Haberi Olmadan Tarlası Ekildi

Bursa’nın İnegöl İlçesinde bir tarla sahibi, tarlasına ayçiçek ekildiğini görünce kimin ektiğini bulmak için araştırmaya başladı ancak bulamadı. Son çare olarak ise “Tarla sahibiyim. Kim ekti, arayın. Yoksa süreceğim.” yazılı, telefon numarasının yer aldığı...

Devamı: https://portal.trakkulup.net/haberi-olmadan-tarlasi-ekildi-2785

_h158768_bf98b.jpg

  • Makale
Hayvancılık sektörü keskin viraja girdi

Hayvancılık sektörü keskin viraja girdi​



Tarım konuşurken hayvansal ve bitkisel üretim ayrı düşünülemez.
Sonuçta, her iki üretim alanı birbirini dengeleyen, tamamlayan bir döngü içerisinde yer alıyor.
Ama bizler bu iki alanı zamanla ayrıştırarak hem dengeyi hem de döngüyü bozmuş durumdayız.
O yüzden bugünlerde hayvancılıkla uğraşanlar deyim yerindeyse ayakta kalma mücadelesi veriyor.
Büyükbaş, küçükbaş veya kanatlı sektörü…
Et, süt veya yumurta üretimi…
Fark etmiyor...
An itibariyle neredeyse hepsinin sorunu aynı, kaderi ortak.
İthal girdilere dayalı bir tarımsal üretim modelinin ne kadar kırılgan olduğunu, riskler barındığını ve sektörü çıkmaza sürüklediğini yıllardır her fırsatta dile getiriyoruz.
Üreticilerin ana hammadde ve girdileri dolar ve euro ile temin edilip, üretilen ürünler TL bazında satılıyorsa bunun tercümesi taşıma su ile değirmen döndürmektir.
İhracat tarafında yaşanan “tek pazara bağımlılık” ya da “az sayıda pazara yoğunlaşarak pazarı çeşitlendirmeme” sorunu da böyle dönemlerde işin tuzu biberi oluyor.
Hayvancılık sektörünün ana gündemi girdi maliyetlerindeki yüksek seyir.
Yem ise en öne çıkan kalem…
Genel itibariyle süt üreticisine de sorsanız, et üreticisinin kapısını da çalsanız ya da yumurta üreticisine de kulak verseniz söyledikleri şey aynı olacaktır.


Yem fiyatları son 1 yılda neredeyse yüzde 100 seviyesinde arttı.
Ama aynı dönemde hayvancılık yapanların ürettikleri ürünlerin satış fiyatları bu oranlarda artmadı.
Peki böyle bir ortamda bu iş nasıl sürdürülür?
Bu maliyetlerin altından nasıl kalkılır?
An itibariyle yukarıda saydığım tüm alanlarda maalesef üreticiler bu maliyetlerin altından kalkamıyor.
Altında kalıyor...
O yüzden anaç hayvanlar kesime gidiyor.
O yüzden işletmeler kapanıyor ya da el değiştiriyor.
O yüzden işletme kapasiteleri düşüyor.
Sonuç itibariyle bugün talepte yaşanan sorunlar kaynak gösterilirken, yarın arz tarafında sıkıntılara yol açacak riskler beliriyor ve krize doğru sürükleniyor.
Herkes durumunda farkında…
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, son yaptığı açıklamada arpa ve mısırda yaşanan fiyat artışları ve spekülatif amaçlı stoklama faaliyetlerinin besici ve yetiştiricileri olumsuz etkilediğini kabul ediyor.
“Yem piyasalarındaki olağanüstü artışlara müdahale ediyoruz” diyerek "TMO üzerinden yem regülasyonu çalışmalarını başlatıyoruz" mesajı veriyor.
Bu arada TMO’nun hayvancılık sektörüne yem tahsisleri oluyor. Ama sektörün toplam ihtiyacının ancak üçte biri karşılanabiliyor.
Bakanlık yetkilileri, üreticiler ve sanayicilerle görüşüyor. Toplantı üzerine toplantılar yapılıyor. Birlik başkanları ve sektör temsilcileriyle telefonlaşılıyor, görüntülü online görüşmeler yapılıyor.
Ama geldiğimiz noktada sıkıntı arz tarafında olunca sözlü yönlendirme, müdahale mesajları ya da sınırlı tahsislerin etkisi de sınırlı kalıyor.


