PORTAL
FORUM
Forumlar
Giriş yap
Kayıt ol
Neler Yeni?
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Forumlar
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Uygulamayı yükle
Yükle
FORUM
Çiftçilik Genel
Tarım ve Hayvancılık Haberleri
Tohum Bankasının Türkiye'de kurulması, D–8 ülkelerinin çıkarına”
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap ver
Mesaj
<blockquote data-quote="manas" data-source="post: 144483" data-attributes="member: 4065"><p><strong>Ynt: Tohum Bankasının Türkiye'de kurulması, D–8 ülkelerinin çıkarına”</strong></p><p></p><p>--------------------------------------------------------------------------------</p><p></p><p>Norveç'teki tohum deposunun sırrı!</p><p>Norveç'te kurulan tohum deposuyla Kur'an'daki Yusuf kıssası arasındaki ilişki ne? Bu deponun sahipleri hangi 'şeytani' stratejiyle hareket ediyorlar? İsrail'in bu işte parmağı var mı? İşte Hakan Yılmaz Çebi'nin meraklısı için sırlarla dolu yazısı. </p><p>2006 yılında yayınlanan küçük bir haber, kutuplarda bir 'tohum deposu'nun inşa edileceğini 'müjdeliyordu'. Haber şöyleydi:</p><p>Norveç, Kutup bölgesi`nde dünyada bilinen tüm tahılların tohum örneklerinin saklanacağı bir depo inşa ediliyor. Grönland`ın doğusundaki Svalbard Adası`nda inşa edilen depoda dondurulacak tohumların, küresel bir felaket yaşanması durumunda, tahıl çeşitliliğini güvenceye alması umuluyor. Tohum bankası Norveç`e eit olsa da 100`ü aşkın ülke projeyi destekliyor ve buraya tohumlarını göndermeye hazırlanıyor.</p><p>Deponun temel atma törenine, Norveç`in yanı sıra, Danimarka, Finlandiya, İsveç ve İzlanda başbakanları da katıldı.</p><p>Kuzey kutbuna yaklaşık bin kilometre mesafedeki Longyearbyen`deki deponun 2007 Eylül ayında faaliyete geçmesi planlanıyor.</p><p>Bundan sonrasını Hakan Yılmaz Çebi'nin netpano.com'da yayınlanan yazısına (bu yazının özetine) bırakıyoruz. Okuyucudan ricamız bağlantıları kurmak için biraz gayret sarfetmesi..</p><p>VARAN 1: YUSUF KISSASI VE AÇLIK</p><p>Yahudi toplum mimarları Yusuf Aleyhisselam`a ait olan Kura`n'da da Yusuf suresinde anlatılan rüyayı ve sonuçlarını stratejik olarak görüp tatbik yoluna gidecekler. Bu rüyada Yusuf dünyada yedi bolluk ve akabinde de yedi kıtlık yılı olacağını bilmiş, Firavun`u uyarmıştı. Onun uyarıları haklı çıkmış tüm uluslar Mısır melikinin kapısında bir avuç buğday için el pençe olmuştur</p><p>Onlar her ne kadar ilahi mesajları çarpıtsalar da stratejik değerlerini takdir edip kullanıyorlar. Bu kıssa da onlardan biri. Bugünlerde İskandinav ülkelerinden Norveç`te dünyadaki tüm bitkilerin tohumlarının depolanacağı bir 'Tohum Üssü'nden bahsediliyor. Bahane de dünya toptan bir felaketle karşılaşırsa yeryüzünde ekilecek ürün tohumu kalmayabilirmiş? Dünya tarihinin neresinde böyle bir olay yaşanmış hayret!..</p><p>Aslında bu plan yıllardır Dünya Ticaret Örgütü marifetiyle bir başka şekilde yürütülüyor. Örneğin, Uruguay toplantılarında imzalanan en tartışmalı anlaşmaların başında Ticari Zihinsel Mülkiyet Hakları Anlaşması(TRİP) gelmektedir. TRIP anlaşması tüm üye ülkelerin (134 ülke) kendi kanunlarını DTÖ`nün belirlediği küresel mülkiyet haklarını koruma kanunlarına uyumlu hale getirmelerini şart koşmaktadır.</p><p>TRIP anlaşmasına göre genetik olarak değiştirilmiş bitki ve hayvanların patenti alınabilir. Ayrıca, TRIP anlaşması 'teknolojik buluş' tanımını düşük bir seviyede tuttuğu için, yerli halkların nesilden nesile uğraşarak zaman içinde geliştirdiği bitkilerin de patent hakları alınabilmektedir ve bu yüzdendir ki uluslararası şirketler dünyanın dört bir yanına uzmanlar yollayarak ticari olabilecek bu tür bitkilerin patent haklarını yerli halklardan 'çalmak' peşindedirler.</p><p>VARAN 2: BİOTEKNOLOJİ FİRMALARI KİMLERİN TEKELİNDE?</p><p>Bunların yanı sıra insan veya hayvan hücre dizilişlerinin veya genlerinin de patenti alınabilmektedir. Kısaca, bu anlaşma ile çokuluslu şirketlerin ticari isim hakları, telif hakları ve patent hakları küresel koruma altına alınmış olmaktadır.