soy kütügünüz veya soy agacınızı biliyormusunuz.

Ynt: soy kütügünüz veya soy agacınızı biliyormusunuz.

babamın dedesi Aydın ' dan gelip buraya yerleşmişler yörüğüz
annemin babası adana kozan tarafından gelmiş avşar yörüğü
annenim anne tarafı istanbuldan gelmiş onlarda muhacir ama aslen konya ' dan gitmişler balkanlara.
 
Ynt: soy kütügünüz veya soy agacınızı biliyormusunuz.

BÖLGEMİZDE YAPILAN AKEDEMİK BİR ÇALIŞMADIR...
Ç İ V R İ L V E Y Ö R E S İ N D E
Y Ö R Ü K K Ü L T Ü R Ü
Şükrü Tekin KAPTAN
Araştırmacı-yazar
Muratdede Mh.357.Sokak, Güvenç İş hanı K.7 No.154
Tel : 0.258.263 83 73, O.542. 622 16 76 –Denizli,

Adlarına “Yörük-Türkmen” de denilen atalarımız Orta Asya’dan; kuraklık, Sığınacak yeni bir yurt, yaylak ve kışlak edinme geleneğini sürdürme, nüfus dengesinin sağlanması, askeri yapılanma, İslâmiyet’i yayma idealleri, savaş ve fetih yoluyla genişleme, otlak darlığı ve nihayet Kıpçak ve Moğol saldırıları gibi nedenlerle, Azerbaycan, Irak, İran ve Suriye üzerinden Anadolu’ya kalabalık gruplar halinde göç etmişler ve bu Yörüklerden bazı boy, oymak ve obalar X111. Asır sonlarına kadar Çivril bölgesine yerleştirilmişler veya iskân edilmişlerdir.
Bu göçler Selçuklularla - Gazneliler arasında 23.Mayıs.1040 tarihinde yapılan Dandanakan savaşı ile 26.Ağustos.1071 tarihinde Selçuklular ile Bizanslılar arasında Malazgirt muharebesi ve nihayet 17.Eylül.1176 tarihinde Çivril yakınlarında Selçuklularla-Bizanslılar arasında yapılmış olan Miryakefalon savaşından sonra daha da yoğunluk kazanmıştır.
Anadolu’ya geldiklerinde tamamen Müslümanlığı kabul etmiş bulunan ve beraberlerinde Orta Asya kültürleri ile manevi varlıklarını da getirmiş olan, Anadolu’da ve Rumeli’de göçebe hayatı yaşayan Türk oymak, boy ve obalarına verilen bir isim olan “Yörük” sözlük manasında “Yürümek” fiilinden türeyip “Yürüyen, sefere koşan çadır halkı” manası ile birlikte, daha sonraki dönemlerde “Bir yerde durmayıp, devamlı yer değiştiren, göçebe halk” anlamına da genel ad olmuştur.
Mal varlıkları göçtükleri devrede: Koyun, Keçi, at sürüleri ile develerden oluşan, Anadolu’ya göç sırasında Moğol saldırı ve yağmaları ile mal ve canlarından büyük kayıplar vermelerine rağmen Anadolu’da Yörük birliğinin sağlanmasında, ve daha sonraki yıllarda Anadolu Beyliklerinin teşekkülünde de etkili olmuşlardır.
X1V. Asrın sonlarına doğru Anadolu’nun hemen hemen her yöresine yayılmış olan söz konusu Türk boyleri (Yörük, Türkmen, Tatar) başlangıçta “Türkmen” daha sonraları da “Yörük” adını alanlarından bir kısmı bazen beylerinin, bazen de yerleştikleri bölge ve kentlerin adları ile anılmaya başlamışlardır.
Yörükler Anadolu’da genellikle Orta, Güney ve Batı Anadolu’da yoğun olarak yaşamaktadırlar. Büyük topluluklar halinde yaşayan bu oba ve oymak halkları aralarında çeşitli kollara ayrılmışlar ve zaman içinde şüphesiz ki dağılanları da olmuştur.
Yurdumuzun olduğu gibi, Denizli’nin de suyu, güneşi, yaylası ile doğal güzellikleri Yörükler için rağbet edilen zenginlikler arasındadır. Bu güzelliklere bir güzellik de katan koyunu, kuzusu, keçisi, sığırı, devesi ve kültürleri ile şüphesiz ki Yörüklerimiz olmuştur. İşte konumuzu teşkil eden “Çivril ve yöresinde Yörük kültürü”nü mahallen araştırmak ve incelemek üzere Sayın Çivril Kaymakamlığı’nın değerli destek ve yardımları ile Çivril ilçesine bağlı 58 köy ve kasaba ile ilçe hudutları içinde bulunan Akdağ ve Bulkaz dağlarının yaylalarında mahallen ve daha çok canlı kaynak araştırması yaparak konumuz kapsamındaki kültür ürünlerimizi görüp, 22 günlük çalışma süresi içinde tanıma fırsatını elde etmiş oldum.
Kültürümüzün gerçek sahipleri olan, kışlakları, yaylakları, güzleleri ile belirli geliş-dönüş yolları içinde belirlenen bir düzende yaşayan söz konusu Yörüklerimizin suları ile yoğruldukları Akdağ’ın (Başalan, Eğerlik, Kabaçam, Kara çukur, Kartal Çimeği, Kıraç, Kızlar Oluğu, Kirezli, Kocayayla) ve Bulkaz dağının (Belkuyu, Gökbel) yaylasındaki çeşmeleri (Akça oluk, Ali Ağa, Arpa çukuru, Aşağı, Belkuyu, Bölük oğlu, Çal pınarı, Çamlı (Gökçe oluk), Erikli, Gökbel, Kuzoluk, Manasır, Satık Harım, Üç-Beş oluklu,Yunus oluğu), kuyuları (Belkuyu, Koca, Kör, Zeynep) gölgesinde esen rüzgârların hışıltılarını dinledikleri söğüt ve kavak ağaçlarını görüp, duygulanmamak mümkün değil. Elbette ki süre gelen yaşamımızın dünkü temsilcileri, yerleşme düzenine geçmekle hayat sürecinde belirli unsurları zaman içinde yitirmişler, kaybetmekle de kalmayarak, geçmişlerini 'Biz Yörük değil, Türküz' demek suretiyle küçümsemişlerdir. Hatta 'Şehirli-Köylü' veya “Dağ köylü-Ova köylü' deyimlerinin türemesine adeta yardımcı olmuşlardır.
Araştırmalarımızı sürdürdüğümüz dönem içinde ve halen Çivril ilçesinde konumuza esas aldığımız ve daha ziyade 1695, 1712, 1716, 1741, 1842, 1860 yıllarında çoğunluğu Danişmetli ve Boz-Ulus topluluğundan olan Oymak ve cemaatlerin Çivril bölge ve çevresine iskân edilmeleriyle yoğunluk kazanan, 27 Oba, Oymak, boy ve Boy’u tanıma fırsatını bulmuş oldum. Amacım tarihe bir işaret taşı dikebilmek olduğuna göre; Tanımları, Tarihçeleri, Dinsel inançları, Kültürel değerleri, yer adları ve hatta bazı mensupları ile birlikte tatminkâr bir birikimle, geniş açılımla ve uzun bir dokümanla karşınıza çıkma hoşgörünüze sığınarak saygı ve sevgilerimi sunarım.
Belirli başlıklar altında araştırıp, incelemeyi geleceğimize ışık tutmak, Çivril ilçesinin sosyal-kültürel ve folklorik yapısına katkıda bulunmak gayesiyle, alfabetik sıra dahilinde Çivril bölgesinde yerleşik 3 Boy, 4 boy, 3 Oymak ve 6 Oba hakkında gerekli tanıtım ve kültürel değerleri aşağıdaki kısımlarda etraflıca açıklanmıştır.