Palyatif çözümler pek işe yaramıyor.
ARZ-STOK YÖNETİMİ
Arz tarafındaki açık ve stoklardaki yetersizlik
, sektörü hem spekülatif hem de manipülatif hareketlere daha açık hale getiriyor.
Geçtiğimiz yıllarda hem arz tarafındaki sıkıntı hem de iç piyasadaki yüksek fiyat seyrine karşı eldeki en kolay(!) ve etkili(!) enstrüman ithalat sopası ve gümrük vergilerinin indirilme/sıfırlanma hamlesi idi.
“İdi” diyoruz çünkü her ne kadar bu yöntemlere yine yakın zaman içinde başvurulacak olsa da piyasadaki etkisi maalesef eskisi gibi olmayacak. Olduğu zaman da bunun faturası çok daha yüksek olacak. Bu yüksek fatura hazineye zarar olarak yazılacak ve günün sonunda bu fatura aslında hepimizin cebinden çıkacak.
O yüzden an itibariyle konuştuğumuz, tartıştığımız mevzular aslında sonuca varmaktan uzak, kısır döngüden ibaret.
Bugün hayvancılık sektörünün gündeminde girdi maliyetleri dışında ne var?
Karkas et, çiğ süt ve yumurta tarafında üretici fiyatlarının ne olacağı ya da olması gerektiği tartışılıyor değil mi?
Bugün üretici istediği fiyatı alsa dahi mevcut üretim modeli sürdüğü ve kur riski kucağımızda olduğu müddetçe önümüzdeki aylarda yeniden kısır döngü ile fiyatların ne olması gerektiğini hep konuşuyor olacağız.
Dolayısıyla bizim sonuçlardan öte nedenlere odaklanma zamanımız geldi de geçiyor bile.
Bizi bugün üretici fiyatlarının ne olması gerektiğini tartıştıran temel gerekçe ne?
Üretim maliyetleri değil mi?
Üretim maliyetlerini düşürmek, en azından denge sağlayabilmek adına hangi politika ortaya konuldu?


Sürdürülebilirlik adına üretim modelinde değişikliğe gitmek, verimlilik ve kaliteyi artırmak noktasında bir dönüşüm üzerine kafa yorduk mu?
En basit ifadeyle hayvancılık sektörünün büyüme hızı ve talebine karşılık gelen bir bitkisel üretim politikasını ortaya koyabildik mi?
Hem kaba hem de kesif yem tarafında hammadde yeterlilik oranlarını artırabildik mi?
Daha spesifik bir soru…
Türkiye’nin ihtiyacı olan soya fasulyesinin neredeyse yüzde 95’i ithal. İyi bir münavebe bitkisi ve mısırın yetiştiği hemen her iklimde rahatlıkla yetişebilen soya, fiyat istikrarsızlığı sebebiyle çiftçi tarafından çok rağbet edilmiyor. Önemli bir bitkisel yağ ve en önemli yem hammaddelerinin başında gelen soyanın ekim alanlarını genişletmek, çiftçiye alım ve fiyat garantisi vermek amacıyla TMO’nun alım kampanyasına dahil edilmesi söz konusu olamaz mı?
Ya da soya ile ilgili böyle bir adım atılamıyorsa yüzde 95 oranındaki ithal girdi bağımlılığını azaltmak adına alternatif yem ürünleri üzerinde neden yıllardır yol kat edilemiyor?
Küçükbaş ve büyükbaş hayvancılık açısından mera, çayır ve otlakların rehabilitasyonu ve adil kullanımı ile hayvanların yararlanma oranlarını artırmak adına bugüne kadar ne yaptık?
Daha sorulacak çok soru var…
AMA, FAKAT, LAKİN...
Dolayısıyla kimse, “Ama bu sezon kuraklık var… Fakat pandemi etkisi vs…” tarzında gerekçeler ortaya koyamaz.
İklim şartlarının gayet olumlu seyrettiği, pandeminin ortalıkta olmadığı dönemlerde de benzer sorunlara dönem dönem şahit olundu.
Pandemi ve kuraklık bu dönemde işin tuzu biberi oldu” demek daha doğru olur.
Aksi takdirde “iklim değişikliği” ve “pandemi”yi tek gerekçe olarak göstermek kolaycılık ve başımızı kuma gömmekten başka bir şey değildir.