</p><p>Geleneksel olarak birçok gelişmekte olan ülke, insanlarının temel gıda maddelerini ve ilaçları daha ucuza temin edebilmeleri için bunları ülke içindeki zihinsel mülkiyet hakları kanunları dışında tutmaktaydılar. Artık bu mümkün değil.</p><p>Dolayısıyla hükümetlerin halkın temel gıda ihtiyaçlarına ve özellikle de ortaya çıkabilecek sağlık krizlerine müdahale kabiliyeti insafsız bir şekilde sekteye uğratılmış bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler 1999 İnsani Kalkınma Raporu bile TRIP kanunlarının uygulanmasıyla gelişmekte olan ülkelerin tohum ve ilaçları, insanlarına sağlamalarının çok daha pahalıya mal olacağını belirtmektedir. Bugün dünyadaki zihinsel mülkiyet haklarının yüzde 97`si endüstrileşmiş ülke şirketleri veya kişileri elinde bulunmaktadır. (Bu durumda TRIP anlaşmasının ve onu doğuran GATT`ın ve GATT`ın lokomotifliğini yaptığı küreselleşmenin 'iyi niyetli' yani herkesin ortak çıkarına olduğu söylenebilir mi?) Gelişmekte olan ülkeler içerisinde bile verilen bu tür hakların yüzde 80`i esasında endüstrileşmiş ülke vatandaşları elindedir.</p><p>Besin güvenliği tehlikeye atılıyor</p><p>Tohumların patent altına alınması, çiftçileri söz konusu tohumları kullandıklarında her yıl patent hakkı ödeme zorunluluğu ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bu durum biyoteknoloji firmalarının gücünü tekelleştirmekte ve tohum stok kontrolünü çiftçilerin elinden alıp bu firmalara vermektedir. Gelişmekte olan ülkeler kendilerine tanınan sürenin sonunda patent haklarını korumak zorunda kalacaklardır, dolayısıyla ya çiftçilerinden gerekli parayı toplayacaklar, ya da kaçak ekilmiş ürünleri imha edeceklerdir, aksi taktirde ticaret ambargosu ile karşı karşıya kalınacaktır.</p><p>Sonuçta kartelleşme nedeniyle dünya besin fiyatlarının artması ihtimali doğmaktadır. (IMF`nin ülkemizde dayattığı tarım politikaları, çiftçiye yardımın şeklini değiştiriyor ve aile başı yardım gibi bir kavram getiriyor ve bu da çiftçilerin kayıt altına alınmasını gerektiriyor. Açıktır ki ülkemizde bu yolla kayıt altına alınan çiftçilere, 2005`ten sonra patent haklarını çok daha etkili bir şekilde uygulama olanağı bulacaklar.)</p><p>Biyoteknoloji firmaları patent haklarını korumanın bir yolunu da tohumları filiz vermeyen (terminatör tohum) ürünler yetiştirerek buldular. Fakat bunun da tehlikesi böyle ürünlerin geniş olarak kullanılması halinde polenleşme yoluyla bu özelliklerini diğer yerel bitkilere geçirebilecek olmaları. Bu yüzden birçok gelişmekte olan ülke bu terminatör teknolojisine yasak getirdi. Örneğin Hindistan hem böyle ürünlerin ülkeye girişini hem de bu teknolojinin kendi ülkelerinde geliştirilmesini tamamen yasakladı.</p><p>VARAN 3: BİYOLOJİK VARLIKLAR ÇALINIYOR</p><p>Bir şirket, yerli halkın yüzlerce hatta binlerce yıldır modifiye ektiği bir bitki türünün patentini kendi üstüne alabilir. Bunun için o bitkiyi genetik olarak modifiye ettiğini öne sürmesi yeterlidir, yaptığı modifikasyon bitkiyi anlamlı sayılabilecek bir şekilde değiştirmese bile.</p><p>Patent kontrolörleri yeterli tesise sahip olmadığı için şirketin iddiasına dayanarak patenti verir ve sonra iş sivil mahkemelere kalmıştır ki bu konuda mücadele etmek yerli halk için çok masraflıdır. Avustralya`nın Geleneksel Tohum Sınıflama kuruluşu şirketlerin doğal bitkiler için yaptığı 150 patent başvurusunu ortaya çıkartmıştır.</p><p>Pirinç dahi ipotek altına alındı</p><p>Örneğin 1997`de Teksas`da yerleşik, 'Rice Tec' isimli ABD`li bir firma Hindistan`ın geleneksel 'Basmati' pirincini çok az değiştirerek patent altına aldı. Hindistan`ın yerel bir bitkisine Amerikan patenti verilmesi (yine bir Amerikan firmasına) Yeni Delhi'de büyük protestolara yol açtı çünkü bu ürün Hindistan için çok önemli bir ihraç kaynağıydı. Her yıl yarım milyon ton Basmati pirinci Avrupa`ya, Amerika`ya ve Ortadoğu`ya Hindistan tarafından ihraç edilmektedir. Hindistan`ın sivil toplum örgütleri ülkelerindeki ABD konsolosluğuna protestolarını şöyle bildirdiler. 'Gerçek şu ki, ABD korsanlık yaparak Hindistan`ın ve diğer gelişmekte olan ülkelerin çiftçilerinin, şifacılarının, kabile insanlarının, balıkçılarının zihinsel mülkiyet haklarını ellerinden almaktadır.' TRIP anlaşmasına göre Hindistan bu Amerikan şirketinin patent haklarını Hintli çiftçilere uygulamak zorundadır.