Ynt: çiftçilikte nasıl kazanırz.
Tarım politikası yok, olmayınca çiftçilerimiz kara kara düşünsün dursun, yada mümkün olan en kısa yoldan bu işi bırakması daha mantıklı görünüyor.
Bakın aşağıdaki yazıyı alıntıladım, AB de tarım politikası sayesinde neleri başardığını çok güzel anlatan bir yazı, demekki iyi bir tarım politikası olmadan olmaz.
cap, yani common agricultural policy. bugünkü adıyla avrupa birliği ' nin tarımsal üretimi artırmak, ve buna paralel olarak gerek tarımsal üretimde devamlılığı sağlamak gerekse tarım sektöründe çalışanlara gelir desteği sağlamak suretiyle refah seviyelerini yükseltmek ve şehirlere göç etmelerine engel olmak amacıyla oluşturduğu, çok ciddi, acayip korumacı, ve korkunç bütçeli bir politikasıdır. tarım ürünlerinde ortak pazar oluşturmak, piyasa ekonomisi uygulamak vb amaçlarla oluşturulmamıştır.
1950 ' li yıllar.. ab (o zamanki adıyla aet) tarımsal üretimi artırmak istemektedir. zira savaş sonrasında avrupa ülkelerinde insanlar açlıktan ölmeye başlamıştır. mesela hollanda abd ' nin gıda yardımı sayesinde bugün somali ' de yaşanana benzer bir açlık tehlikesinden kurtulmuştur. avrupa, tarımsal üretimin salt kapitalist bakış açısıyla, serbest piyasa mekanizmasıyla ele alınmaması gerektiğini anlamış ve topluluğu kuran roma anlaşmasında belirtilen tarım ürünlerinin üretimini açıkça desteklemeye başlamıştır. yani avrupa, tarım sektörünü basit piyasa mantığıyla ele almamış, korunması ve geliştirilmesi gereken stratejik bir sektör olarak kabul etmiştir.
aynı zamanda, verimliliği düşük olan tarım ürünlerinin dış ticaretini serbest bırakırsa, kendi üreticilerinin çok düşük dünya fiyatlarıyla rekabet edemeyeceğini, üretemeyeceğini, tarlalarını bırakıp şehirlere göç edeceğini, üretmeye devam edenlerin de karınlarını doyuramayacağını görmüş, ve tarım sektörünün çok önemli bir sosyal olgu olduğunu da kabul etmiştir.
bu sebeplerle, bütçesinin büyük bir kısmını tarımı desteklemek için ayırmıştır ve bu politikadan nerdeyse 50 yıldır hiç vazgeçmemiştir.
ab bu politikayı çeşitli vasıtalarla uygular. örneğin bazı tarım ürünlerinde eşik fiyat belirler. yani bir ürünün belli bir dönemde ab içine piyasa değerini belirler. üreticiler ' board ' denilen, bizdeki kooperatiflere benzer bir yapı aracılığıyla mallarını piyasaya sürer. ancak burada gerçekleşen fiyat, ab ' nin belirlediği eşik fiyatın altındaysa, aradaki fark destek olarak çiftiçilere ödenir.
tarım ürünlerinin uluslarası ticaretteki fiyatları, hemen her ülkenin sübvansiyon uygulamasından da kaynaklanan sebeplerle, çoğu kez iç piyasa fiyatlarının çok çok altındadır. ab, kendi üreticilerinin bu düşük fiyatlı ithal mallardan olumsuz etkilenmemesi için, bu ürünlere yıl içinde birkaç kez yeniden tespit edilmek üzere çok ciddi gümrük vergisi uygular.
bazı ürünlerde ise, üretici malını hiç satamasa bile (board ' un elinde kalsa bile), bizde bir zamanlar yapılan destekleme alımları gibi, ab çiftçiye ürettiği malın değerini doğrudan öder.
ab ülkelerinde tarım alanları çok ciddi şekilde korunur. tarım arazisi olarak belirlenmiş bir yere, ev, fabrika, otel vs yapamazsınız (ama türkiye ' de cargill gelip tarım arazisi üzerine fabrika konduruverir. recep tayyip erdoğan da cargill ' den desteğini esirgemez). hatta, miras hukukunu da buna göre düzenlemiştir. bir çiftçi öldüğünde tarlası varisleri tarafından bölünüp paylaşılamaz. bir bütün olarak korunur. bu da verimliliğin düşmesini engeller ve endüstriyel üretim yapacak ölçekte tarım arazisi olmasını sağlar.
yine ab, cap bütçesinden, tarımsal üretimde verimliliği artırmak için her türlü ar-ge girişimini destekler. bu sayede, örneğin güneş yüzü görmeyen irlanda buğday üretiminde verimlilik açısından türkiye ' nin çok çok ilerisindedir.
cap nedeniyle şu an ab ' nin elinde süt denizleri, tereyağı dağları bulunmaktadır. ihtiyaç fazlası olmasına rağmen bu ürünlerin üretimini desteklemeye devam etmektedir. çünkü konuya sadece ekonomik açıdan değil, stratejik ve sosyal boyutlarını dikkate alarak yaklaşmaktadır. ve cap sayesinde ab ülkelerinde gelir dağılımında dengenin sağlandığını, sosyal gelişime çok önemli katkılar sağladığını ve bir daha 2nci dünya savaşı yıllarında olduğu gibi bir açlık sorunuyla karşılaşmayacağını bilmektedir. artık tarımsal ürünlerde net ithalatçı konumunda değil, net ihracatçı konumundadır. o yüzden de destekten vazgeçmemektedir.
nitekim, benzer politikalar güden abd ile ab arsında tarım ürünleri alanında adeta bir savaş yaşanmaktadır. ikisi de ne gümrük duvarlarını indirmeye, ne de sübvansiyonları kaldırmaya yanaşmamaktadır. ama ellerindeki stokları da bir şekilde eritmek istemektedir.
dünya ticaret örgütü çerçevesinde imzalanan anlaşmalara göre, sanayi ürünlerinde sübvansiyonlar yasaklanmıştır. ama tarım sektörü bunun dışında tutulmuştur. böylece abd ve ab ' nin uyguladığı sübvansiyonlar meşruiyetini korumaktadır. ama bir başka anlaşmaya göre, gelişmekte olan ülkelerin tarım ürünleri ihtiyacının belirli bir kısmını ithalata açma zorunluluğu getirilmiştir. buna göre, mesela tarım üretiminde kendi kendine yeterli hale gelebilmek için yıllardır çabalayan hindistan gibi ülkeler her yıl ciddi boyutta buğday ithal etmek zorunda kalacak. peki kimden? abd ve ab ' den tabii ki...
işte ab ' nin ortak tarım politikası böyle birşeydir. serbest ticaretle uzaktan yakından alakası yoktur. ama ab bu politikasına çok şey borçludur.
BİZİMDE ÇOK ŞEY BORÇLU OLACAĞIMIZ BİR TARIM POLİTKAMIZ OLMASI DİLEĞİ İLE (keşke, ama hiç umut yok) DARISI BİZİM BAŞIMIZA DİYELİM.