Özetle, hayvancılık sektörü yeniden virajda.
Ama unutmayalım…
Her geçen gün dönülen virajlar biraz daha keskinleşiyor ve o virajlara gün geçtikçe daha hızlı şekilde giriyoruz.
NOT: Tam bu yazıya nokta koyarken USK’nın çiğ süt referans fiyatı açıklandı. Gıda Komitesi tarafından Temmuz-Aralık 2021 dönemi için çiğ süt referans fiyatı litre başına 3.20 TL olarak belirlendi ve 30 kuruş olan prim desteği 20 kuruşa düşürüldü. Böylece son 6 ayda yem fiyatları ortalama yüzde 35 zamlanırken, çiğ süt fiyatı prim desteği dahil yüzde 9,6 artırıldı. Halbuki çiğ süt üreticisinin artan maliyetler karşısında beklentisi en az prim dahil 4 TL seviyesindeydi.
İrfan Donat
Bloomberg HT Tarım Editörü
16 Haziran 2021



2021'de Tahıl fiyatlarının %25,8 artması, Mısır fiyatlarının %35 artması bekleniyor

Dünya Gıda ve İçecek Emtia Raporu 2021: Hububat, Yağlı Tohumlar ve Şeker Fiyatlarındaki Büyük Artış Nedeniyle Fiyat Endeksi %25 Artacak​

21 Haziran 2021 05:13 ET | Kaynak: Araştırma ve Pazarlar



Dublin, 21 Haziran 2021 (GLOBE NEWSWIRE) -- "Dünya Emtia Tahminleri Gıda Yem Maddeleri ve İçecekler" raporu ResearchAndMarkets.com'un tekliflerine eklendi .

Economist Intelligence Unit, tahıl, yağlı tohum ve şeker fiyatlarındaki büyük artış nedeniyle gıda, yem ve içecek (FFB) fiyat endeksinin 2021'de %25 artmasını bekliyor.
Hayvan yemi talebi ve güçlü bir stoklama döngüsü, Çin'in ABD buğday ve mısır ithalatını artırdı. Ayrıca, ABD ve Çin arasındaki ikili ticaret savaşı, mevcut ticaret modellerini bozdu ve soya fasulyesi ve soya küspesi dahil olmak üzere tarifeye tabi bazı ürünlerin fiyatlarının bazı pazarlarda farklılaşmasına neden oldu.
Pirinç gibi tahıllar da dahil olmak üzere bir dizi başka pazar da sıkılaşmaya başlıyor ve bu da 2021'de bu alt endeksteki fiyat artışını destekleyecek. Potansiyel olarak yıkıcı bir El Niño olayıyla ilgili fiyat tahminimize yönelik aşağı yönlü riskler devam edecek.

FFB fiyat endeksinin 2022'de %1.6 oranında düşeceğini tahmin ediyoruz. Koronavirüs pandemisinin yol açtığı üretim ve ulaşım kesintileri azalmaya başladıkça, 2022'de tarımsal emtia üretim hacimlerinin artmasını bekliyoruz. 2021'deki kademeli küresel ekonomik toparlanmanın tetiklediği talep artışı da istikrar kazanmaya başlayacak.
Bu faktörlerin her ikisi de çoğu FFB fiyatını 2021 zirvelerinden geri döndürecek. Bununla birlikte, 2022'de FFB fiyat endeksi önceki beş yıllık ortalamanın üzerinde kalacaktır. Artan nüfusların uzun vadede talepteki (ve dolayısıyla fiyatlardaki) büyümeyi desteklemeye devam etmesini bekliyoruz.

2020'de kaydedilen %6,8'lik toparlanmayı genişleterek, 2021'de tahıl fiyatlarının %25,8 artmasını bekliyoruz. İhracat talebindeki artış nedeniyle mısır fiyatlarının 2021'de %35 artması bekleniyor. Buğday fiyatlarındaki son güçlü ralli, tüm önde gelen menşelerde kayıplarla birlikte, ortalama ihracat fiyatlarının bir önceki aya göre yaklaşık %6 oranında düşmesiyle Mart ayında sona erdi.

Daha yumuşak mısır ve soya fasulyesi pazarlarından gelen yayılmanın yanı sıra, zayıf buğday fiyatları da daha düşük buğday arz ve talebi temelleriyle bağlantılıydı. Orta vadede, buğday piyasalarının daha güçlü taleple desteklenmesi bekleniyor ve fiyatların 2021'de %17 artmasını bekliyoruz.
Tahmin dönemi boyunca genel arz görünümü oldukça rahat görünse de, önümüzdeki birkaç yıl içinde ihracatçı stoklarının ortalamadan daha sıkı olması bekleniyor. Bu, özellikle şiddetli bir hava şoku durumunda sınırlı fiyat desteği sağlayabilir.

Bu rapor hakkında daha fazla bilgi için https://www.researchandmarkets.com/r/40reld adresini ziyaret edin.