</p><p>Yerel ürünler bile elden çıkıyor?..</p><p>Diğer bir örnek de Hindistan`ın yerel bitkisi olan Neem ağacıdır. Hintliler yüzyıllardır bu bitkiyi ecza deposu olarak kullanmaktayken, 1970`de bir Amerikalı ithalatçının bu bitkinin zengin ecza özelliklerini görmesinden sonra, ABD ve Japonya`nın çokuluslu şirketleri bu bitkiden türetilen ilaçları için birçok patent başvurusu yapmış ve haklar almışlardır.</p><p>Birkaç yıl önce, ülser hastalığına iyi gelen Tayland`ın yerel bitkisi 'Plao Noi' bir Japon çokuluslu şirket tarafından patent altına alındı böylece Taylandlılar bu bitkiyi pazarlama haklarının tümünü kaybetmiş oldular.</p><p>VARAN 4: BÜYÜK İSRAİL KRALLIĞI'NI KURAN PARA BABALARI</p><p>Dünya insanlarını goyim, kendilerini Efendi gören bu kabbalistik düşünürler, güç ve mevki hırsının çok daha ilerisinde kendi tanrılarının sözde ilahi emrini yerine getirmek için nesiller boyu gizli çalışan bir grubun içerisinden çıkmıştır. Bu grubu, tarih boyunca karmakarışık olmuş sözde ırkları değil, `tanrı tarafından seçilmiş`, `üstün`, `vazifelendirilmiş`, olduklarına dair kendi dogmatik şeytansı inançları temsil etmektedir. Gerçi belirgin olarak hiçbir ırktan söz edilemez, fakat eğer edilebilseydi bu hiç kuşkusuz sadece Hazar Türkleri olabilirdi. Çünkü bu grubun neredeyse yüzde 90`ını oluşturan ve bugün hâkimiyeti elinde tutan kesimin (Eşkenazilerin) temelinde 650 yılından 1016 yılına kadar büyük bir imparatorluk olan Hazar Türkleri yatmaktadır... Şimdi hayali ırk konusunu bırakıp zihniyete gelelim; Efendiler`in içinden çıktığı grup daha ilk zamanlardan itibaren ticari hayata, kısaca paraya hakim olma gereğini vazgeçilmez şart olarak kavramış ve kendi inandıkları kutsal kitaplarında vaaz etmişlerdir. Böylece milletleri `soymayı`, onların` sütlerini emmeyi`, milletlere borç vermeyi, ama kendilerinin asla almamaları gerektiğini, yüzlerce kez ilahi öğreti olarak inanırlarının hafızalarına nakşetmişlerdir. Son iki yüzyıla baktığımızda ilk göze çarpan isim Rothschild ailesidir (Eşkenazi)...' , Diğer Efendiler; Rockefeller, Morgan, Warburg, Aldrich, Astor, Bundy, Collins, Dupont, Li, Onasis, Krupp, Reynolds...</p><p>Uluslararası Efendilerin`in gerçek kimliği bilinmediğinden ya da çok az kişi tarafından bilindiğinden, sömürücü, köleleştirici güç olarak karşımızda A.B.D görülmektedir. Oysa Efendiler (!), A.B.D.`ye de hakimdirler. A.B.D.`de adeta iki hükümet var gibidir. Görüneni, Washington merkezli olanıdır. Görünmeyen ama asıl A.B.D.`yi yöneten ise New York başkentli olan Efendiler`in görünmez hükümetidir. Görünen A.B.D., yoksulu, işsizi, evsizi, uyuşturucu bağımlısı, düşük okuma oranı ve borçlarıyla, diğer ülkeler gibidir. A.B.D.`nin kendine ait resmi bir Merkez Bankası bile yoktur. 'Federal Rezerv' adıyla, birkaç Efendi bankerin oluşturduğu özel bir kuruluş, Amerika ekonomisine hakim olup, Merkez Bankası gibi para piyasalarına yön vermekte, istediği zaman `enflasyon` ya da `deflasyon` yaratabilmektedir. Dış ilişkilerde hükümetten daha da etkilidir. Amerikalıların altınlarına karşılık olarak verilen, 'para' olmayan sadece ödeme sözü olan (sonradan o da kaldırılan) 'Federal Rezerv Alındısı= Federal Rezerv Note)' bugün hala dolarların üzerinde bulunmaktadır ve bu kağıtlar, sahiplerinin hiçbir merciden hiçbir şey talep edemeyecekleri hayali paralardır. Birkaç Efendi bankerin bir araya gelerek kurduğu özel banka olan Federal Rezerv, Kongreden geçirilen bir kanunla A.B.D.`nin parasını basma yetkisine sahiptir. Bu ayrıcalık, A.B.D.`yi, diğer devletler içinde en borçlu ülke durumuna getirmiştir. Şu anki borcu 7 trilyon dolar civarındadır. Paranın sahibi olan Efendiler`in ekonomide ve siyasette ipleri elinde bulundurabilmesinin en önemli aracı Federal Rezerv olduğu gibi, tüm bunları yaparken gizli kalabilmesinin en önemli aracı da, zenginliğini hem halktan hem de vergi memurlarından sakladığı Vakıflarıdır`</p><p>4 Haziran 1963`te Başkan Kennedy, Hazine Bakanlığı`na, gümüş karşılığında para basma yetkisi tanımış ve üzerinde 'United Dolar Note' yazılı, 4 trilyon dolara yakın A.B.D. doları piyasaya sürülmüştür. Fakat 22 Kasım 1963`te Kennedy öldürülmüş ve bastırılan dolarlar da piyasadan çekilmiştir. Böylece, gelecek yeni başkanlara gereken uyarı da yapılmıştır.