ABDAL/ABDALLI/ ABDALOĞLU/ ABDALLAR :
Tanımı :
Çoğunlukla yerleşik, kısmen göçebe bir halde yaşayan kabilelerden birisidir. (1) Arapça da 1X.Y.Yıldan bu yana bir tasavvuf terimi olarak kullanılan “Abdal”;”Derviş ve Şahit” manalarına gelen “Bedil” kelimesindendir. Arapça’da Bedil’in çoğulu olan Farsça ve Türkçe’de tekil olarak, önce “Derviş” manasına, sonra Kalenderiye zümresine mensup “Serseri derviş” manasına kullanılmıştır. Ayrıca Türk Derleme Sözlüğünde, Anadolu’da: Abdal, Aptal =Çingene, davul-Zurna çalan, serseri, avare, tembel beceriksiz, deli, itibarsız, kul, köle, tamahkâr, aç gözlü, yaşlı adam (2) manalarına da kullanıldığı kayıtlıdır.
Türkmen geleneğine göre, Kay’ın oğlu ve selefi Esen’den gelen 12 boydan birincisi Abdal’dır. (3) Damgası Ay olan Abdallar Bir boy (4) dirler. 24 Oğuz boyundan Çavundur boyuna bağlı bulunan Abdallar’ın Çepni boyları ile Tahtacı Oymağı içinde de “Abdal” oba ve cemaatlerine rastlanılmaktadır.
Tarihçe :
M.S.V. ve V1.Y.Yıllarda, Orta Asya tarihinde önemli bir rol oynayan Türk asıllı Eftalitler veya Akhunlar da “Abdal” adını taşırlar. 495-525 yıllarında Pencap sahasını işgal eden Eftalitler büyük bir İmparatorluk kurdularsa da 563-567 yıllarında, Sasaniler’in müttefiki olan GökTürkler tarafından dağıtıldılar. Afganistan’da Afganlaşan “Abdaliler” ile, İran, Türkistan ve Anadolu’da rastlanan göçebe veya yerleşik abdalların bu dağılmış Eftalitlerin veya Akhunların kalıntıları olması kuvvetli ihtimaller (3) arasındadır. Bunlar çoğu zaman, göçebe oldukları için, başka kökten gelen ve tesadüfen aynı adı taşıyan serseri dervişlerle, hatta çingenelerle karıştırılmışlardır.
Safevi ' ler devrinde İran’da bulunan önemli Türk oymaklarından birinin adı olan bu oymağa “Şamlı” kabilesi arasında da rastlanılır. Türkmenistan’da Hazar ötesinde Türkmen kabileleri arasında bile Abdal isimli bir kabile mevcuttur. Güney, batı ve Orta Anadolu dağılış bölgeleri arasında bulunan Abdallar’ın bununla birlikte Antalya yöresi en yoğun oldukları bölgelerden birisidir. (1) Sayıları tüm Türkiye’de 40-50 000 dolaylarındadır. Soy olarak Türkmen’dirler. Halk bunları elek, sepet yapmaları ve göçebe olmaları bakımından “Çingene” adı ile tanımaktadırlar. Bu nedenle Abdallar’a güney Anadolu’da “Çingene”, Doğu ve kuzey Anadolu bölgesinde “Elekçi” Konya dolaylarında “Carcar” (1) adı verilmektedir. Abdallar kendilerini Kara Yağmur’un reisliği altındaki “Horasan Erenleri”, Güney ve Doğu Abdalları ise Oğuzlardan “Beydili” boyu ile beraber Anadolu’ya geldiklerini ifade ederler.
Kayseri ve K. Maraş dolaylarında “Abdal Beğ” adlı bir obaları (5) da bulunan ve Çivril bölgesinde 1875 yılından bu yana yaşadıkları bilinen Abdallar, artık zamanımızda tamamen yerleşik düzene geçmişlerdir. Bir kısmı Kırkağaç ilçesinden 1843 yılında Denizli bölgesine gelip Kaklık yakınlarındaki Dereköy’e, daha sonra da 1940 yılında Kocabaş kasabasına meslekleri gereği yerleşmişlerdir.
Etkinlikleri :
Kaygusuz Abdal gibi “Abdal” lâkabını taşıyan bir çok değerli şairler yetiştiren topluluğun, güzide Türk Halk Müziği sanatçılarından Neşet Ertaş’ın da (6,7) bu cemaat mensubu bulunduğu belirtilir.
Obaları :
Abdallar bir çok oymak ve obalara ayrılmaktadırlar. Bunlar : Şöylece (8) sıralanabilir.
1.Fakçılar : boye av avlayan abdallardır.
2.Tencili Abdalı : Cambazlık, kuyumculuk, üfürükçülük yaparak geçinen abdallardır.
3.Beydili Abdalı : Türkmenlere yamak ve yardımcı olan Abdallardır.
4.Gurbet veya Cesis Abdalı : Sepetçi Abdallardır. (Geceleri lâmba yakmazlar, yazın çadırda yatmazlar.)
5.Karaduman Abdalları : Mısır’dan İbrahim Paşanın iskân için gönderdiği müzik ve raks heyetinin kalıntılarıdır.
Bulundukları Yerler :
(1,4,6,7,9,10,11,12,13,14)Yurdumuz dışında; Bulgaristan (Tatar pazarı), Suriye (Rakka), Romanya, Yunanistan da, Türkiye’de; Adana, Afyon (Gazlı göl, Uyanık, Sahip Ata köyleri), Akhisar, Akşehir, Ankara, Antalya (Zeytin köyü), Aşkale, Aydın (Merkez ilçe, Ilıca başı mahallesinde, Kocagül, Acarlar,Yeniköy köyleri), Ayvansaray, Balıkesir, Beyşehir, Biga, Bozdoğan, Bulanık, Büyük Çekmece, Çatalca, Çay (Uyanık köyü), Çivril, Çorlu, Çorum, Denizli, Dinar, Edirne, Erciş, Erzurum, Finike (Tunuslu köyü), G.Antep, Gemerek, Germencik, Gerze, Gölbaşı, Hayrabolu, Isparta (Gölbaşı, Göktaş köyleri), İçel, İncirliova, İpsala, İstanbul, K. Maraş, Kaman, Kangal, Karaman, Kasımpaşa, Kastamonu, Kayseri, Keşan, Kırkağaç, Kırklareli, Kırşehir, Konya, Konya, Köyceğiz, Kütahya, Lüleburgaz, Malkara, Manavgat, Manisa, Milas (Selimiye kasabası), Muş, Nazilli, Niksar, Ortaca, Osmaniye, Pınarhisar, Sandıklı, Serik, Seydişehir, Silifke, Silivri, Simav, Sinop, Sivas, Söke, Sultandağı, Sulu kule, Şarkışla, Tarsus, Taşköprü, Tekirdağ, Tokat, Uluborlu, Uşak (Merkez ilçe), Uzunköprü, Üsküdar, Van, Vize, Yeni bahçe, Yozgat, il ve ilçelerinde yaşamaktadırlar.
Denizli’deki Yerleşimleri :
(6,7,11,12,13,14) Denizli (Merkez ilçe Sevindik, Çamlık mahallelerinde (200 hane), Karakova (100 Hane), Güzelköy köylerinde), Çivril (Merkez ilçe (20 Hane), Işıklı kasabasında (150 Hane), Honaz (Kocabaş (200 Hane) kasabasında), Sarayköy (Merkez ilçe, Uyanık (215 Hane), Ada köylerinde) olarak yerleşik düzende yaşamaktadırlar.
Dinsel İnançları :
Genellikle Alevi olup, Mezhep itibariyle “Alevi-Câferi Sadık” (Ca’fer Es Sâdık H.80 (M.699-H.148/M.765) Mezhebindendirler. (7,14,15) Abdallar ile köy Bektaşileri, Çepniler ve Tahtacıların “Ayin-i Cem” leri hep birdir. Cem ayinleri ekseriyetle uzun kış geceleri ve bilhassa Zemherinin yirmi yedinci gecesi seçilir. (1) X1V.Asırda Anadolu’da sayıları artan ve tarihi kaynaklarda “Abdalan-ı Rum” (Anadolu Abdalları) diye anılan zümre, Sünni akidenin dışında, Alevilere yakın bir hüviyet taşırlar.
Abdallar, Sofiyan erkânının adap ve şartlarından bahseden “Risale-i Şeyh Safiyüddin Erdebili” adlı yazma bir kitaptan başka “Menakib-i Evliya” denilen ve Erenler, Evliyalar hakkındaki bir çok mecmuaları kutsal tutarlar. Bunlardan “Hatayi-Şah İsmail, Abdal Musa ve Kaygusuz Abdal” tarafından söylenmiş Nefeslere, menkıbelere fazla yer verilerek iştiyakla söylenir.
Bazıları Sünni/Hanefi mezhebinde olduklarını da (6) ifade etmektedirler.
Kültürel Değerler :
1)Fizyonomileri :
Erkekler :Çoğunlukla esmer yuvarlak yüzlü, buğday benizli olanları az, kavruk ve tıknaz vücutlu, kestane renginde ve azı siyah, kıvırcık saçlı, ortanın üzerinde 1.65- 1.70 Cm. boylarında, 80-90 Kg. ağırlıkta, ayak numaraları genelde 40-42 yi geçmez, göz renkleri elâ ve kahverengi olup mavi göze çok ender rastlanır, kulaklar dik olmayıp yüze gömük, elmacık kemikleri hafif çıkıntılı, kısa boyunlu, gömük çene, yayvan burun, açık alın,Yörük kafalı, geniş yüzlü, gövde ile vücut yapısı uyumludur.
Kadınlar :Kadınlar saçlarını çoğunlukla topuğa ve az da bele kadar uzatarak 6-10 arasında örgü yaparlar. Gözleri koyu kahverengi, buğday tenli, boyları 1.60-1.65 civarında, saçları siyah, baş, el ve ayaklarına kına yakarlar. Eşlerine ve aile ocaklarına itaat, sadakat ve sevecenlikle bağlıdırlar.
2)Sosyal yaşam :
Göçebe Türklere has Şaman geleneklerini devam ettiren Abdalların, İslâmlaştıktan sonra Arap ve Fars menşeli Kalenderiye Abdallarının örf ve adetlerini benimsemiş veya aksine, Kalenderilerin Türk menşeli Abdalların yaşayış tarzlarından bazı unsurlar almış olmaları mümkündür. Göçebe Abdallar, yılın muayyen mevsimlerinde değişik yerleri dolaşarak köy ve kent kıyılarında geçici olarak otururlar. Küfürbaz insanlardırlar.
Abdallar Sünni köylüler ile karışmazlar. Sakindirler. Birbirlerinden kız alıp vermezler. Yaşayışları diğer Tahtacı, Çepni Alevilerinden daha harabatidirler. Bir çok kızları köy ağalarının evlerinde hizmetçilik yaparlar veya kapatma gibi yaşarlar. Kadınlarında örtünme yoktur. Erkeklerden kaçmazlar ve tutmak, Çrşı açıktırlar. (1) Afşar kadınlarının giyimlerine göre giyinmişlerdir.
Görücü usulünde (Kaçarak evlenme daha fazladır) kurulan aile birliğinde tek evlilik esası cari olup, aynı çatı altında (Hatta birden fazla aile) oturulan, aynı çanaktan yenilip içilebilen ve erkek hâkimiyetine dayanan ataerkil bir aile tipi uygulanmaktadır. Aile ocağı; kesin kurallarla, sevgi, güven, itimat ve sadakat üzerine kurulmuş olup, önemli bir sebep görülmediği taktirde aile birliği boşanma ile sonuçlanmaz. Eşleriyle beraber çalışma ve müşterek hayat gereklerine kendilerini angaje etmiş bir toplum olan Abdallar, haksızlık ve adaletsizliklere karşı tahammülsüzdürler.
Aslında sakin duruşlu, güler yüzlü, neşeli ve şen, hoş sohbet, ağır başlı, kanun ve nizamlara saygılı ve bağlı bir toplum olduklarını her halükârda belirtmektedirler.
