Köyü bırakıp şehire taşınan ve çok pişman olanlar tanıyorum. Köyde yaşarlarken, "şehirde bir şey yok gelip ne yapacaksınız" diyordum. 23 yıldır yaşadığım şehiri bana anlatıyorlardı.
Onlarca dönüm arazisi var, evi var, arabası var, traktörü var ama bunları beğenmeyip şehirde kapıcılığa başladılar. Bana ilginç geliyor. Kapıcılığı filan küçümsemiyorum asla ama kendi işi varken neden başkalarının işini yapmak isterler anlamıyorum. Birisi de evini satıp da gitti. Şimdi isteseler de gelemiyorlar. Şehir parayı sünger gibi emdi, ne ev alabiliyorlar ne arazi.
Hava temiz, su temiz, yediğin içtiğin doğal, su beleş, yakıt beleş, kira yok, yazı serin soba yakıyoruz. (Bizim köyde şartlar böyle). Bunlar bile kar. Köyde adamın yüzünde sivilce bile çıkmıyor, hepsi taş gibi. Şehirde 23 yaşında her sene ayrı bir hastalığım çıkıyor.
Ben bıktım arkadaş bu şehirden. Köye yerleşeceğim. Çok para kazanmak yerine, paraya daha az ihtiyaç duyarak zengin olacağım. Sağlıklı, mutlu olacağım. Etin de otun da meyvenin de en kalitelisini yiyeceğim 5 kuruş da para ödemeyeceğim. Dağdan buz gibi su gelecek ağzımı dayayıp içeceğim. Şehirde günde onlarca, yüzlerce insan gelip geçiyor yanından. Arsızı, hırsızı, sapığı kaynıyor zaten. Çocukların güvenliği kalmadı. Adamın yanından eşini alıp kaçırıyorlar. Şehirler bu hale geldi. Köyde 3-5 adam görüyorum, hepsi de akrabam ya da tanıdığım insanlar.
Köyü seven, yaşayacak kız varsa buyursun gelsin. Hayatımı zehir edecekse uzak dursun.
Ben dünyaya 1 defa geliyorum arkadaş. Niye sevmediğim, mutlu olmadığım, sağlığımı bozan bir işi yapayım? Siyasetmiş, ekonomiymiş, krizmiş, savaşmış bana ne ya. Ben yaşamaya geldim arkadaş, ülkenin başına geçirsinler tamam ülkeyi düzeltmek için elimden geleni yapayım. Çok da projem var ülke ekonomisini düzeltmek için, istihdamı artırmak için, tarım ve hayvancılığı üst seviyelere çıkartmak için... Ama yok, dayın olmadıktan sonra bir yerlere gelemiyorsun. Bizim gibi adamlar zaten ülkenin başına geçemiyor, trafik kazasına, helikopter kazasına gidiyor. O zaman bana ne arkadaş.
Ben bunlara rağmen sadece evleneceğim diye köye gitmezsem kendime yazık ederim. Gelecek kişi ben köydeyken gelsin. Çocuğun okulu da bahane değil. Okumasın şart mı? Ben okudum ama keşke okumasaydım. Tıp, hukuk, veterinerlik gibi işi hazır olan meslekleri
isteyerek okuyacaksa tamam, şartları zorlarım. Ama işletme, iktisat falan filan okuyacaksa okumasın. 4 senelik üniversite hayatımda hocaların egolarını tatmin etmekten başka bir şey yapmadık. Hakkını da vermezler. En başarılı ilk %10'a girince harç paranı geri veriyorlar. Ben her dönem girdiğim halde, "kredi uyuşmazlığı var senin harcını veremiyoruz" diyorlar. Sanki ben uyuşturmuyorum, kendi hataları. Hocalar zaten millete rastgele 100 verir, beni 54 ile bırakır. Önümüzdeki dönem de bitsin kurtulacağım inşallah.
Sağlık sorunu diyorlar. Ya köyde hastane ihtiyacı minimum. Sivilce çıkmıyor adamda. Akraba var, paket paket sigara içiyor, ciğeri benimkinden temiz. Adam 74 yaşında. Doktor bile şaşırmış. Adam her gün bahçesinden en taze ve en doğal bitkileri toplayıp yiyor, hava da temiz. Bir diğer akrabamız kanserden kurtuldu köye yerleşip. Dedem "köye giderken yolda bile başımın ağrısı geçiyor" derdi.
Hayırlısıyla köye yerleşeceğim, karın tokluğuna yaşayacağım. İbadetlerimi de yaparım, sevdiğim işleri de yaparım. Hem dünyadan keyif alırım, hem de ahiretime çalışırım.
Biraz konudan dışarı çıktım kusura bakmayın. Arada böyle yazma ihtiyacı duyuyorum.

İşin özü şu, her şey kader, kısmet. Kader bizim tercihlerimizdir. Eğer biz evleceğiz diye şehire yerleşirsek belki de köyde evleneceğimiz kişiden vazgeçmiş oluruz. Fırsat maliyeti. Her şey anlık, bir anda karşısına çıkabilir insanın. Nasipse de olur.
Şu saçma sapan diziler ortadan kalkarsa kızlar akıllanır belki.