</p><p>Kendini Tanrının oğlu kabul eden Efendiler, kutsal saydıkları kitapları Tevrat / Kitabı Mukaddes`ten ilham alarak; dünyayı köleleştirerek, tek amacı olan Tek Dünya Devleti`ni kurma projesini adeta Bir Dolar`ın üzerine simgelerle şifrelemiştir. (Bunlar aynı zamanda masonik simgelerdir) Çeşitli belgelerden Bir Doları incelersek şunları görürüz: Doların ön yüzünde, en tepede Federal Rezerv Note yazmaktadır. Federal Rezerv`in Senedi anlamındadır. Yani, altın ve gümüş olarak karşılığı olmayan 'sanal kağıt' demektir. Bir Doların arka yüzünde ortadaki In God We Trust yazısı, güvendikleri tanrılarının para olduğunu göstermektedir. Solda görülen dairenin zemininde, amaçlarını anlatan dünya haritası vardır. Dairenin içinde, Yakup`un yani İsrail`in 12 oğlunu (İsrail oğulları, 12 Sıpt`ı) temsil eden 12 katlı piramit vardır.</p><p>Piramidin tepesindeki ışıklı üçgenin içindeki 'Her şeyi gören göz'le (yani Yehova/Yahve) birlikte 13 etmektedir.</p><p>Bu 12 oğul (Sıpt) ve babaları Yakup`u temsil eder. 13 Kabalistik ebcet hesabına göre de sevginin birliği, İsrail`in Birliği demektir. Fakat daha Tek Dünya Devletlerini kuramadıkları için piramit bütün değildir. 12 katlı piramit ile göz kısmının arası şimdilik açıktır. Aşağıya doğru genişleyen piramit, yukarıdaki seçilmiş Elit azınlığın, alttaki sürü çoğunluğu idare ettiğinin ifadesidir. Her şeyi gören gözün üstündeki yazı: ANNUİT COEPTİS yani 'Başlanmışın Tamamlanması' demektir. Bu şifre ile de Tevrat`ta başlanan işin tamamlanması anlatılmaktadır. Bu da üç semavi dinin babası saydıkları 'İbrahim ve zürriyetine' sözde dünyayı miras olarak vermesi hikâyesidir. Efendilerin bu hedefini zaten anayasaları gibi olan 'Siyonist liderlerin Protokolleri' adlı kitabında, diğer yapmak istedikleriyle birlikte açıklamaktadır. Bu kitabın 98. sayfasında, bu tamamlanma şöyle anlatılır.</p><p>'Siyon yılanı dünyayı çevreleyerek yutmuştur. Yılanın başı ulusların kalplerine girecek ve onları çürütüp yok edecektir. Siyon` dan yani Kudüs`ten harekete başlayan yılan, zaferle zincirini tamamlayacak, sonra yine oraya dönecektir. Başladığı yere dönmeden önceki son hedef de İstanbul`dur...'</p><p>Piramidin altında NOVİS ORDO SECLORUM yazar. Anlamı, Çağların Yeni Düzeni yani Yeni Dünya Düzeni yani Tek Dünya Devleti demektir. Bugün dünyada uygulanan düzen, yüzyıl önce doların üstüne şifrelenmiştir. Piramidin en altındaki rakamlar (MDCCLXXVI) 1776 tarihini gösterir. Bu tarih 'İlluminati'nin kuruluş tarihidir. İlluminati 'Aydınlanmışlar' anlamındadır ve Efendiler denilen süper zenginlerin yönettiği bir dünya komplosudur. (1772 yılında Vilhelm-Bader Kongresinde masonlar İlluminatlarla birleştiklerinden, bu tarih masonlar için de önemlidir)</p><p>Bir doların sağ tarafındaki daire içinde üst kısımda, simetrik olarak birbirine geçmiş iki eşkenar üçgenden oluşan 6 köşeli Davut Yıldızı vardır (Süleyman mührü diyenler de vardır).</p><p>Bu yıldızın içindeki 13 yıldız, 12 oğul ve babaları Yakup`u yani İsrail`i simgeler. (Hıristiyanlar da bunu kendilerine yontup, İsa ve 12 havarisi demektedirler). Tevrat`tan biliniyor ki, Yakup (haşa) Allah'la güreşmiş ve yenişememeleri üzerine adı İsrail olarak değiştirilmiştir. İsrail kelimesinin gizli anlamı: Allah'ın yenemediği demektir.</p><p>Yahudi tasavvufuna yani Kabalasına göre, israil`in allahı Yakup`tur. İsa`nın 'Göklerdeki baba ile ben birim' demesi, öldürülmesine neden olmuştur. İsa`nın bu iddiası, Yahudilerce, Yakup`u tahtan indirme olarak algılanmıştır. Davut Yıldızının altındaki kartalın sol elindeki dalda aynı 13`lü simge görülmektedir. Kartalın ağzındaki E PLURIBUS UNUM yazısı da 'Birçokları arasında bir tane' demektir ki, Tevrat`ta kullanılan 'Seçilmişlik, allahoğlu' ayrıcalığının simgelenmesidir. Kartalın gövdesindeki 7 dikey çizgi, 'kutsal şamdanı' (7 kiliseyi: Efes, İzmir, Bergama, Tiyatira, Sardes ve Leodikya)simgeler. Bilindiği gibi Elit`in kendisine mal ettiği diğer ayrıcalıklar, kendilerinin 'Tanrıoğlu, üstün ve görevlendirilmiş' olduklarını sanmalarıdır.