3)Adet ve gelenekler :
Başlık-Ağırlık alma adetleri bulunmayan Abdal toplumunda bazı adet ve gelenekler şöylece sıralanabilmektedir.(6,7,11,12,13,14)
-Çocuklar doğumundan kısa bir süre geçtikten sonra tuzlama yapılır.
-Düğünlerde kına gecesi günü, damadın avuç içine kına yakılır.
-Muharrem ayında 12 gün oruç tutulur. Bu orucu tutanlardan bir kısmı sadece su içmez, yemek yer, diğer bir kısmı ise hiçbir şey yiyip içmez. Oruç: 24 saat sürelidir. Sahura kalkılmayıp, akşamdan “Ya Allah, ya Muhammet, Ya Ali” denilerek oruca niyet edilir. Oruçlu iken; tıraş olunmaz, et, yumurta, yoğurt gibi hayvansal gıdalar yenilmez, eşlerle yatılmaz, su içilmez (Su yerine genelde kahve içilir.),
-Normal şartlar altında tüm çocukların sünnet edilme adetleri sürdürülmektedir.
1)Düğün Unu :
Düğün sahibinin değirmene hediye olarak gönderdiği undur. Bu un değirmene girer girmez, değirmenin üstüne bir bayrak asılır ve düğüne katılacak köylünün unu bedava öğütülür, buna “Düğün unu” (8) denir.
2)Kına davarı :
Kıza gönderilen kurbanın adına “Kına davarı” adı verilir. (8) Düğün sahibine hediye olarak gelen davarların ismine de “Kırgım davarı” denir.
3.Kına gecesi :
Gelin alınmazdan bir gün önceki Cumartesi gecesi kız evinde yapılan eğlencedir. Bu eğlenceye oğlan evi saat:19.30-20.00 saatleri dolayında tüm davetlileriyle beraber davul-zurna eşliğinde, yanlarına yakılacak kına ile birlikte giderler. Saat 12.00 ye kadar kız evinde çeşitli halk oyunları oynanarak eğlenilir. Genelde roman havaları revaçtadır. Eğlencenin sonlarına doğru kadınlar meydanda toplanarak gelin kıza ve arkadaşlarına kına yakılır. Daha sonra oğlan evine dönüş yapılır.
Bir süre sonra oğlan evinde çalgılı eğlenceler sürerken, kız evinden oğlan evine “Baskın” adı verilen 5-10 kızlı erkekli gençler gelin kızı damat evine ziyarete getirirler. Oğlan evi bu ziyaretçilere içki, tavuk, çerez gibi yiyecek ve hediyeler ikram (7) eder.
4)Dil-Lisan :
Toplumda eğitim ve öğretim yüzdesi %90 civarında olup, Polis, Bankacı, Öğretmen, Avukat gibi bir çok kamu görevlilerinin bulunduğu, Abdallar’ın dilleri (1,7) Türkçe’dir. Seçilmiş bazı kelimeler aşağıda verilmiştir.
Elma :Alma, Az :Accık, Ağabey :Abey, Gaga, Ağam,
Nine :Ebe, Anahtar :Anaktar,Kilit, Baba :Boba,
Abla :Aba, Bacı, Arkadaş :Arkıdeş, Akşam :A’şam,
Banka :Banga, Buğday :Buydey, Merdiven :Merdimen,
Sıkıntı :Bungunluk, Koca-Erkek :Len, Herif, Kadın-Eş :Hanım,
Bakraç :Helke, Bakır, Ayakkabı :Babıç, Patlıcan :Badılcan,
Fakir :Fukara, Garip,Cemaat :Cemat, Çanta :Çente,
Çaput :Bez, Kaşık :Gaşık, Değirmen :Deyman,
Misafir :Musafir Yemek :Aş, Yatak :Döşşek,
Teyze :De’ze, Fotoğraf :Fotıraf, Resim,Zayıf :Kuru,Cılız,
Komşu :Gonşu, Erzak :Azık, Tahta :Ta’ta,
Lâstik :Rastik, Elbise :Dakım, Tabak :Çanak,
Fare :Sıçan, Keme, Sağlam :Sa’lam, Şimdi :Hindi,
Doktor :Dokdur, Bardak :Gupa, Tas, Küçük :Ufak,
Otomobil :Tomafil, Pençere :Cam, Öksürük :Ö’sürük,
Hapis :Mapuz, dam, Tuvalet :Helâ, Balkon :Hayat,
Erkek :Herif, Bu gün :Böyün, Büyük :Böyük,
Kardeş :Birader, Donmak :Buymak, Dükkan :Bakkal,
Sandalye :Oturak, Döşemek :Yazmak, Leğen :İleğen,
Konuşmak :Sohbet, Makas :Sındı, Taksi :Araba,
Üflemek :Üfürmek, Rüya :Düş,
5)Mutfak Kültürü :
Abdal mutfaklarında çoğunlukla yer ateşinde imal edilen başlıca ürünler :Baklava, Balık, Bulgur pilavı, Bülbül yuvası, Çeşitli çorbalar (Tarhana, Mercimek, Pirinç, Şehriye, Un), Çevirme, Güveç, Kemal paşa, Keşkek, Közleme, Kuru fasulye, Pirzola, Saç kavurma, Saraylı, Sütlaç, Şiş, Yahni, olarak sayılabilir.
1.Tarhana çorbası :Kışlık olarak hazırlanan dövülmüş tarhana, ısıtılan su içine yağı, tuzu, acı biberi, sarımsak, az da olsa nohut, mercimek veya kuru fasulye ilave edilerek pişirilir. Sonra üzerine karabiber ekilerek sıcak halde (6) servis yapılır.
6)Atasözleri ve Deyimler :
-Abdaldan paşa, tahtadan maşa olmaz,
-Abdal ile dövüşmeyince kasnak başa geçmez,
-Abdalın sazı, Ak anamın (Nine-yenge) sözü,
-Abdalın dağarcığından ne çıkar,
-Abdalın bir ekmeği var, ha karnında, ha koynunda,
-Abdalın korkağı, taşın büyüğüne sarılır,
-Abdala da sıtıra (sevimlilik) gerek,
-Abdal Horasan’ı geçti, sen Tarikat arıyorsun,
-Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz,
-Abdalın karnı doyunca, gözü yolda olur.
-Asil azmaz, bal kokmaz, kokarsa ayran kokar, cinsi ottan (1,6,11,12,13) gelir.
7)Özel gün ve eğlenceler :
Düğün, bayram, nişan, asker uğurlamaları Vs. gibi özel gün ve eğlencelerde Abdallar, klarnet, davul, zurna, saz, cümbüş, tef gibi (6) müzik aletlerinin çalındığı coşkulu günlerinde, çeşitli zeybekler (Tavas, Kerim oğlu), Köroğlu, Sepetçi oğlu, Roman havaları, Horon-Halay, Teke zortlatması, Semah gibi halk oyunlarını kadın ve erkekler beraberce ve karışık olarak oynamaktadırlar. Ayrıca Deve ve Arap oyunu, Köçekçe, Eşek, kız kaçırma, Mahkeme-Kadı gibi köy seyirlik oyunları da en güzel şekilde icra edilmektedir.
8)Halk Hekimliği :
a)İnsan sağlığı :
1.Çıban :Sabun rendelenerek, şekerle karıştırılıp yara üzerine bir bezle (6) sarılır. Ayrıca Kocabaş kasabasının altında Demir köprü civarında bulunan “Çıban pınarı”nın suyunda 1-2 defa banyo yapmak da şifa (14) vericidir.
2.Kabızlık :Bir fincan zeytin yağı veya çiçek yağı (11) içilir.
b)Hayvan sağlığı :
9)Batıl İnançlar :
(6,7,11,12,13,14)-Akşam ezanından sonra evden isteyenlere soğan, sarımsak, biber gibi acı şeyler verilmez ve evden bu maddeler dışarı çıkarılmaz.
-Ava giderken karşılaşılan kişi “Rast gele” demez ise o gün avın olmayacağına inanılarak geri dönülür.
-Baykuşun ötmesi, inançlarına göre “Hayra at” dediği için, hayra yorumlanır. Ayrıca acı haber getirdiğine inanılarak kovalanır.
-Çocuk yürümeye başladığında sürekli olarak düşerse, “Köstek kırma” adeti uygulanır. Bu bisküvi, tatlı, rakı, tavuk, sigara gibi maddeler gençlere verilerek aralarında yarışma yaptırılması işlemidir.
-Cuma günleri, Cuma namazı vakti geçinceye kadar, yaş ağaç kesilmez, her hangi bir işe gidilmez.
-İki komşu arasından kara kedinin geçmesi, iyiliğe yorumlanmaz,
-Süpürge evden dışarı verilmez ve çıkarılmaz,
-Tilkinin yolda görülmesi hayra alâmet sayılmaz,
-Yolda giderken bir yılanın görülmesi nasibin bol, işin düzenli ve uyumlu geçeceğine yorum yapılır,
-Yolda yürürken kaplumbağa görüldüğünde “Benim adım Fatma, bana siğil atma” denir.
-Yolda yürürken tavşanın yolu kesip geçmesi iyilik geleceğine işaret sayılır.
10)Maniler :
“Ankara’dan gelir kartal, “Mendil aldım, dürüden,
Kanatları yeri yırtar, Gurbet seni çürüden,
Süleyman Adlı’m, güvenme kendine, Gurbanlık koyun gibi,
Cemali Kantar, seni yırtar atar.”(11)Ayırdılar seni sürüden” (6)
11)Ninniler :
“Anneni çapaya yolladım,
Babanı çayıra yolladım,
Nenni bebeğim nenni'(12)
12)Fıkralar :
İki Abdal bir düğüne çalgı çalmaya gitmiş. Düğün sona erdiğinde hava kış, soğuk ve don olmuş. Bütün ısrarlara rağmen evlerine gitmek isteyen Abdallar’a havanın müsait olmadığı anlatıldı ise de yola devam etmekte bir mahsur görmeyen iki arkadaş bir müddet sonra ormanda tipiye yakalanmışlar. Görmüşler ki hava şartları yolda yürümeye uygun değil. Hemen arkadaşının aklına bir fikir gelmiş. Biri çalıp biri oynamak. Böylece yerlerinde ısınmış olacaklardı.
Biri bir çama, diğeri öteki çama dayanan Abdalın birisi zurnayı çalarken öbürü oynamaya başlamış. Bir süre sonra Zurna çalanın zurna delikleri üzerinde elleri olduğu halde donup kalmış. Diğeri de çama dayanmış duruyor. Ertesi gün oduna giden köylülerden birisi zurna çalarken ayakta donup kalan Abdalları görünce, zurnayı gümüş zannederek:
-Ulan arkadaş, sen bir garip çingenesin, ne arar ağzında gümüş zurna (7) demiş.
13)Şahıs isimleri :
Abdallar da Erkek doğan çocuklara :Abdurrahman, Abuzer, Ahmet, Ali, Arif, Azar, Bekir,Cafer, Cemal, Cemali, Dede, Durmuş, Gülbey, Hasan, Hasan Hüseyin, Hüdaverdi, Hüseyin, İsmail, İzzet, Kâmil, Kâzım, Mehmet, Kemal, Mehmet, Muhammet, Muharrem, Murat, Ramazan, Reşit, Safi, Salih, Sefer, Servet, Seyit Ali, Sezai, Sezgin, Sülo, Veli,Veysel, Kız doğan çocuklara da:Aliye, Ayşe, Fatma, Döne, Döndü, Dudu, Elif, Fadime, Güli, Hacer, Hanım Dudu, Hatice, Elif, Ismahan, Keziban, Sedef, Sultan, Vahide, Zeynep, gibi atadan ve dededen intikalen verile gelen (Osman, Bekir, Ömer, Ebubekir haricinde) isimler verilmektedir.
Sanat ve Meslek Hayatı :