Kaynak:https://www.globenewswire.com/news-...e-in-Prices-of-Grains-Oilseeds-and-Sugar.html

Isırgan Otundan Azotlu Gübre Tarifi

Isırgan Otundan Azotlu Gübre Tarifi​

https://www.youtube.com/channel/UC3xqk0DoQpe63Ws5Xu740gg
Isırgan otunun organik tarımdaki etkisine inanamayacaksınız. Fideler için gerekli olan azotun tamamını ısırgan otundan sağlayabilirsiniz. Ayrıca, ısırgan otundan herbisit(ot ilacı) yapabilirsiniz. Gene ısırgan otundan mantari (Fungusit )ilaç yapabilirsiniz.
Medyayı görebilmek için giriş yapınız


Isırgan Otu ile Sıvı Gübre Nasıl Yapılır, Nasıl Kullanılır​


Isırgan otu ile doğal, kolay, ucuz sıvı azot gübresi nasıl yapılır ve nasıl kullanılır
Medyayı görebilmek için giriş yapınız

ISIRGAN GÜBRESİ YAPIM HATALARI VE ÇÖZÜMLERİ - BASİT AMA ETKİLİ GÜBRE YAPIMI​

Isırgan otu gübresi yapmak oldukça basit ve bir o kadar etkili bir gübre yapım işlemidir. Topladığınız ısırgan otlarını suyun içine koymak kadar basit olan bu işlem sırasında malesef hatalar yapılıyor. Isırganın ne zaman toplanacağı, gübre yaparken nasıl bir su kullanılması gerektiği, kabın ağzının kapatılması mı gerektiği, ısırganların suyun içinde ne kadar beklemesi gerektiği, ısırganların çürürtülmesi mi gerektiği ve depolamak için ne yapmak gerekir gibi konularda hatalı bilgiler karşımıza çıkıyor. Mümkün olduğunca bu sorulara cevap vermeye çalıştık. Isırgan bitki özsuyu içinde; gübre, canlandırıcı, hastalık önleyici, hastalık sırasında tedavi edici, fungisit, insektisit, arıların düşmanı varroa öldürücü olmakla birlikte, bizim için en önemlisi yüksek azot içeriğiyle toprağa azot takviyesi yapmasıdır. Isırgan otu özütünün iki temel işlevi vardır. Azot bakımından zengin olduğundan, herşeyden önce bitkilerin gelişimini teşvik eden ve bazı hastalıklara karşı dirençlerini artıran etkili bir gübredir. Bununla beraber tarımda ortaya çıkan hemen hemen bütün zararlıları uzaklaştırıcı bir etkiye sahiptir. Bilimsel araştırmalar , taze ısırgan otunun yapraklarının yüksek konsantrasyonlarda A, C, D, E, F, K, P vitaminleri ve B vitamini komplekslerinin yanı sıra kalsiyum, selenyum, çinko, demir, magnezyum ve daha fazlası gibi büyük miktarlarda minerallerle yüklü olduğunu göstermektedir. Bitkiler, insanlarda olduğu gibi bağışıklık sistemi vardır ve hastalanabilirler! Bu nedenle, ısırgan otunu insan sağlığı için harika yapan aynı bileşikler, bitkilere aynı faydaların çoğunu sağlar. Örneğin, ısırgan otu gübresi ile tedavi edilen bitkiler, ısırgan otunun antibakteriyel ve mantar önleyici özelliklerinden dolayı bazı hastalıklara karşı daha az hassastır. Güçlü bir bağışıklık sistemine sahip bitkiler ayrıca kuraklık, sıcaklık veya diğer olumsuz koşullar gibi zararlılardan veya stresten daha az olumsuz etkilenir. Domates gibi sebzelerinizi ısırgan otu gübresi ile sularsanız inanılmaz bir etki gösterecektir... Isırgan otunda kimyasal madde olarak; Acarisit (Akarlara karşı öldürücü) 4 adet Antibakteriyel (Bakterilerin oluşmasını önleyeci) 48 adet Antimikrobiyal (Mikropların oluşmasını önleyici) 1 adet Bacterisit (Bakterilerin oluşmasını önleyici) 1 adet Fungisit (Mantarları öldürmeye yarayan madde) 40 adet Herbisit (Yabancı ot öldürücü) 9 adet İnsektisit (Zararlı böcek öldürücü) 11 adet Larvisit (Larva öldürücü) 4 adet Mollusit (Yumuşakça öldürücü) 3 adet Rodentisit (Fare, sıçan kemirici öldürücü) 2 adet Termisit (karınca kovucu) 3 adet Varovasit (Arı zararlısı Varroa öldürücü) 3 adet bulunur. Isırgan otu Fermente Özütü hazırlanması Tohuma kalkmamış ısırgan otlarını toplayın. Elinizi yakıyor ise bir eldivenden yararlanabileceğiniz gibi, bir poşeti elinize geçirerek de bu işlemi yapabilirsiniz. Topladığınız ısırgan yapraklarını kabaca kıyın, isterseniz çok fazla küçük parçalara ayırmak için uğraş vermeyin... Plastik veya bulabilirseniz tahta kabın (kesinlikle metal olmasın) içine yerleştirin. DOZAJ: Bir kilo taze ısırgan otunu 10 litre suyla karıştırın. Kabın üstünü kapatıp (tamamen sıkıca kapatmayın) iki günde bir karıştırın. Karıştırdıkça köpürcüklerin oluşması, fermantasyon sürecinin devam ettiğini gösterir. Bu süreç, oda sıcaklığına göre 1 ila 2 hafta arası sürer (havanın ısınmasıyla birlikte hızlanır). Fermentasyon kabarcıkları yok olduktan sonra • genelde 8 ila 12 gün sonra • ilk etapta en büyük parçaları almak için bir süzgeçle süzün. İkinci kez, süzgecin içine bir külotlu çorap yerleştirin ! Gübre suyunu ışık ve hava geçirmez bir kapta çok iyi süzmüşseniz bir kaç ay saklayabilirsiniz. KULLANIMI: * Bitki özütünü sulama kabıyla dökerseniz, kaba bir filtre yeterli olabilir. Ancak mevcut olan bitki atıklarından dolayı onu saklamak imkânsızdır. * Bir püskürtücü kullanmayı düşünüyor ya da hazırlamış olduğunuz bitki özünü birkaç hafta saklamayı düşünüyorsanız, onu daha ince bir süzgeçten süzmeniz gerek. * Yaprak bitine karşı da etkili olan bu bitki özü, %10 oranında seyreltilerek kullanılır (1 litre bitki özü için 9 litre su). Isırgan gübresinin bitkilere uygulanması: Seyreltmeden sonra, diğer sıvı gübrelerde yaptığınız gibi, seçtiğiniz bitkileri “toprak ıslatma” olarak sulayın. Ancak, videoda anlattığımız gibi, LAB içeriği ve diğer mikroorganizmalar ile farklı sıvı gübrelerle karıştırıp 'gübre kokteyli' yaparsak, bitkiyi tamamen ıslatmaktan çekinmeyin. Önerilebilecek doz, bitkinin boyutuna bağlıdır. Daha küçük bir bitki veya saksı, sadece bir veya iki bardakla mutlu olacaktır. Daha büyük bitkiler daha fazla isteyebilir. Isırgan otu gübre çayı uygulamalarını ayda bir veya iki kez ancak 3 haftadan daha sık olmamak üzere tekrarlamaktan çekinmeyin .