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="manas, post: 144483, member: 4065"] [b]Ynt: Tohum Bankasının Türkiye'de kurulması, D–8 ülkelerinin çıkarına”[/b] -------------------------------------------------------------------------------- Norveç'teki tohum deposunun sırrı! Norveç'te kurulan tohum deposuyla Kur'an'daki Yusuf kıssası arasındaki ilişki ne? Bu deponun sahipleri hangi 'şeytani' stratejiyle hareket ediyorlar? İsrail'in bu işte parmağı var mı? İşte Hakan Yılmaz Çebi'nin meraklısı için sırlarla dolu yazısı. 2006 yılında yayınlanan küçük bir haber, kutuplarda bir 'tohum deposu'nun inşa edileceğini 'müjdeliyordu'. Haber şöyleydi: Norveç, Kutup bölgesi`nde dünyada bilinen tüm tahılların tohum örneklerinin saklanacağı bir depo inşa ediliyor. Grönland`ın doğusundaki Svalbard Adası`nda inşa edilen depoda dondurulacak tohumların, küresel bir felaket yaşanması durumunda, tahıl çeşitliliğini güvenceye alması umuluyor. Tohum bankası Norveç`e eit olsa da 100`ü aşkın ülke projeyi destekliyor ve buraya tohumlarını göndermeye hazırlanıyor. Deponun temel atma törenine, Norveç`in yanı sıra, Danimarka, Finlandiya, İsveç ve İzlanda başbakanları da katıldı. Kuzey kutbuna yaklaşık bin kilometre mesafedeki Longyearbyen`deki deponun 2007 Eylül ayında faaliyete geçmesi planlanıyor. Bundan sonrasını Hakan Yılmaz Çebi'nin netpano.com'da yayınlanan yazısına (bu yazının özetine) bırakıyoruz. Okuyucudan ricamız bağlantıları kurmak için biraz gayret sarfetmesi.. VARAN 1: YUSUF KISSASI VE AÇLIK Yahudi toplum mimarları Yusuf Aleyhisselam`a ait olan Kura`n'da da Yusuf suresinde anlatılan rüyayı ve sonuçlarını stratejik olarak görüp tatbik yoluna gidecekler. Bu rüyada Yusuf dünyada yedi bolluk ve akabinde de yedi kıtlık yılı olacağını bilmiş, Firavun`u uyarmıştı. Onun uyarıları haklı çıkmış tüm uluslar Mısır melikinin kapısında bir avuç buğday için el pençe olmuştur Onlar her ne kadar ilahi mesajları çarpıtsalar da stratejik değerlerini takdir edip kullanıyorlar. Bu kıssa da onlardan biri. Bugünlerde İskandinav ülkelerinden Norveç`te dünyadaki tüm bitkilerin tohumlarının depolanacağı bir 'Tohum Üssü'nden bahsediliyor. Bahane de dünya toptan bir felaketle karşılaşırsa yeryüzünde ekilecek ürün tohumu kalmayabilirmiş? Dünya tarihinin neresinde böyle bir olay yaşanmış hayret!.. Aslında bu plan yıllardır Dünya Ticaret Örgütü marifetiyle bir başka şekilde yürütülüyor. Örneğin, Uruguay toplantılarında imzalanan en tartışmalı anlaşmaların başında Ticari Zihinsel Mülkiyet Hakları Anlaşması(TRİP) gelmektedir. TRIP anlaşması tüm üye ülkelerin (134 ülke) kendi kanunlarını DTÖ`nün belirlediği küresel mülkiyet haklarını koruma kanunlarına uyumlu hale getirmelerini şart koşmaktadır. TRIP anlaşmasına göre genetik olarak değiştirilmiş bitki ve hayvanların patenti alınabilir. Ayrıca, TRIP anlaşması 'teknolojik buluş' tanımını düşük bir seviyede tuttuğu için, yerli halkların nesilden nesile uğraşarak zaman içinde geliştirdiği bitkilerin de patent hakları alınabilmektedir ve bu yüzdendir ki uluslararası şirketler dünyanın dört bir yanına uzmanlar yollayarak ticari olabilecek bu tür bitkilerin patent haklarını yerli halklardan 'çalmak' peşindedirler. VARAN 2: BİOTEKNOLOJİ FİRMALARI KİMLERİN TEKELİNDE? Bunların yanı sıra insan veya hayvan hücre dizilişlerinin veya genlerinin de patenti alınabilmektedir. Kısaca, bu anlaşma ile çokuluslu şirketlerin ticari isim hakları, telif hakları ve patent hakları küresel koruma altına alınmış olmaktadır. Geleneksel olarak birçok gelişmekte olan ülke, insanlarının temel gıda maddelerini ve ilaçları daha ucuza temin edebilmeleri için bunları ülke içindeki zihinsel mülkiyet hakları kanunları dışında tutmaktaydılar. Artık bu mümkün değil. Dolayısıyla hükümetlerin halkın temel gıda ihtiyaçlarına ve özellikle de ortaya çıkabilecek sağlık krizlerine müdahale kabiliyeti insafsız bir şekilde sekteye