Abdallar çeşitli sanat ve meslekler icra ederler. (1) Bilhassa erkeklerden bir kısmı davul-zurna (Çalgıcılık-Müziki şinaslık) çalar. Köçeklik, elekçilik, Sepetçilik yapmalarına karşılık bazılarının köylülerin saban, tırpan, orak, bel, nal gibi ziraat aletlerini imal ederek demircilik ve Nalbantlık yapanları da mevcuttur. Çiftçilikle iştigal edenleri çok azdır. Tarım işçiliği ile geçinenleri de bulunan Abdallar’ın bir kısmının sünnetçilik, kasaba ve köylerde dilencilik, gizli olarak da üfürükçülük, baş ağrısı, karın ağrısı, deri hastalıkları için halk hekimliği yaparak geçimlerini yaptıkları başlıca meslekleri (1) arasındadır. Ayrıca kulunç kırmak, kan almak da becerileri ve geçim kaynakları arasındadır.
Güney Anadolu’daki Abdallardan bir kısmı ki Tencili Abdalları, Kuyumculuk ve Cambazlık ile Kazancı Abdalları bakır kap-kacak yaparak, at cambazlığı (Hayvan tacirliği) ile geçimlerini temin ederler. Çok çalışkandırlar. Çocuklarını bir torba içinde veya iple bağlı olarak sırtlarında taşırlar.
Bazı Mensupları :
Ali Adlı, Ali Dilbaz, Cemal Şeşen, Fevzi Dönmez, Feyzullah Bilge, Garip Hüseyin, Haydar Alakuş, Haydar Arslan, Kemal Rehber, Mehmet Bilge, Mehmet Rehber, Nurullah Demir, Sefer Adıkatı, Servet Adlı, Sezai Şan, Süleyman Budak, Şeytan Ahmet, Veli Dilbaz, Veli Turan,
Yer adları :
Abdallar’la ilgili yer adları tespit edilebildiği ölçüde aşağıdaki (9,10) tabloda verilmiştir.
Yer adı : Nevi : İli : İlçesi : Eski adı :
Abdalata Köy Çorum Merkez -
Abdalbayezit “ Muş Bulanık -
Abdalcık “ Erzurum Aşkale -
Abdalhasan “ Kastamonu Taşköprü -
Abdalkolu “ Tokat Niksar -
Abdallı “ Sivas Şarkışla -
Abdalmezrası “ Van Erciş -
Abdaloğlu “ Sinop Gerze -
“ “ Sivas Kangal -
BARAK/ BARAKLI/ BARAKLAR :
Tanımı :
Bazı XV.Y. Yıl kaynaklarında Bayat boyuna bağlı olan Dulkadirli’lerin Cerîd oymağı içerisinde, bir oba olarak yer aldığı (16,26) belirtilen Baraklar bir boy olarak (4) bilinmektedir. Karalar boyi içinde de bir cemaatı bulunan olan Baraklar; “Barak, Baraklı, Baraklu, Baraklar” şeklinde de tanınmaktadırlar.
Tarihçe :
Güneydoğu Anadolu bölgesinde, Gaziantep, Kilis ve Nizip’in güneyi ile Suriye’nin bu yörelere yakın bazı sınır köylerinde yaşayan ve eski bir Türkmen boyi olan Baraklar, (3,26) 1520-1566 yılları arasında 1.Kanuni Sultan Süleyman dönemine ait tahrir defterlerinde Halep Türkmenleri arasında yaşadılar. Kendilerinin Horasan’dan gelmiş olduklarını kabul etmelerine karşın yapılan bazı yerel araştırmalarda bu (26) boyin Beydili boyi içerisinde yer aldığına ilişkin bilgilerde bulunmaktadır.
Zamanımızda toprağa sıkı sıkıya bağlı bulunan ve Sınırları doğuda Fırat nehrine kadar uzanan Barak’ların Horasan’dan Anadolu’ya gelişlerini ve orada yaşarlarken karşılaştıkları olayları hikâye eden, destan ve Türkülerle süslenmiş ilginç sözlü tarihleri de bulunmaktadır. (26) Bu kayıtlara göre Firuz Beyin önderliğinde Anadolu’ya gelen Baraklar, önce Yozgat yöresinde yurt tutmuşlar, daha sonra devletle araları açılınca Ş. Urfa yakınlarındaki “Colab” adıyla anılan yöreye göç etmişlerdir. Bu durumda Firuz Bey oymağın yarısını alarak Horasan’a geri dönünce, geride kalan Baraklar da Anadolu’nun muhtelif yörelerine dağılarak diğer Türk boyları arasında eridiler. 1688 yılında Bayındırlar ve diğer oymaklarla beraber Sivas bölgesinde, ekinleri yedirdikleri, evleri yaktıkları nedeniyle 1691 yılında Rakka’da iskânlarına karar verilen (5) Baraklar’dan ancak yoğun olarak yaşadıkları G.Antep yöresindeki yaşayanları asıl ve asaletlerini koruyarak adet ve geleneklerini muhafaza edebildiler. Bu gün Suriye sınırları içinde kalanlar ise büyük ölçüde (26) Araplaşmışlardır.
Bu oymağın bilinen Beyi, 1940 yıllarında, Nizip ilçesine bağlı Akça köyünde oturan (8) İdris Kahya’dır. Ekseriyeti Nizip’in güney taraflarına yerleşmiş olan Baraklar’ın bir kısmı da XV1.Y.yıl sonlarında Dinar ve Çivril yöresine “Barak” Bozdağ köyü çevresindeki “Çukur kuyu” mevkiine, konar-göçer gelerek yerleşmiş olup, bir bölüğü de halen (16) K. Maraş dolaylarındaki Nurhak dağı oymakları arasında bulunmaktadır.
Öte yandan 1729 yılında Rakka’da iskân olundukları yerden kaçarak Anadolu’nun muhtelif yerleri ile Sivas iline geldikleri nedeniyle, yeniden eski iskân bölgeleri olan Rakka’ya götürülmelerine karar (5,16) alınan Baraklar’ın 1764 yılında Halep’te 100 çadırlık mevcutları varken, oba halkı yazın Sivas’ta yazlarken, kışın da İran’da bulunan Şehri Zor dolaylarında kışlamaktaydılar. Çivril yöresinde yerleşik yaşamda hayatlarını sürdüren Baraklar’ın ise yaylakları Bulkaz dağının Belkuyu, Küp kuyu ve Anakız mevkileri ile kışlakları, batı Anadolu’da küçük topluluklar halinde meskun bulundukları köyleridir.
Etkinlikleri :
Bir çok Türkü ve deyişe konu olan “Ezo Gelin” Zöhre Bozgeyik (Oğuzeli ilçesinin Dokuz Yol köyünde kabri vardır) (1909-1956) de Baraklar’dandır.
Obaları :
Barak Oymağı obaları şöylece (8) sıralanabilir: Torunlu, Kürdili, Eseli, Tiryakili, Göğebakan, Ali İdrisli, Hacı Kasımlı, Mercanlı, Çok Şuruklu, Merzibalı, Çaprazlı, Karakozaklı.
Bulundukları Yerler :
(4, 9, 10, 27, 28, 29, 30) Anadolu dışında; Suriye’de (Rakka, Halep, Rumkale), İran’da (Horasan ve Şehri zor) da, Türkiye içinde ise: Adana, Afyon, Amasya, Ankara (10 Hane), Antalya, Aydın (5 Hane), Bursa, Çorum, Denizli, G.Antep, İstanbul (10 Hane), İzmir (70 Hane), K. Maraş, Kırşehir, Kilis, Konya (2 Hane), Kütahya, Nevşehir, Sivas, Ş. Urfa, Tokat, Yozgat, illeri ile Bayat, Çatalca, Çiçekdağı, Çivril, Dazkırı, Delice, Dinar, Hacıbektaş, Ilgın, Karaisalı, Kaş, Keles, Keskin, Nazilli (10 Hane), Nizip (Akçaköy), Sarıkaya, Selçuk (10 Hane), Tarsus, Taşova, ilçelerinde yaşamaktadırlar.
Denizli’deki yerleşimleri :
(31, 32, 33, 34) Denizli (Merkez ilçede 125 Hane), Çivril (ilçe merkezinde (10 Hane), Bozdağ köyünde 60 Hane), Ali Kurt köyünde (3 Hane) halinde yaşarlar.
Dinsel İnançları :
Baraklar da, Oymak ahlâkının tüm özellikleri görülür. Bir Baraklı için Ahlâk, Günah-Sevap esasına göre değil, Şerefli-Şerefsiz olduğuna göre anlam kazanır. Yüz yıllarca aralarında dini cemaatlerin bulunmasına rağmen bu lâik ahlâkta, tasavvufi ahlâkın izlerine rastlanılmaz. Asırlardır “Barak Dede” ve “Boz Geyikli” soyundan gelen dedelerin yılda bir kez köylere uğrayıp, kurban ve başka hediyeler toplamaları, Barakların Alevi olduğu izlenimlerini verirse de, kendileri bunu kabul (26) etmezler.
Baraklar da dinsel inançlar katı kurallarla sınırlı değildir. Bu nedenle din hayatına karşı oldukça kayıtsızdırlar. Alevi inançları tesirinde oldukları halde kendilerine sorulduğunda “Sünni/ Hanefi Mezhebinde” (27,29,32) olduklarını ifade ederler.
Kültürel Değerler :
1)Fizyonomileri :
Erkekler : Açık buğday renginde, ağıza yakın üçgenimsi dolgun burunlu, Yörük kafalı, elmacık kemikleri çıkık, geniş yüzlü, açık alınlı, çoğunluğu elâ ve açık kahverengi gözlü, Parmaklar uzun, eller dolgun, saçları ekseriyetle kumral, ayak numaraları 42-44 arasındadır. Gövde ile bacaklar birbirlerine uyumlu görünmesine rağmen, bacak kısmı biraz daha uzundur. Boyları 1.70-1.80 Cm., etine dolgun, az şişmandırlar.
Kadınlar :Kadınlar saçlarını kesmez ve bellerine kadar uzatarak 8-10 arasında örme yaparlar. Süslenmeleri yoktur.
2)Sosyal yaşam :
Görücü usulünde kurulan ve tek evlilik esasına dayanan aile birliğinde “Ataerkil” aile tipi uygulanmakta olup, aynı çatı altında yatılıp, aynı çanaktan yemek yenilmektedir. Sabırlı, sakin duruşlu, güçlü kuvvetli, haksızlık ve adaletsizliklere karşı tahammülsüz bir toplum olan Baraklar, namus ve iffette sabırsız, öfkeli ve muhafazakârdırlar. Hak ve hukuk mevhumlarına saygılı, kanun ve nizamlara bağlı, toplumun dışladığı, örf ve adetlere uyumsuz olayların görülmediği toplumda, ancak kendi problemlerini kendi aralarında çözüme kavuştururlar.
Büyük ve küçüklere karşı saygılı, hürmetli, sevecen bir topluluk olarak da tanınan Baraklar, sosyal yapıda kadın erkek eşit kurallar içinde yerlerini almış olan Barak kadınları, gelinlik halinde, düğün, bayram, nişan gibi özel günlerde ve şifa bulmak amacıyla ağrıları halinde; el, baş ve ayaklarına kına yakmaktadırlar. Eşlerine saygı, disiplin ve sevgi ile bağlı olan Baraklar da haneler karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı olarak kurulmuş aile ocakları şeklinde düşünülmektedir.
Baraklar halen kapalı bir toplum olma özelliklerini muhafaza etmektedirler. (26) Buna rağmen Türk ahlâkını en iyi şekilde temsil ve muhafaza eden oymaklar arasında bulunan Baraklar da cömertlik, misafirperverlik ve yiğitlik çok önemli unsurlardandır. Bu nedenle misafire yapılan bir tecavüz, ev sahibine yapılmış sayılır. Bir yabancı, misafir olduğu evde her hangi bir nedenle öldürülürse, katil başka oymaktan olursa (3) kan davası güdülebilir.
3)Adet ve gelenekler :
1.Keten kesme :
 