Medyayı görebilmek için giriş yapınız

YEMPAHALI, İNEK NASIL BESLENMELİ

DİYELİM:
YEMLERİN TON FİYATI
YONCA 1500 TL
ARPAOTU 1500 TL
SAMAN 1000 TL
SÜTYEMİ 3200 TL
YEMLER PAHALI, İNEKLER NASIL BESLENMELİ?
BU DURUMDA, İNEK BAKMAK KAZANÇLI MI?
CEVAP: YÜKSEK VERİM ELDE EDİLİRSE, EVET
NASIL?
ŞÖYLE BİR HESAP YAPALIM
650 KG HOLŞTAYN İNEKLERE
GÜNLÜK:
5 KG YONCA
8 KG BUĞDAYOTU
24 KG MSILAJI
VERİLİRSE, İNEKLERIN SÜT VERİMİ: 18 KG OLSUN
ORTALAMA 7 KG SÜTYEMİ VERİLDİĞİNİ FARZEDELİM

BU DURUMDA,
1-İNEKLERE SÜTYEMİ VERMEDEN, ÇİFTLİKTEKİ KABA YEMLERLE
18 KG SÜT ALMAK MI KAZANÇLI OLUR?
2-YOKSA, 7 KG SÜTYEMİ VERİLEREK (2.8 KG SÜT/KG SÜTYEMİ)
İLAVE, 7 X2,8= 19,6 KG SÜT ALMAK MI KAZANÇLI OLUR?
3-KABAYEMLERDEN 18 KG SÜT, SÜTYEMİNDEN 19,6 KG SÜT (TAMAMI 37,6 KG SÜT)
SÜTFİYATI: 3.4 LİRA (TABİ, BU FİYATTAN SATABİLİRSEN)
HESABINI HERKES KENDİSİ YAPSIN...