uğratılmış bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler 1999 İnsani Kalkınma Raporu bile TRIP kanunlarının uygulanmasıyla gelişmekte olan ülkelerin tohum ve ilaçları, insanlarına sağlamalarının çok daha pahalıya mal olacağını belirtmektedir. Bugün dünyadaki zihinsel mülkiyet haklarının yüzde 97`si endüstrileşmiş ülke şirketleri veya kişileri elinde bulunmaktadır. (Bu durumda TRIP anlaşmasının ve onu doğuran GATT`ın ve GATT`ın lokomotifliğini yaptığı küreselleşmenin 'iyi niyetli' yani herkesin ortak çıkarına olduğu söylenebilir mi?) Gelişmekte olan ülkeler içerisinde bile verilen bu tür hakların yüzde 80`i esasında endüstrileşmiş ülke vatandaşları elindedir. Besin güvenliği tehlikeye atılıyor Tohumların patent altına alınması, çiftçileri söz konusu tohumları kullandıklarında her yıl patent hakkı ödeme zorunluluğu ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bu durum biyoteknoloji firmalarının gücünü tekelleştirmekte ve tohum stok kontrolünü çiftçilerin elinden alıp bu firmalara vermektedir. Gelişmekte olan ülkeler kendilerine tanınan sürenin sonunda patent haklarını korumak zorunda kalacaklardır, dolayısıyla ya çiftçilerinden gerekli parayı toplayacaklar, ya da kaçak ekilmiş ürünleri imha edeceklerdir, aksi taktirde ticaret ambargosu ile karşı karşıya kalınacaktır. Sonuçta kartelleşme nedeniyle dünya besin fiyatlarının artması ihtimali doğmaktadır. (IMF`nin ülkemizde dayattığı tarım politikaları, çiftçiye yardımın şeklini değiştiriyor ve aile başı yardım gibi bir kavram getiriyor ve bu da çiftçilerin kayıt altına alınmasını gerektiriyor. Açıktır ki ülkemizde bu yolla kayıt altına alınan çiftçilere, 2005`ten sonra patent haklarını çok daha etkili bir şekilde uygulama olanağı bulacaklar.) Biyoteknoloji firmaları patent haklarını korumanın bir yolunu da tohumları filiz vermeyen (terminatör tohum) ürünler yetiştirerek buldular. Fakat bunun da tehlikesi böyle ürünlerin geniş olarak kullanılması halinde polenleşme yoluyla bu özelliklerini diğer yerel bitkilere geçirebilecek olmaları. Bu yüzden birçok gelişmekte olan ülke bu terminatör teknolojisine yasak getirdi. Örneğin Hindistan hem böyle ürünlerin ülkeye girişini hem de bu teknolojinin kendi ülkelerinde geliştirilmesini tamamen yasakladı. VARAN 3: BİYOLOJİK VARLIKLAR ÇALINIYOR Bir şirket, yerli halkın yüzlerce hatta binlerce yıldır modifiye ektiği bir bitki türünün patentini kendi üstüne alabilir. Bunun için o bitkiyi genetik olarak modifiye ettiğini öne sürmesi yeterlidir, yaptığı modifikasyon bitkiyi anlamlı sayılabilecek bir şekilde değiştirmese bile. Patent kontrolörleri yeterli tesise sahip olmadığı için şirketin iddiasına dayanarak patenti verir ve sonra iş sivil mahkemelere kalmıştır ki bu konuda mücadele etmek yerli halk için çok masraflıdır. Avustralya`nın Geleneksel Tohum Sınıflama kuruluşu şirketlerin doğal bitkiler için yaptığı 150 patent başvurusunu ortaya çıkartmıştır. Pirinç dahi ipotek altına alındı Örneğin 1997`de Teksas`da yerleşik, 'Rice Tec' isimli ABD`li bir firma Hindistan`ın geleneksel 'Basmati' pirincini çok az değiştirerek patent altına aldı. Hindistan`ın yerel bir bitkisine Amerikan patenti verilmesi (yine bir Amerikan firmasına) Yeni Delhi'de büyük protestolara yol açtı çünkü bu ürün Hindistan için çok önemli bir ihraç kaynağıydı. Her yıl yarım milyon ton Basmati pirinci Avrupa`ya, Amerika`ya ve Ortadoğu`ya Hindistan tarafından ihraç edilmektedir. Hindistan`ın sivil toplum örgütleri ülkelerindeki ABD konsolosluğuna protestolarını şöyle bildirdiler. 