Ynt: soy kütügünüz veya soy agacınızı biliyormusunuz.

Düğünden 15 gün kadar önce evlenecek kız ve erkek tarafı anlaşarak gerekli görülen yerlerden gelin ve damada satın alınacak giyim ve diğer lüzumlu gereçler alınır. Bunlardan gelin kızın giyeceği elbise, iç çamaşırı gibi dikilecek gereçleri kesilmek üzere kız evinde yakınları veya bu işe yardımı olacak kişiler toplanır. Gelinlik kız ortaya oturtulur. Kesim ve dikiş işinden anlayan birisi kızın ölçülerini alarak elbiselik kumaşları keser. Bu kesilen elbiselikler elle dikileceği için birer takım düğünden birkaç gün önceye kadar dikilmek üzere komşulara dağıtılır. Bu taksimat törenle yapılır. Törene gelen davetliler tatlı, çerez gibi hediyeler getirerek, ev sahibinin vereceği yemekten sonra davetlilere dağıtılır, (30) yenilir veya ikram edilir. Bu arada davetli bayanlar eğlenirler, maniler söyleyip, halk oyunları oynarlar.
4)Atasözleri ve Deyimler :
(28,29,32,33) -Değirmen zindandır, döndüğünden belli olmaz,
Karı kısmı gavurdur, güldüğünden belli olmaz,
Köpek hıyanettir, ürdüğünden belli olmaz,
-Her çiçek ve meyve dalında güzeldir,
-Her kadın sakız çatlatır, ama Afşar’lı Fatma kadar çatlatamaz,
-Söyleme sırrını dostuna, dostunun dostu vardır, o da söyler dostuna,
-Şans insana bir sefer, bilgi her zaman güler,
-Tarlanın taşlısı, öküzün inek başlısı, kızın uzun saçlısı,
-Varlık seviştirir, yokluk dövüştürür,
5)Bilmeceler :
-Dereden karşıya, gölgesiz geçer-Güneş,
-Uzun kıçlı, molla başlı-Haşhaş kozağı,
-On ayaklı, eli dayaklı-Hayvanla çift süren çiftçi,
6)Mutfak kültürü :
Baraklı boyi mutfaklarında imâl edilen yemekler başlıca: Bazlama, Bulgur pilavı, Çörek, Gömbe, Güveç, Haşhaşlı, Katmer, Keşkek, Pekmezli helva, Saç kavurma, Susamlı-Haşhaşlı kıtır, Sütlü, Tarhana çorbası, Un helvası, Yahni, (29,33,34) olarak sayılabilmektedir.
1.Haşhaşlı kıtır :Buğday unu hamur haline getirilir. Bir beze (Topak) alınarak içine haşhaş çiğ olarak konulur. Beze yufka halinde oklava ile açılır. Yufka büyüklüğünde ve biraz daha kalın açılan ekmek saç üzerine aktarılıp yer ateşinde kızarıncaya kadar çevrilerek pişirilir. Böylece gevrek hâl alan ekmek iştahla (32) yenir.
7)Halk Hekimliği :
1.İnsan sağlığı :
1.Göz ağrısı :Ermanüş üzümünün koruğu ezilerek suyu veya emzikli kadının sütü göze (27) damlatılır.
2.Baş ağrısı :Çakır dikeninin çiçeği kaynatılarak suyu veya kekik (28) suyu içilir.
3.Kabızlık :Bir fincan zeytin yağı (31) içirilir.
4.Çıban :Çaput-bez ısıtılarak, yahut da sigara ile yakılır. Ayrıca soğan külde pişirilerek dövülmüş sabun tozu ile karıştırılarak, zeytin yağı ile yağlanıp çıban üzerine bezle (32) sarılır.
2.Hayvan sağlığı :
1.Doz düşme :Koyun ve sığırların gözlerinde oluşur. Gözün sulanması, sık sık açılıp kapanması ile belirti veren hastalığın çaresi :Sabunlu soğuk suyla yıkanır veya tuz, kına (33) ekilir.
2.Kan tutma :Koyunlarda yaz aylarında oluşan bu hastalıkta hayvan sık sık nefes alır, midesi şişer. Çaresi: Göz damarından veya kulak ucu kesilerek kan (34) akıtmaktır.
8)Batıl inançlar :
((27,29,30,31,33)-Akşam güneş battıktan sonra evden dışarıya: Soğan, Sarımsak, acı biber, turşu, sirke, Damızlık yoğurt, katran Vs. gibi acı, ekşi ve kara bir şey verilmez. Eğer anne, baba, çocuklar ve kardeşler gibi “ocak bir” olursa verilmesinde sakınca görülmez. Çok ısrar edilmesi karşısında ise bu maddelerin üzerine bir kömür parçası konularak verilebilir.
-Avcı ava giderken yolda karşılaştığı bir kişinin “Rast gele” dememesi veya “Nereye gidiyorsun” demesi halinde, ava gitmeyerek geri döner. O gün “Rast gele” demediği için ava çıkılsa bile, avlanılamayacağı inancı hâkimdir.
-Baykuşun ötmesi, acı bir haber duyulacağına veya bir ölüm haberi alınacağına yorumlanır.
-Baykuş ev üzerinde sesli olarak sık sık uygun biçimde öterse, müjdeli haber geleceğine inanılır.
-Cuma günleri, Cuma namazı vakti geçinceye kadar: yufka açılmaz, çamaşır yıkanmaz, çift sürülmez, ava gidilmez, yola çıkılmaz, göç yapılmaz,
-Görülen rüyalar, gece başkalarına tılsımı bozulur düşüncesi ile anlatılmaz,
-İki ev arasından kara kedi geçerse, iki komşu arasında anlaşmazlık çıkacağına inanılır.
-Köpeğin ev yönüne doğru uluması, Deprem, sel, yangın gibi bir felâketin geleceğini bildirir.
-Köpeğin avda ağnaması, bir ava rastlanılacağını, diğer hallerde ise misafir geleceğini bildirir.
-Rüyada siyah bir köpek görülmesi kaza veya bir belânın habercisi sayılır.
-Yolda yürüyen bir kimsenin önünden bir yılanın geçmesi veya görünmesi hayırlı bir habere yorumlanır.
-Tilkinin yolda görünmesi veya yolu kesip geçmesi, hayırlı bir işe alâmet sayılır.
-Tavşanın yolu kesip geçmesi, her hangi bir kaza olacağının, belâ geleceğinin habercisi olduğu yorumu yapılır.
-Yürüyen çocuk emeklerse (ümbeleme) misafir geleceğine inanılır.
9)Dil-Lisan :
Eğitim düzeyi yüksek olan, Öğretmen, Doktor, Avukat, Hemşire, Bankacı, Memur gibi çeşitli kamu görevlilerinin bulunduğu Baraklar da eğitim düzeyi %70 dolaylarında olup geniş bir kelime haznesi ve deyişine sahiptirler. Oymaklar arasındaki mücadeleleri, Yörüklerin Osmanlı Devleti ile ilişkilerini deyişlerinde dile getiren Barak aşıkları ayni zamanda Baraklar’ın tarihlerini de yansıtmaktadır. Baraklar’ın kullandıkları öz Türkçe şive özellikleri seçilmiş bazı kelimelerle aşağıda tablo halinde özetle anlatılmaya (27, 28, 29, 30, 31, 32, 33) çalışılmıştır.
Elma :Alme, Ateş :Ataş, Tuvalet :Memişhane, Helâ,
Az :Cımıcık,Accıg,Getirmek :Getirive, Ağabey :Gaga,
Nine :Ebe, Balkon :Hayat, Anahtar :Ana’tar,
Baba :Buba, Erkek :Adam, Abla :Aba,
Arkadaş :Arkıdeş, Akşam :A’şam, Banka :Banga,
Bu gün :Böyün, Büyük :Böyük, Buğday :Buydi,
Büyük :Gocaman, Ekmek :Yuka, Sıkıntı :Bunalmak,
Koca-Erkek :Len, Kadın-Eş :Garı, Bakraç :Bakır,
Kardeş :Bizim oğlan, Kardeş :Birader, Ayakkabı :Babıç,
Donmak :Buymak, Patlıcan :Badılcan, Soğan :Sovan,
Fakir :Fikare, Neşeli :Şakrak, Sigara :Cığara,
Cemaat :Comad, Çanta :Çente, Çamaşır :Eski,
Çaput :Çabıd, Kaşık :Gaşık, Gaşşık,Tabak :Sahan,
Dükkân :Dükgen, Değirmen :Değirman, Misafir :Musafir,
Yemek :Aş, Sandalye :Sandalle, Sandalye :Oturak,
Yatak :Döşşek, Döşemek :Sermek, Defter :Devter,
Teyze :De’ze, Dede :Goca buva, Fotoğraf :Resim, surat,
Zayıf :Göde,cılız,ırgın,Komşu :Gonşu, Erzak :Katık,
Tahta :Ta’ta, Leğen :İleğen,İliyen, Lâstik :Irastık,
Elbise :Urba, Tabak :Çanak, Fare :Geme,
Karınca :Garınca, Konuşmak :Laf etmek, Makas :Sındı,
Taksi :Araba, Eli açık :Bonkör, Cimri :Sıkı,
İmam :Hoca, Molla, Sağlam :Sa’lam, Sabah :Saba’la,
Vermek :Meh, Al, Söylemek :Demek, Şimdi :Hindi,
Doktor :Dokdur, Hekim,Bardak :Gupa, Üflemek :Üfürmek,
Rüya :Düş, Utanmak :Arlanma, Yıkmak :Göçermek,
Zarar :Ziyan, Küçük :Güccük, Ufak,Yaramaz :Huysuz,
Oynak :Cımbıldak, Otomobil :Tomafil, Kavun :Kelek, bostan,
Saat :Saad, Pençere :Kepenk, Öksürük :Ö’sürüg,
Hapis :Mapus, dam, Okul :Mekdab,
10)Şahıslar isimleri :
Baraklar da erkek doğan çocuklara : Adem, Ali, Ali Rıza, Bayram, Bekir, Emre, Hasan, Hüsamettin, Hüseyin, İbrahim, Kemal, Muhammet, Musa, Mustafa, Ömer, Ramazan, Selâhattin, Şaban, Şakir, Şükrü, Veli, Kız doğan çocuklara da : Arife, Asiye, Ayşe, Cennet, Dudu, Durdu, Elif, Emine, Fatma, Hanife, Hatice, Havva, Kerime, Keziban, Raziye, Rukiye, Safiye, Yeter, Zehra, gibi atadan ve dededen süregelen isimler ile Kur’an-ı Kerim’de zikredilen İslâmi isimler verilmekte olup, verilmesinde çeşitli yönlerden mahsur görülen adlar bulunmamaktadır.
11)Özel günler-Eğlenceler :
Baraklar’da düğün, bayram, nişan, asker uğurlaması, kına geceleri gibi özel gün ve eğlencelerde: Sepetçi oğlu, Harmandalı, çeşitli zeybekler (Tavas, Aydın, Muğla, Uşak gırı), Köroğlu gibi halk oyunları oynanırken, Kız kaçırma, Kadı-Mahkeme, (30,33) Deve oyunu, eşek binme, Kalaycı, Değirmenci gibi köy seyirlik oyunları da eğlencelere ayrı bir boyut katar.
12)Türküler :
İdris Kâhya’dan alınan, Karacaoğlan’a ait bir (8) Barak şöyledir:
“Kalk sevdiğim geyin kuşan, Kalk sevdiğim geyin kuşan,
Topuğundan artar saçın, Dediler sevdana düşen,
Gaflet basmış uyumuşsun, Söylesene niye küsen,
Uyan diye dürter saçın, İpekten de artar saçın.
Söyler Karacaoğlan söyler,
Nere varsa methin eyler,
Beş kulaca karar eyler,
Dört kulaçtan arta saçın.”
Bozkurt ilçesine bağlı Ali Kurt köyünde oturan Sultan Vural (1906- ) dan alınan bir Barak havasının da sözleri (35) şöyle :
“Bilmemişim başımdaki buhranı,
Çok bekledim baykuş gibi vereni (Viran),
Yarın konargamız, Hambat öreni,
Mor sümbüllüm, sılasına vardı mı?, sütunlarımızda yerini alırken başka bir Barak havası da:
“Başına bağlamış da bir sarı yazma,
Yazmanın etrafında, pul ile dizme,
Demedim mi sevdiğim, el ile gezme,
El ile gezersen, söz gelir bize” mırıltılarda tatlı nağmelerini sergiliyor.
Sanat ve Meslek Hayatı :
Uzun süre ziraatla iştigal eden Baraklar, göçebe hayatının bütün özelliklerini korudular. Geçimlerini önceleri hayvancılıkla sağlarlarken, son yıllarda daha çok bağcılık, Zeytincilik ve Fıstıkçılık, Çiftçilik gibi işlerle uğraşmaya başlayan (26,30,32) Baraklar, kapalı bir topluluk olma özelliklerini günümüzde bile belli ölçülerde korumaktadırlar. Hayvan olarak en fazla sırası ile: koyun, keçi, sığır, deve ve at besleyen Baraklar da. kadınlar ıstarda; torba, kilim, tülek (Koyun tüyünden), çuval, heybe, kolan gibi zati gereçler dokurlar.
Bazı Mensupları :
Ali Uslu, A. Rıza Akbulut, A. Rıza Efe, Fahrettin Şimşek, Hamdi Tuğan, Himmet Özkan, Hüsamettin Karabulut, Hüsamettin Selçuk, İlhan Eren, İzzet Yıldırım, Muammer Uyar, Mustafa Bozkurt, Mustafa İlhan, Necmi Özdemir, Nusret Aydın, Ömer Başöz, Refik Aydemir, Şakir Tuğan,
Yer adları :
Anadolu’da “Barak” adıyla anılan bir çok köy ve yer adı bulunmaktadır. Bunlardan bazıları tespit edilebildiği ölçüde aşağıdaki tabloda (9,10) gösterilmiştir.
Yer adı : Nevi : İli : İlçesi : Eski adı :
Barak Köy Ankara Keskin -
Baraklı “ “ Delice -
Barakobası “ “ Keskin -
Bozdağ “ Denizli Çivril Barak,
Barak İlçe Çorum Bayat -
“ Bucak Gaziantep Nizip -
Barakdağı Köy Adana Karaisalı -
Barakfakı “ Bursa Merkez Barakfakıh,
Baraklı “ “ Keles -
“ “ Afyon Dazkırı -
“ “ Kırşehir Çiçekdağı -
“ “ Yozgat Sarıkaya -
Barakmuslu “ Konya Ilgın -
Aşağı Baraklı “ Amasya Taşova -
Yukarı Baraklı” “ “ -
Aşağı Barak “ Nevşehir Hacıbektaş -

