizin kaybolması, yabancıların alay edercesine, gözümüzün içine bakarak ülkemizi soyması bana ağır geliyor, kabullenemiyorum.

Son olarak, milletçe yabancılara karşı edinmemiz gereken felsefeyi paylaşayım;

Her sırtını sıvazlayanı dost sanma! Belki bıçaklayacak yer arıyordur! Hz. Ali (r.a)

Kesinlikle tamamen haklısınız. Biz değerlerimizi kaybettikten sonra farkeden ve çabuk unutan bir toplumuz. Acilen toparlanmalı ve milli varlıklarımızı korumalıyız
 
  • Beğen
Tepkiler: rifkiseker

Benzer Konular