İşte AB’nin hava, su ve toprakta sıfır kirlilik için eylem planı!

İşte AB’nin hava, su ve toprakta sıfır kirlilik için eylem planı!​

19 Haziran 2021

3 dakikada okunabilir.

İşte AB’nin hava, su ve toprakta sıfır kirlilik için eylem planı!


“Hava, Su ve Toprak için Sıfır Kirliliğe Doğru” başlıklı eylem planı, AB Komisyonu tarafından kabul edildi.
AB Komisyonu tarafından kabul edilen “Hava, Su ve Toprak için Sıfır Kirliliğe Doğru” başlıklı eylem planı, 2050 yılına kadar kirliliğin insan sağlığına ve doğal ekosistemlere zarar vermeyen seviyelere indirildiği bir dünyaya erişmek hedefiyle, atılması gereken adımları belirliyor.
Yeşil Mutabakat’ın önemli bir çıktısı olarak kabul edilen “Hava, Su ve Toprak için Sıfır Kirliliğe Doğru” başlıklı eylem planı, AB Komisyonu tarafından kabul edildi.
ab-komisyonu.jpg
Sıfır Kirlilik için Eylem Planı

2050 yılına ulaşıldığında kirliliğin insan sağlığına ve doğal ekosistemlere zarar vermeyen seviyelere indirildiği bir dünyaya erişmek üzere bütünlükçü bir bakış açısı ile, söz konusu hedefe ulaşmak için atılması gereken adımları belirleyen Plan, dijital çözümlere de odaklanarak, doğa kirliliğini önlemek için ilgili tüm AB politikalarını bir araya getiriyor.
AB’nin sıfır kirlilik ve zehirsiz bir çevreye sahip olması için 2020 yılında kabul edilen “Sürdürülebilirlik İçin Kimyasallar” stratejisi ile uyumlu hedef ve eylemler içeren Eylem Planı kapsamında ayrıca, konuya ilişkin yasal çerçevenin gözden geçirilmesi sağlanarak, mevzuat boşluklarının giderilmesi amaçlanıyor.
hava-kirliligi.jpg
Kirliliği kaynağında azaltmak için 2030 hedefleri

Plan, “Sağlıklı insanlar için sağlıklı gezegen” hedefi kapsamında, mevcut duruma kıyasla kirliliği kaynağında azaltmak için 2030 hedeflerini de belirliyor:
  • Hava kirliliğinin neden olduğu erken ölümlerin sayısını %55 oranında azaltmak amacıyla hava kalitesinin iyileştirilmesi;
  • Denizlerdeki tüm atıklar ve plastik çöpler (%50) ile çevreye salınan mikroplastiklerin (%30) azaltılması sayesinde su kalitesinin iyileştirilmesi;
  • Kimyasal pestisit kullanımının %50 azaltılması ve toprak kalitesinin iyileştirilmesi;
  • Hava kirliliğinin biyolojik çeşitliliği tehdit ettiği AB ekosistemleri sayısının %25 azaltılması;
  • Ulaşım kaynaklı gürültüye sürekli olarak maruz kalan nüfus oranının %30 azaltılması;
  • Evsel atıkların %50 oranında azaltılması.
trafik-hava-kirliligi.jpg
Eylem planı kapsamındaki girişimler

Bu hedeflere erişim için planda yer verilen girişimler ise şöyle:
  • Hava kalitesi standartlarının Dünya Sağlık Örgütü’nün en son önerileriyle daha uyumlu hale getirilmesi;
  • AB nehirleri ve denizleri dahil olmak üzere su kalitesi standartlarının gözden geçirilmesi;
  • Toprak kirliliğinin azaltılması;
  • AB atık yasalarının temiz ve döngüsel ekonomi ilkelerine uyarlanması amacıyla gözden geçirilmesi;
  • Üretim ve tüketimde sıfır kirliliğin teşvik edilmesi;
  • Bölgeler arasında sıfır kirliliği teşvik etmek için AB bölgelerinin yeşil performansını gösteren bir puan tablosu oluşturulması;
  • Üçüncü ülkelerde zararlı, toksik etkileri olan ürün ve atıkların ihracatını kısıtlayarak AB’nin kendi sınırları dışındaki kirlilik ayak izinin azaltılması;
  • Yeşil ve dijital çözümler ile sıfır kirlilik için “Living Labs” (yaşayan laboratuarlar) girişiminin başlatılması;
  • Sıfır kirliliğin daha güçlü bir şekilde uygulanması için çevre ve diğer alanlardaki resmi makamlar arasındaki işbirliğinin geliştirilmesi.
Kaynak: www.gidahatti.com