HORZUM /HARİZM :
Tanımı :
Adı “Harizm ' den gelen Türk” anlamında olan “Horzum” sözcüğü Harizm’den gelmektedir. Horzum boyi, Oğuzların 24 boyundan birisi olan Beydilli (67,68) boyuna bağlı bir oymaktır.
Tarihçe :
Harizm bölgesi, Aral gölünün güneyinde, Amuderya nehrinin batısında önemli bir Türk yurdundan, Büyük Selçuklu Devleti Sultanı, Alparslan’ın ordu kumandanlarından Afşin Bey’in komutası altında K. Maraş, Kozan, Niğde, Sivas ve Kayseri dolaylarına gelen 2000 çadırlık kalabalık bir Horzum gurubu daha sonra batıya doğru ilerleyerek Honaz’ı fethedip, Denizli bölgesine kadar X111.Y.yılın ikinci yarısında gelen ve adına “Denizli Türkmenleri” denilen bu büyük topluluk içinde Kayı, Afşar, Yüreğil, Dodurga, Yazır boyları ile Horzum, Barza, Kızılca-Yalınç, Kızılca Keçili, Sarı tekeli gibi oymak ve obalar da bulunuyordu. (67) Bu yoğun topluluk arasında bulunan Horzum oymağından küçük bir grup daha sonraki tarihlerde Mersin dolaylarına göçerek yerleştiler. Burada, yerleşik bulunan 20 çadırlık küçük bir Horzum obası yazın Aladağ, Minastepe, Binboğa, Çobankaya, Baş yayla ve Diş döken pınarı yaylalarında karlar arasında yaylar, kışın Çukurova’da (8) kışlar. Bu obanın bir bölüğünün de 1900 yılı başlarında Alaşehir yöresinden o civara göçtükleri bilinmektedir.
Petrolu 1880 yılında kullanmaya başlayan (8) ve Acıpayam, Tavas, Denizli yöresinde bulunan Horzum oymağı bilâhare Antalya, Alanya, Aydın, Burdur, Akşehir, Denizli, Sultan dağı, Manisa, Bursa, Mersin, Kütahya, Afyon, Dinar, Ula, Sandıklı, Isparta, Mersin, Adana bölgelerine ileri ki tarihlerde Menteşe bölgesinden (67) dağılacaklardır. Muğla’nın Ula ilçesi yakınlarındaki Akdağ’da yaylamakta (4) olan diğer küçük bir Horzum obası dağılarak bir kısmı 1775 yıllarında Tavas İlçesi’nin Çakal çukuru, Yenidere ve Yılanlı mevkilerine geldiler. Bazı küçük Horzum gurupları da 1845 yıllarında Sandıklı ilçesine bağlı Yayman ve Otluk köylerinden gelerek Çivril’in bazı köylerine ve özellikle Kavak alanı, Düzbel köyleri çevresine de konaklamışlardır.
1862-1863 yıllarında Aydın yöresinden, 1888 yılında da başka bir Horzum obasının Alaşehir bölgesine (69) geldiği bilinmektedir. 1692 yılında Kıbrıs sürgününden kaçarak Muğla yöresine çıkan ve daha sonra af edilen 25-30 çadır hanelik küçük bir Horzum obası, Tavas yöresindeki Karahalçık yaylasına konmuşlar, (67) eskiden Aydın bölgesinde hayvancılıkla geçinen Horzumlar daha sonra Bozdoğan yakınlarında köyler kurmuşlardır. XV1. Asırda toprağa bağlanmakla beraber, çoğunluğu konar-göçerliğe devam eden Horzumlar X1X. Y. yılda Aydın, Denizli ve Bursa yöresinde çoğunlukla yaşamakta iken güney Anadolu yöresine özellikle de Çukurova, Adana yöresine de buradan yayılmışlardır. Çukurova bölgesinde kışlayan Horzumlar’ın ayrıca (24) K. Maraş, Kozan, Niğde, Kayseri ve Sivas civarında da bir çok obaları bulunmaktadır. Bir bölüğü 1835 yıllarında Alaşehir bölgesinden Bulkaz dağına konar-göçer, gelerek Türk-İstiklâl savaşı sonrasında Çivril bölgesine, bir kısmı 1712 yılında Akdağ yöresine iskân edilirlerken, bir kısmı de 1865 yılında Akseki ilçesinden gelip Akdağ’a yerleşen Horzumlar’ın Ege bölgesindeki kışlak ve yaylakları da şöylece sıralanabilir:Yaylaları :Sandıklı, Ahır, Kumalar, Bozdağ, (24) Akdağ’ (Karbasan, Koca yayla, Arpa çukuru, Koca göl, Esenli yaylaları), Kışlakları :Aydın, Çine, Kuyucak ova ve yöreleri,
Etkinlikleri :
Aral gölünün güneyindeki Harezm bölgesinde (68, 70, 71) Kutbüddin Muhammet tarafından kurulan Türk-İslâm hanedanı Harzemşahlar Devleti 1097-1231 yılları arasında Harezm ve İran’da hüküm sürmüştür.
Bulundukları Yerler :
(4, 9, 10, 24, 67, 72, 73, 74, 75) Yurt dışında İran’da, Anadolu’da: Adana, Afyon, Antalya, Aydın, Burdur, Bursa, Denizli, Kayseri, Konya, K. Maraş, Kütahya, Manisa, Mersin, Muğla, Isparta, İzmir, Manisa, Niğde, Sinop, Sivas, Ş.Urfa, Uşak (Yapağılar köy) illeri ile Başmakçı (Çoğunluğu 150 hane), Yalvaç, Keçiborlu, Kozan, Ödemiş (Çamyayla-Lübbey köyü), Çavdır (Ambarcık köyü), Dinar (Merkez ilçe ve Yıprak, Seydimelek, Yorgalar, Madenler, Bostancı, Kızıllı, Gökçek, köylerinde), Ödemiş, Gölmarmara, Erfelek, Sarayköy (Merkez ilçede), Alanya, Akseki, Akşehir, Gölhisar, Bozdoğan, Sultan dağı, Çivril, Honaz, Tavas (Gökçeler köyü), Turgutlu (Dağmarmara-Horzum köyü), Sandıklı (Otluk, Yayman ve Örtülü köylerinde), Salihli (Sart kasabasında), Sultan dağı, Söke (Özbaşı köyü), Ula, Alaşehir (Horzum Keserler, Horzum Alayaka, Horzum Sazdere, Horzum Embelli köylerinde), Ula, Senirkent il ve ilçelerinde oturmaktadırlar.
Denizli’deki Yerleşimleri :
(67, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83) Denizli (Merkez ilçe, Hacı Eyüplü köylerinde), Acıpayam, Çivril (Merkez ilçe, Aktaş (Çoğunluğu), Bozdağ (20 Hane), Karahacılı (25 Hane), Yuva (10 Hane), Beydilli (34 Hane), Çötel, Caber, Cumalar (Ekseriyeti), Akdağ (Ekseriyeti-15 hane), Karamanlı, Süngüllü (4 Hane), Kavakalanı (Tamamı-15 Hane), Düzbel (60 Hane),Tekke, Yeniköy, Kaşıkçı,Yamanlar köylerinde, Gümüşsu (25 Hane), Işıklı (2 hane) kasabalarında), Honaz, Sarayköy (Merkez ilçede), Tavas (Gökçeler köyünde),
Dinsel İnançları :
Sünni/Hanefi (72, 74, 83) mezhebindedirler.
Kültürel Değerler :
1)Fizyonomileri -Mizaçları :
Tipleri genellikle Türkistan-Moğol tipine benzerlik göstermektedir.
Erkekler: Ekseriyetle sarışın ve buğday benizli, esmer tenlileri azdır. Elmacık kemikleri çıkık, çoğunluğu badem-kahverengi gözlü olup, siyah ve çakır gözlü olanları az, saçları siyah, ayak numaraları 40-42 arasındadır. Boyları 1.65-1.75 cm. arasında uyumlu bir vücut yapısında, Kafaları Yörük (Yörüklerde çocuklar doğumlarının ertesi günü başı ve vücudunun tamamı sıkıca sarılarak annesinin arkasında dağ, bayır, Pazar dolaşır. Bu nedenle önden arkaya uzunluğunun artmasına neden olan bir yumru oluşmakta olup bu yumru Yörüklerin alâmeti olmaktadır.) kafası, az şişmanca, kahverengi saçlıdırlar.
Sert-asabi mizaçlı, tez canlı, aceleci, sabırsızdırlar. Haksızlık ve adaletsizliklere tahammül edemezler. Namuslarına düşkün, az sabırlı ve tedbirli, kanun ve nizamlara bağlı, hoşgörülüdürler.
Kadınlar : 65-80 Kg. ağırlığında, buğday tenli, Kara ve kahverengi gözlü olup gök ve çakır gözlülerine rastlanılmaz. Boyları 1.60-1.65 cm. arasında, genelde saçlarını kesmeyip bellerine kadar uzatarak 8-12 arasında örgü yaparlar. Başlarına çeki çeken kadınlar. erkeklerden çekingendirler. Ellerine ve ayaklarına özel günlerde kına yakma adetlerini sürdürürlerken. çoğunluğu taassup giyimli ve açık sözlüdürler. Kadınlar başlarına Kadiri Dervişlerinin külâhları şeklinde olan bir fes giyerler. Bu feslerin üzerlerinde birer gül bulunur. Bu işlemeli gül 15 Cm. çapında olup fesin etrafına altın, gümüş paralar dizilmiş ve bu paraların çevresine (8) bir çok zincirler de eklenmiştir.
2)Sosyal yaşam :
Kaçarak ve görücü usulündeki evliliklerin yarı yarıya bulunduğu aile yapısında başlık-ağırlık olmadığı gibi bir den fazla evlenmenin vaki olduğu Horzum’larda anne, baba ve çocuklardan oluşan toplum ayni çatı altında ikamet edip ayni tabaktan yiyip içilebilen, erkek hâkimiyetinin esas alındığı ataerkil bir aile yapısı uygulanmaktadır. Erkekler eşlerine ve diğer kadınlara karşı daha sert, otoriter ve sevecen, hoş görülüdürler. Kan davası bulunmaz. Kadınlar kocalarına itaat ve sadakatle bağlı olup evlilikte sebat esastır. Kadınların çoğu silâh ve kesici aletler taşırlar. Daha sakin duruşludurlar. Mücbir bir sebebe dayanmadıkça evlilik birliği boşanma ile sonuçlanmaz.
Kadın erkek birlikte çalışılabilen toplumda kadınlar erkeklere daha saygılı ve hürmetli olup fazla konuşmazlar. Evliliklerde ağırlık başlık parası halen uygulanmaktadır.
Obanın çadırları kara olup, sağlam ve dayanıklıdır, yönleri-ağzı doğu yönüne bakmaktadır. Hemen her çadırda mutlaka bulunması gereken ve adetleri gereği de bulunan “kaval” obanın vaz geçilmez müzik aletlerindendir.
Tipleri genellikle Türkistan-Moğol tipine benzerlik göstermektedir. Kadınlarının başlarına giydikleri fesler kadiri dervişlerinin külâhları gibi olup, üzerlerinde birer gülü vardır. Bu işlemeli gül 15 cm. çapındadır. Fesin etrafına altın, gümüş paralar dizilmiş ve bu paraların etrafına bir çok zincirler de (8) eklenmiştir.
3)Dil-Lisan :
(67, 72, 73, 76, 77, 78, 79, 81, 82, 83)
Alatlamak :Acele etmek, Alaşapat :Alelacele,
Avunmak :Eşeğin çiftleşmesi, Alakmalak :Belli belirsiz,
Börüktürme :Haşlama, Cımbar :Yoksul, fakir,
Doh :Vah, Deşde :Sususz yetişen sebze,
Davun :Kötülük, Gübür :Boysuz,
Gevşenme :Geviş getirme, Gargabak :tertemiz,