'Gerçek şu ki, ABD korsanlık yaparak Hindistan`ın ve diğer gelişmekte olan ülkelerin çiftçilerinin, şifacılarının, kabile insanlarının, balıkçılarının zihinsel mülkiyet haklarını ellerinden almaktadır.' TRIP anlaşmasına göre Hindistan bu Amerikan şirketinin patent haklarını Hintli çiftçilere uygulamak zorundadır. Yerel ürünler bile elden çıkıyor?.. Diğer bir örnek de Hindistan`ın yerel bitkisi olan Neem ağacıdır. Hintliler yüzyıllardır bu bitkiyi ecza deposu olarak kullanmaktayken, 1970`de bir Amerikalı ithalatçının bu bitkinin zengin ecza özelliklerini görmesinden sonra, ABD ve Japonya`nın çokuluslu şirketleri bu bitkiden türetilen ilaçları için birçok patent başvurusu yapmış ve haklar almışlardır. Birkaç yıl önce, ülser hastalığına iyi gelen Tayland`ın yerel bitkisi 'Plao Noi' bir Japon çokuluslu şirket tarafından patent altına alındı böylece Taylandlılar bu bitkiyi pazarlama haklarının tümünü kaybetmiş oldular. VARAN 4: BÜYÜK İSRAİL KRALLIĞI'NI KURAN PARA BABALARI Dünya insanlarını goyim, kendilerini Efendi gören bu kabbalistik düşünürler, güç ve mevki hırsının çok daha ilerisinde kendi tanrılarının sözde ilahi emrini yerine getirmek için nesiller boyu gizli çalışan bir grubun içerisinden çıkmıştır. Bu grubu, tarih boyunca karmakarışık olmuş sözde ırkları değil, `tanrı tarafından seçilmiş`, `üstün`, `vazifelendirilmiş`, olduklarına dair kendi dogmatik şeytansı inançları temsil etmektedir. Gerçi belirgin olarak hiçbir ırktan söz edilemez, fakat eğer edilebilseydi bu hiç kuşkusuz sadece Hazar Türkleri olabilirdi. Çünkü bu grubun neredeyse yüzde 90`ını oluşturan ve bugün hâkimiyeti elinde tutan kesimin (Eşkenazilerin) temelinde 650 yılından 1016 yılına kadar büyük bir imparatorluk olan Hazar Türkleri yatmaktadır... Şimdi hayali ırk konusunu bırakıp zihniyete gelelim; Efendiler`in içinden çıktığı grup daha ilk zamanlardan itibaren ticari hayata, kısaca paraya hakim olma gereğini vazgeçilmez şart olarak kavramış ve kendi inandıkları kutsal kitaplarında vaaz etmişlerdir. Böylece milletleri `soymayı`, onların` sütlerini emmeyi`, milletlere borç vermeyi, ama kendilerinin asla almamaları gerektiğini, yüzlerce kez ilahi öğreti olarak inanırlarının hafızalarına nakşetmişlerdir. Son iki yüzyıla baktığımızda ilk göze çarpan isim Rothschild ailesidir (Eşkenazi)...' , Diğer Efendiler; Rockefeller, Morgan, Warburg, Aldrich, Astor, Bundy, Collins, Dupont, Li, Onasis, Krupp, Reynolds... Uluslararası Efendilerin`in gerçek kimliği bilinmediğinden ya da çok az kişi tarafından bilindiğinden, sömürücü, köleleştirici güç olarak karşımızda A.B.D görülmektedir. Oysa Efendiler (!), A.B.D.`ye de hakimdirler. A.B.D.`de adeta iki hükümet var gibidir. Görüneni, Washington merkezli olanıdır. Görünmeyen ama asıl A.B.D.`yi yöneten ise New York başkentli olan Efendiler`in görünmez hükümetidir. Görünen A.B.D., yoksulu, işsizi, evsizi, uyuşturucu bağımlısı, düşük okuma oranı ve borçlarıyla, diğer ülkeler gibidir. A.B.D.`nin kendine ait resmi bir Merkez Bankası bile yoktur. 'Federal Rezerv' adıyla, birkaç Efendi bankerin oluşturduğu özel bir kuruluş, Amerika ekonomisine hakim olup, Merkez Bankası gibi para piyasalarına yön vermekte, istediği zaman `enflasyon` ya da `deflasyon` yaratabilmektedir. Dış ilişkilerde hükümetten daha da etkilidir. Amerikalıların altınlarına karşılık olarak verilen, 'para' olmayan sadece ödeme sözü olan (sonradan o da kaldırılan) 'Federal Rezerv Alındısı= Federal Rezerv Note)' bugün hala dolarların üzerinde bulunmaktadır ve bu kağıtlar, sahiplerinin hiçbir merciden hiçbir şey talep edemeyecekleri hayali paralardır. Birkaç Efendi bankerin bir araya gelerek kurduğu özel banka olan Federal Rezerv, Kongreden geçirilen bir kanunla A.B.D.`nin parasını basma yetkisine sahiptir. Bu ayrıcalık, A.B.D.`yi, diğer devletler içinde en borçlu ülke durumuna getirmiştir. Şu anki borcu 7 trilyon dolar civarındadır. Paranın sahibi olan Efendiler`in ekonomide ve siyasette ipleri elinde bulundurabilmesinin en önemli aracı Federal Rezerv olduğu gibi, tüm bunları yaparken gizli kalabilmesinin en önemli aracı da, zenginliğini hem halktan hem de vergi memurlarından sakladığı Vakıflarıdır` 4 Haziran 1963`te Başkan Kennedy, Hazine Bakanlığı`na, gümüş karşılığında para basma yetkisi tanımış ve üzerinde 'United Dolar Note' yazılı, 4 trilyon dolara yakın A.B.D. doları piyasaya sürülmüştür. Fakat 22 Kasım 1963`te Kennedy öldürülmüş ve bastırılan dolarlar da piyasadan çekilmiştir. Böylece, gelecek yeni başkanlara gereken uyarı da yapılmıştır. Kendini Tanrının oğlu kabul eden Efendiler, kutsal saydıkları kitapları Tevrat / Kitabı Mukaddes`ten ilham alarak; dünyayı