AB üyesi olmasakta orda yapılan değişiklikler bizi doğrudan ilgilendirecek. Mesela; senin hava kaliten düşük, fazla kimyasal, ilaç, gübre vs. kullanıyorsunuz deyip sebze meyve almayı tamamen kesebilirler. Zaten şuan bile sebze meyveyi dünya fiyatının yarı parasına verirsek anca alım yapıyorlar. İleride alımı tamamen durdurabilirler.

Durum ciddi, umarız gerekli hazırlıklar planlamalar çalışmalar yapılırda, Türk Çiftçisini yeni krizlerle boğuşturmazlar. Yoksa ülkeyi yönetenler "AB'nin şartlarını sadece büyük işletmeler eliyle yürütürüz" derlerse, küçük çiftçi kalmaz bu şartlarda, mülkiyet tamamen el değiştirirde, bu ülkenin tarlasını John, Bill, Hans sürer !..

  • Makale
Bankaların tarım kredileri

Bankaların tarım kredileri​

31 Mayıs 2021
Cengiz Çakır


Tarım dışı iş kollarında kâr oranları azaldığından, bankalar alternatif gelir kaynaklarına yönelmektedir. Avrupa Birliği sürecinin etkisiyle yabancı sermayeli bankalar, tarım kooperatifleri, sigorta şirketleri gibi para ve sermaye piyasası aktörlerinin tarımın finansmanında etkili olduğu bir dönem yaşanmıştır.

BANKALAR​

“2018 yıl sonu itibariyle ülkemizde faaliyet gösteren 3 adet kamu bankası, 10 adet özel banka, 12 adet yabancı sermayeli banka, 7 adet şube bazında hizmet veren yabancı banka ve 13 adet kalkınma yatırım bankası bulunmaktadır.
2004 yılından sonra, tarım kredisi başlığı altında olmasa dahi, tarımsal faaliyetlere ve çiftçilere hizmet ve kredi vermekte olarak özel bankaların mülkiyetinde azımsanmayacak değişimler olmuştur. Söz konusu hisse ve sahiplik değişimleri günümüzde de devam etmektedir.”
(Topuzoğlu:s.107).
Resmi kayıtlara göre kamu bankalarının tümü, 7 özel banka, 3 yabancı sermayeli banka tarım kredisi kullandırmaktadır. (Topuzoğlu:s.110).



BİLDİRİLEN TARIMSAL KREDİLER​

fb943e48-65d8-4393-86e5-971fd1401ca3.png

Piyasada tarımsal kredi deneyimlerinin genel olarak bankalar açısından kârlı olduğu aşikârdır.
Çizelge 3’te yabancı özel bankaların tarımsal kredilere diğer kesimlerden daha fazla önem verdiği görülmektedir. Toplam kredi hacmi yerli özel bankalardan 279 milyar lira az olan yabancı bankalar, yerli özel bankalardan 9,2 milyar lira daha fazla tarımsal kredi vermişlerdir. Yabancı bankaların tarıma olan bu ilgisi, gerçekten ilgi çekicidir.

f6b6033d-9014-44bb-b257-a2f58f3860b1.png

Konuyu açıklığa kavuşturmak için “takipteki kredileri” izleyelim. Çizelge 1’de kamu bankaları tarafından verilen 100,4 milyar lira tarımsal kredinin yüzde 2’sine karşılık gelen 2,0 milyar lirası takibe düşmüştür. Yerli özel bankaların takibe düşen kredi oranı yüzde 6,9’dur. Yabancı özel bankaların takibe düşen tarımsal kredi oranı yüzde 7,2 olmuştur. Yabancı bankaların takipteki kredi oranı, onlardan 4,41 kat fazla kredi veren kamu bankalarının takipteki kredi oranına yakındır. Yabancı bankaların kredilendirme konusunda gevşek, tahsilat konusunda katı davranmaları dikkat çekicidir.