Kolçak :Yün yumağı, Pisel :pislik,
Selen :Ses, nida, Somak :Boğaz,
Üleşmek :paylaşmak, Yaygı :Çul,
Yünmek :Yıkanmak, Yongat :Noksansız, tam,
Zıbın :Gömlek, Elma :Alme, Alma,
Ateş :Ataş, Tuvalet :Keneflik, Abdeshane, Helâ, Kenef,
Ağabey :Ağa, Gaga, Nine :Ebe, Nene,
Baba :Boba, Erkek :Adam, İnsan,
Abla :Aba, Az :Accıkca, Accık,
Anahtar :Kilit, Akşam :A’şam,
Banka :Banga, Bu gün :Böyün,
Büyük :Böyük, Buğday :Buydey,
Ekmek :Yuka, Merdiven :Merdimen,
Çocuk :Bebek, Sıkıntı :Bunalmak,
Koca-Erkek :Gocadam, Len, Kadın-Eş :Gocagarı, Avrat,
Bakraç :Bakır, Bakırca, Kardeş :Gardaş, Gardeş,
Ayakkabı :Babıç, Patlıcan :Badılcan,
Soğan :Sovan, Fakir :Yoksul, Galender,
Neşeli :Keyfli, Cof, Sigara :Cıgara,
Cemaat :Cemat, Co’mat, Çanta :Çente, Torba, Çenta,
Çamaşır :Eski, Çaput :Çapıt,
Kaşık :Gaşık, Tabak :Sahan,
Dükkân :Dükgen, Değirmen :Deymen,
Misafir :Musafir, Yemek :Aş,
Yatak :Döşşek, Döşek, Döşemek :Yazmak, Sermek, Ev atmak,
Teyze :De’ze, Fotoğraf :Fotıraf, Resim,
Zayıf :Cılız, Komşu :Gonşu,
Erzak :Gatık, Azık, Öteberi, Tahta :Ta’ta,
Leğen :İliğen, İleğen, Lâstik :Irastık,
Elbise :Urba, çamaşır, Fare :Geme, Keme,
Karınca :Garınca, Konuşmak :Laf etmek, sohbet,
Makas :Sındı, Taksi :Araba,
Cimri :Mıh sıçtı, İmam :Hoca,
Sağlam :Sa’lam, Sabah :Sabala,
Vermek :Meh, Al, Mee, Söylemek :Demek, Laf,
Şimdi :Hindi, Doktor :Dokdur, Hekim,
Bardak :Gupa, Tas, Boduş, Üflemek :Üfürmek,
Rüya :Ürüya, Utanmak :Ar, Arlanma,
Küçük :Güccük, Küçücük, Yaramaz :Kötü,
Otomobil :Tomafil, Saat :Se’et, Sahat,
Pençere :Delik, Öksürük :Önsürme, Ö’sürük,
Hapis :Dam, Traktör :Motur,
4)Adet ve gelenekler :
1.Diş bulguru-Dişlik :
Buğday, nohut, fasulye, mısır yarılıncaya kadar suda kaynatılır. Kaynamadan sonra suyu süzülür. Tuz ekilir. Tabaklara konularak misafirlere yenilmesi için cevizle birlikte ikram edilir. Diş bulguru evlere de dağıtılınca, yiyenler tabaklara para, boncuk, çocuk giyecekleri (Yazma, çorap, patik Vs.) verirler. Misafirler “Dişi kuvvetli, yaşı uzun olsun” derler. Çocuğun annesi değişik bir yeni elbise ile misafirlerinin karşısına çıkar. Diş bulgurunun yenilmesinden sonra tef çalınarak (83) eğlenilir.
2.Kına yakma :
Horzum’larda geleneğe göre “Kınasız el, hamura batırılmaz veya kurban kınalı elle yüzülür.” Bu nedenle mutlaka kına yakılır. Düğünlerde gelinin bir yanına, en yakın arkadaşı-sadıçı veya kardeşi, diğer yanına akrabaları kına (76) yakarlar.
3.Ramazan Adetleri :
Oruca başlanmazdan ve Ramazan girmezden önce, iftar ve sahurda yenilecek yiyecek maddeleri (Erişte, Pirinç, yağ, tuz, şeker, makarna, un, çorbalık çeşitleri, peynir, yoğurt, bulgur, Vs.) hazırlanır. Sahurda yenilecek yemekler akşamdan pişirilerek hazırlanır. İftara yakın çorba, hoşaf, sütlaç yardımcı garnitür olarak hazırdır. Evler badana yapılıp, yünülüp yıkanılır, elbiseler değiştirilir. Namaz hocası, Kur’an-ı Kerim gibi dini bilgileri havi kitaplar okunur.
İlk teravih namazına tüm köy halkı kadın-erkek camiye gidip namazlarını kılarlar. Namaz sonrasında köy kahvelerinde muhabbetler yapılır. Ramazan geceleri diğer günlere göre daha geç yatılır. Sahura İmamın camiden vereceği selâ ile kalkılır. Hazırlanmış olan yiyecekler yenilir, içilir. “Niyet ettim, Allah rızası için, yarınki Ramazan orucunu tutmaya” diye niyet edilerek yatılır. “Ekmek yedim kuruca, Su içtim duruca, Niyet ettim, Yarınki oruca” diye çocuklarında (84) niyet ettikleri görülür.
Oruca başladıktan sonra ağır işler fazla yapılmaz. Ramazan müddetince eşler, dostlar, akrabalar, yoldan geçenler, ziyarete gelenler misafir edilerek Ramazan nimetlerinden ve hayır hasenattan, yardımlaşmalardan yararlandırılır. Dargınlar barıştırılır, hasta olanlar ziyaret edilir, büyüklerin elleri öpülerek gönülleri alınır, hatır kırılmamaya çalışılır. Ramazan ayında aileler pişirdikleri yemeklerden komşulara birer tabak vererek tattırırlar. Fakir olanlara yardımlar yapılıp, iftar sofralarına ( 85) çağrılır.
4.Koç-Teke katımı :
Koyun ve keçilerin erkek ve dişileri Eylül ayının başında ayrılarak ayrı ayrı yerlerde otlatılıp, istirahat ettirilen erkek olan hayvanlara bu arada çam burcu, meşe çekirdeği, arpa, buğday yardırılarak karıştırılıp yedirilirken, dişi hayvanlara da tuz ve acı biber verilir. Bu şekilde geliştirilen hayvanlardan koyunlar 1.Ekim’de eşleriyle birleştirilirlerken, Tekeler, eşleriyle 15.Ekim’de serbest bırakılırlar. Bu sırada tekelere erkek çocuk bindirilir veya yanaklarına tere yağı çalınır ki bu doğan kuzular erkek olsun veya eti yağlansın inancındandır. (72, 73)
5.Mayanın (Damızlık) değiştirilmesi :
Hıdrellez günü (6.Mayıs) yeşil otlar üzerinde biriken çiğ-sular toplanıp, maya olarak süte katılarak yoğurt yapılır. Bu damızlık her sene değiştirildiği için buna “Damızlık değiştirme” adı ( 73) verilir.
6.Peynir mayası elde etme :
Taze oğlak veya kuzu kesilir. Annesinden emdiği ilk süt (Ağız) midesinde bir yuvarlak halinde bulunduğu için, bu yuvarlak oradan alınarak ezilip suyla karıştırılır. Bir bardağa konulur ve peynir mayası olarak (72) kullanılır.
5)Diğer adet ve gelenekler :
(8, 72, 78, 79, 82, 83) -Ateş ocakta kükreyerek yanarsa, kar yağacağına inanılır.
-Ayın veya güneşin çevresinde daire oluşursa 3-5 gün arasında yağış olacağı anlamı çıkarılır.
-Batıdan poyraz eserse, yağış az, soğuk fazla olur.
-Yeni doğan çocuğun sırtının sağında bir beni bulunursa, bu çocuk ulu sayılır ve çocuğun yıkandığı atık su, zayıf çocuklara şifa yerine içirilir.
-Aralık ayının ikinci haftasında, Karakışta yağmur çok yağarsa, Zemheri de hiç yağmazsa, Mart ve Nisan ayında 7-8 saat yağmur yağarsa, o yıl bolluk olacağı inancı yaygındır,
-Çocuğun dişi çıkınca “Diş bulguru” adı ile buğday pişirilerek dağıtılır.
-Denizli yöresinde, Uşak yönünden Akyel-Deniz yeli estiğinde don yapar veya kar yağar,
-Kuşlar ötüşerek kalabalık gruplar halinde uçtuğunda kışın şiddetli olacağı anlamı çıkarılır.
-Keçilerin çalıyı ve ardıçı fazla yemeleri ağır bir kış olacağına işaret sayılır,
-Kara yel güneyden kuzeye eserse yağmur yağar,
-Kavaklar yaprağını tepeden dökerse, kışın hafif geçeceği anlamı verilir.
-Hayvanlar iştahla çok yayılır, fazla yerse, havanın şiddetli kış olacağına ve fazla kar yağacağına işarettir.
-Poyraz sert ve soğuk eserse, don olayı meydana gelir.
6)Batıl inançlar :
(8, 72, 73, 78, 79, 81, 82, 83) -Akşam vakti, ikindiden sonra ve her zaman yoğurt damızlığı isteyenlere (Hayvan ırkı bozulmasın inancı ile) verilmez,
-Akşam ezanından sonra evden; soğan, sarımsak, biber, sigara, sabun, turşu, sirke, katran gibi acı, ekşi, kara şeyler çıkarılmaz, ocak bir olsa dahi isteyenlere verilmez. Israr edilmesi halinde bu maddeler üzerine 3 adet kömür konularak verilir. Bazı ailelerde ocak bir olursa (72) verilir.
-Ava giden bir avcıya rastlayan kişinin “Rast gele” dememesi veya “Nereye gidiyorsun” demesi olumsuzluk sayılıp, avcı hemen geri dönerek avdan vaz geçer. Ava devam etse bile avlanamayacağı inancı yaygındır.
-Avcılar avlanmaya giderlerken, önünden kedi geçerse, avlanmadan (İşim rast gitmez düşüncesi ile) geri dönerler.
-Baykuşun ötmesi acı haber duyulacağının ve uğursuzluk getireceğinin habercisidir, bazı oba halkı tarafından Murat anlamında da yorumlandığı olur.
-Bazı hallerde tarhana karmak, belirli kişilere yaramaz, bir olumsuzluk getirdiği tecrübe edilmiştir.
-Bazı kişilere baba ve dede adlarının yaramadığı ifade edilmektedir.
-Bozkurt’un dişini cebinde taşıyan kişi nazar görmez, hem de uykuda sayıklamaz,
-Bozkurt’un gözü kurutulur ve toz edilerek sürme gibi göze çekilirse, o göz çok görür ve ağrımaz.
-Cuma günü, Cuma namazı vakti geçinceye kadar, (Bu gün Müminlerin bayramı olduğu inancı ile) ava ve her hangi bir işe gidilmez, yaş ağaç kesilmez, çift sürülmez, eski (Çamaşır) yıkanmaz, süpürge süpürülmez,
-Gece köpeğin uluması uğursuzluğa alâmet sayılır,
-İki komşu arasından kara kedi geçerse, komşular arasında, anlaşmazlık çıkacağına yorumlanır.
-Karga’nın ötmesi, kara haber getireceğine yorum yapılır,
-Kibrit kutusunun dik durması misafir geleceğine işarettir.
-Kullanılan sabun elden ele verilmez. Ancak gerektiği hallerde ya elin tersi ile verilir veya yere konularak yerden alınır.
-Salı ve Cuma günleri yaylak ve kışlak göçleri yapılmaz,
-Salı günü çamaşır yıkanmaz,
-Tavuğun horoz gibi ötmesi kötü habere yorumlanır,
-Yolda tavşan ve yılan’ın görülmesi olumsuzluk ve uğursuzluk geleceği inancı ile yorumlanır, hayra işaret sayılmaz,
-Yürümekte geciken çocuklar için “Aydaş” oldu gerekçesiyle, “Aydaş aşı” pişirilerek dağıtılır veya evde ikram edilir.
 