köleleştirerek, tek amacı olan Tek Dünya Devleti`ni kurma projesini adeta Bir Dolar`ın üzerine simgelerle şifrelemiştir. (Bunlar aynı zamanda masonik simgelerdir) Çeşitli belgelerden Bir Doları incelersek şunları görürüz: Doların ön yüzünde, en tepede Federal Rezerv Note yazmaktadır. Federal Rezerv`in Senedi anlamındadır. Yani, altın ve gümüş olarak karşılığı olmayan 'sanal kağıt' demektir. Bir Doların arka yüzünde ortadaki In God We Trust yazısı, güvendikleri tanrılarının para olduğunu göstermektedir. Solda görülen dairenin zemininde, amaçlarını anlatan dünya haritası vardır. Dairenin içinde, Yakup`un yani İsrail`in 12 oğlunu (İsrail oğulları, 12 Sıpt`ı) temsil eden 12 katlı piramit vardır. Piramidin tepesindeki ışıklı üçgenin içindeki 'Her şeyi gören göz'le (yani Yehova/Yahve) birlikte 13 etmektedir. Bu 12 oğul (Sıpt) ve babaları Yakup`u temsil eder. 13 Kabalistik ebcet hesabına göre de sevginin birliği, İsrail`in Birliği demektir. Fakat daha Tek Dünya Devletlerini kuramadıkları için piramit bütün değildir. 12 katlı piramit ile göz kısmının arası şimdilik açıktır. Aşağıya doğru genişleyen piramit, yukarıdaki seçilmiş Elit azınlığın, alttaki sürü çoğunluğu idare ettiğinin ifadesidir. Her şeyi gören gözün üstündeki yazı: ANNUİT COEPTİS yani 'Başlanmışın Tamamlanması' demektir. Bu şifre ile de Tevrat`ta başlanan işin tamamlanması anlatılmaktadır. Bu da üç semavi dinin babası saydıkları 'İbrahim ve zürriyetine' sözde dünyayı miras olarak vermesi hikâyesidir. Efendilerin bu hedefini zaten anayasaları gibi olan 'Siyonist liderlerin Protokolleri' adlı kitabında, diğer yapmak istedikleriyle birlikte açıklamaktadır. Bu kitabın 98. sayfasında, bu tamamlanma şöyle anlatılır. 'Siyon yılanı dünyayı çevreleyerek yutmuştur. Yılanın başı ulusların kalplerine girecek ve onları çürütüp yok edecektir. Siyon` dan yani Kudüs`ten harekete başlayan yılan, zaferle zincirini tamamlayacak, sonra yine oraya dönecektir. Başladığı yere dönmeden önceki son hedef de İstanbul`dur...' Piramidin altında NOVİS ORDO SECLORUM yazar. Anlamı, Çağların Yeni Düzeni yani Yeni Dünya Düzeni yani Tek Dünya Devleti demektir. Bugün dünyada uygulanan düzen, yüzyıl önce doların üstüne şifrelenmiştir. Piramidin en altındaki rakamlar (MDCCLXXVI) 1776 tarihini gösterir. Bu tarih 'İlluminati'nin kuruluş tarihidir. İlluminati 'Aydınlanmışlar' anlamındadır ve Efendiler denilen süper zenginlerin yönettiği bir dünya komplosudur. (1772 yılında Vilhelm-Bader Kongresinde masonlar İlluminatlarla birleştiklerinden, bu tarih masonlar için de önemlidir) Bir doların sağ tarafındaki daire içinde üst kısımda, simetrik olarak birbirine geçmiş iki eşkenar üçgenden oluşan 6 köşeli Davut Yıldızı vardır (Süleyman mührü diyenler de vardır). Bu yıldızın içindeki 13 yıldız, 12 oğul ve babaları Yakup`u yani İsrail`i simgeler. (Hıristiyanlar da bunu kendilerine yontup, İsa ve 12 havarisi demektedirler). Tevrat`tan biliniyor ki, Yakup (haşa) Allah'la güreşmiş ve yenişememeleri üzerine adı İsrail olarak değiştirilmiştir. İsrail kelimesinin gizli anlamı: Allah'ın yenemediği demektir. Yahudi tasavvufuna yani Kabalasına göre, israil`in allahı Yakup`tur. İsa`nın 'Göklerdeki baba ile ben birim' demesi, öldürülmesine neden olmuştur. İsa`nın bu iddiası, Yahudilerce, Yakup`u tahtan indirme olarak algılanmıştır. Davut Yıldızının altındaki kartalın sol elindeki dalda aynı 13`lü simge görülmektedir. Kartalın ağzındaki E PLURIBUS UNUM yazısı da 'Birçokları arasında bir tane' demektir ki, Tevrat`ta kullanılan 'Seçilmişlik, allahoğlu' ayrıcalığının simgelenmesidir. Kartalın gövdesindeki 7 dikey çizgi, 'kutsal şamdanı' (7 kiliseyi: Efes, İzmir, Bergama, Tiyatira, Sardes ve Leodikya)simgeler. Bilindiği gibi Elit`in kendisine mal ettiği diğer ayrıcalıklar, kendilerinin 'Tanrıoğlu, üstün ve görevlendirilmiş' olduklarını sanmalarıdır. [/QUOTE]
Alıntı ekle…
İnsan doğrulaması
Cevapla
FORUM
Çiftçilik Genel
Tarım ve Hayvancılık Haberleri
Tohum Bankasının Türkiye'de kurulması, D–8 ülkelerinin çıkarına”
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Kabul
Daha fazla bilgi edin…
Üst
Alt