@Korkmaz__-
Benim yorumlamam bu yönde.
Elimizde yadsınamaz bir veri var: Devletin bin yıllık varoluşu.
Kabullenilsin ya da kabullenilmesin, Türk devletleri 1071’den bu yana, yurt edindiğimiz anatoliada birbirinin devamı olarak süregeldi. Bu bin yılda devletler kuruldu, yıkıldı, krizler yaşandı, yönetim biçimleri değişti. Ama devlet, karşılaştığı her zorluğu aşmayı başardı. Türk devletinin bugün hâlâ yaşamaya devam eden en kadim devletlerden biri olmasının sebebi de bu.
“Şanlı tarihimiz” dediğimiz şey, şanını yalnızca geçmişten değil; zamana meydan okuyarak geleceğe doğru uzanabilme kudretinden alıyor. Bu yüzden ben bu bin yılı bir tesadüf değil, stratejilerin, sezginin, uyumun ve çağın ruhunu okuyabilme becerisinin sonucu olarak görüyorum.
Şimdi, insanlık olarak yeni bir tarihe geçiyoruz. Teknoloji, bizi bugüne dek yaşadığımız her şeyden bambaşka bir hayata taşıyor. Bu sadece bir dönüşüm değil, bir kırılma noktası. Devletin bekası için bu yeni çağa uyum sağlaması şart.
Şu anda bu metni yazarken uydulu traktörüm tarlayı çapalamaya devam ediyor. Bu bile başlı başına bir göstergedir: Artık bizler, insanın bambaşka bir hâliyiz. Algılarımız değişti. Beklentilerimiz, toplumsal bilincimiz, kaygılarımız değişti.çağa uyum sağlayamayan bir devlet bizim gibi insanlara hitap edenilir mi, toplumuna hitap edemeyen toplumunun dağılmasına mani olamayan bir devlet ayakta kalabilir mi?
Geçmişle kendini avutan, eski kalıplara direnen hiçbir devlet ayakta kalamaz. Ama Türk devleti bu çağrıyı, bu değişimi, bu ihtiyacı okuyabilecek bilgelikte. Ve ben bu bilgelik sayesinde geleceğe yine dimdik uzanabileceğimize inanıyorum.
İnsanlar gündelik siyasete ve siyasetçilere fazla anlam atfediyor, 1000 yılın içinde 20 yıl ancak bir tecrübe olarak yer alabilir ve bıgün görüyoruz ki o tecrübelerden biri daha devletin tecrübe defterine işleniyor ve yeni bir sayfa açılıyor.