Ynt: soy kütügünüz veya soy agacınızı biliyormusunuz.

Bize 'bayatlılar'veya 'boybatlılar' derler. takriben 200 yıl önce köye gelmişler; kesin olmamakla birlikte Niğde bayat köyünden geldikleri ve Bayat Türkmenleri oldukları düşünülüyor. Anne tarafımın Nevşehir Derinkuyu dan köye gelmişler araştırmama göre tahminen boynu inceli türkmenlerinden ama daha önce nereden geldikleri meçhul.
 
Ynt: soy kütügünüz veya soy agacınızı biliyormusunuz.

arkadaşlar ben fazla açıklamayım.yüzeyden açıklayım.yazsam çok şeyler olur belki. ana tarafı türkmen baba tarafım şamdan gelme sülale fermanlı sağlam.kök sağlam
 

Ynt: soy kütügünüz veya soy agacınızı biliyormusunuz.

antalya -akseki-menteş köyünden dedemin dedesi gelmiş halen akrabalarımız var orada, daha derine inersek bursa çıkıyor orada osmanlı ile takışmış bizimkiler menteşe sürgün gönderilmişler ilginçtir köy daha sonra osmanlıya kadı yetiştiren bir yer olmuş
 
Ynt: soy kütügünüz veya soy agacınızı biliyormusunuz.

KÜTAHYA SİMAV AKSAZ KÖYÜ... Köyün büyüklerince, köy halkının 16. yy.’da Güney Kafkasya’dan göç ettiği ifade edilmiştir. Adını, konuşlu bulunduğu mekânın güneyindeki dağlık mıntıkada yer alan aynı zamanda köyün içme suyunun temin edildiği sazlıktan almıştır.
16. yy.’a ait 438 numaralı Tahrir Defteri’nde Karye-i Akça-saz (Akça saz ) kaydı yer almaktadır

http://www.simav.info/arsiv/etnik_yapi.htm
 
Ynt: soy kütügünüz veya soy agacınızı biliyormusunuz.

Baba tarafı aslen Konya-Karaman olup göçmendir,anne tarafı(dede) Gacalar derler İran tarafından (Sarıgöl, Ahmetağa, Çakırca ve Salihli ' ye doğru köylerde yaşıyorlar.Köklerinin Transkafkasya’dan, şu anda yaşayan toplulukların İran’daki son hanedanın soyundan geldiği söyleniyor..)

Ben bu kadar biliyorum... :)
 
Ynt: soy kütügünüz veya soy agacınızı biliyormusunuz.

isim isim 150 yıl öncesine kadar biliyorum, ilk kütüğümüzüde 530 yıl öncesi nasıl yerleştiklerini köye felan, onlarıda biliyorum, o tarihten öncesinide tarih kitaplarından okudum, türk boylarının anadoluya dağılışı felan gibi...hatta köyümüzün ilk hocasının ismi, ilk muktar ve heyetide biliyordum ama aklıma gelmiyor şimdi. defteri açıp bakmak lazım..

Nüfüs genel müdürlüğünün iki senedir bu konuyla ilgili çalışması olduğunu biliyorum, Osmanlı arşivlerini açtılar ve tek tek tükceleştiriyorlar, ama ne zaman tc kimlik no ' yu yazıp soy kütüğünü görürüz bilmiyorum, şimdi görünen cumhuriyet tarihi başlangıcı aşağı yukarı...
 
Ynt: soy kütügünüz veya soy agacınızı biliyormusunuz.

bizim de seceremiz var isim isim dedelerimiz yazıyor hazar gölü civarında yaşayan hacı bekir sonra oglu torunları osmanlı tarafından muallim olarak erzurum civarlarına bi köye yerleştiriliyor ve o muallimin ismide hacıbekir buyuk buyuk dedemiz olur sonra o yörede bi kaç bölgede yer degiştiriyor.. uzatmayayım sonra 3 torunu oluyor biri elazıg merkeze yerleşiyor sonra istanbula gidiyor ailesiyle.. 2.oglu bayburt ve oradan bursaya yerlesiyo şuan o oglunun torunlarının hiç erkek çocukları olmamış orada sadece kızlar var.. 3.oglu ise dedemin babası paluya yerleşiyor palu merkezde dedem de dunyaya geliyor sonradan dedem palu-gümüşkaynak köyüne yerleşiyor.. secerede daha çok ayrıntı var ben özet geçtim geldigimiz boy v.s. biz hacıbekirgil denir paluda sülale ismi olarak..
 

Benzer Konular