GÜVENCELER​

“Kırsalda üretim yapmakta olan üreticilerin ödeme ahlaklarının, diğer ticari faaliyet yürütmekte olan kredi müşterilerine nazaran daha yüksek olduğu belirtilmektedir. Genelde tarım kredilerine teminat olarak taşınmaz (özellikle tarım arazisi) ipoteği yapılmaktadır. Başka bir çiftçinin kefil alınması, sorunlu hale gelen kredilerin tahsil kabiliyetini arttırmaktadır. Bütün bu hususlar özel bankaların kendilerini görece güvende hissetmelerine neden olmaktadır.”



OYUNBOZANLIK​

“Türkiye’de faaliyet göstermekte olan özel bankaların pek çoğunda tarım kredisi konusunda uzun vadeli planlama ya da strateji bulunmamaktadır. Piyasalarda olumsuz koşulların artması durumunda krediler erken geri çağrılabilmekte, faiz oranları çok hızlı olarak değiştirilebilmekte, kredi vadeleri ve taksit koşulları yine ani olarak revize edilebilmektedir.
Tarımsal faaliyetlerin nakit girişi sağlaması için en iyi ihtimalle 6 ay gerekmektedir. Böyle bir piyasada bunun gibi ani politika/koşul değişiklikleri, tarımsal işletmeler ve tarım kesimi üzerindeki olumsuzlukları artırmaktadır” (Topuzoğlu: s.108 ).



SONUÇ:​

Kredi açılırken, başvuru yapan kişinin küçücük harflerle yazılmış sayfalar dolusu kredi sözleşmesinin altına el yazısı ile “Okudum, anladım” yazarak imzalaması isteniyor. Çoğu ilkokulu bitirme olanağı bulamamış insanların, bankada bulunduğu kısa sürede sözleşmeyi okuması olanaksızdır. Defalarca okusa bile yarısı frenkçe, yarısı Osmanlıca terimlerle dolu karmaşık parasal işlemleri ve hukuksal süreçleri anlaması mümkün değildir. Satır aralarında kredi veren kuruluşu her zaman haklı çıkaracak ayrıntılar gizlidir. İmzası alınarak borçlandırılan şahsın eli kolu bağlanmıştır. Haciz kararı aldırıp mallarına el konulabilir. Eskiden olduğu gibi birkaç dönüm tarla satarak borçtan kurtulma olanağı da kalmamıştır. Toprak Koruma Kanunu uyarınca tarlaların 20 dekardan küçük parçalara bölünmesi yasaklanmıştır. Köy yerinde herkes birbirinden beter borç içinde yüzerken icra yoluyla satışa çıkarılan büyük tarlayı kimlerin alacağı bellidir. Böylece köylüyü yerinden yurdundan uzaklaştırmanın yasalara uygun (!) yöntemi bulunmuş olmaktadır. Komşularının gözü önünde evindeki eşyaları haczedilerek götürülen insanların çekeceği acıyı düşünün. Böyle onur kırıcı bir duruma katlanamayıp, canına kıyanlar bile olmaktadır.

Kaynak: İpek Topuzoğlu, Seçilmiş Bazı Ülkelerde ve Türkiye’de Bankaların Tarımsal Finansman Uygulamalarının Analizi, Yüksek Lisans Tezi, Ege Üni. Fen Bil. Ens. İzmir, 2019. Öğrencim ve meslektaşım olan Zir. Yük. Müh. İpek Topuzoğlu’na teşekkür ederim.

Türkiye bu ürünlerde dünyada birinci sırada

Türkiye bu ürünlerde dünyada birinci sırada​


Türkiye bu ürünlerde dünyada birinci sırada

Dünyada fındıktan kiraza, incirden kayısıya, ayvadan haşhaşa kadar çeşitli ürünlerin üretiminde ilk sırada yer alan Türkiye, geçen yıl bitkisel üretimini yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının olumsuz etkilerine rağmen bir önceki yıla göre yüzde 7,6 artırmayı başardı.​




AA muhabirinin Tarım ve Orman Bakanlığından edindiği bilgiye göre, Türkiye, tarımsal hasıla bakımından son 10 yıldır Avrupa'da ve dünyada ilk sıralarda bulunuyor. 2005-2019 dönemi itibarıyla tarımsal hasılada Avrupa'da birinci olan ülke, dünyada 7'nci sırada bulunuyor.

Türkiye'de tarımsal hasıla geçen yıl, bir önceki yıla kıyasla yüzde 20 artarak 333,3 milyar liraya yükseldi ve bu rakam Cumhuriyet tarihinin rekoru olarak kayıtlara geçti.


Bitkisel üretimde de Kovid-19 salgınının olumsuz etkilerine karşın geçen yıl, bir önceki yıla göre yüzde 7,6 artış sağlandı ve 126,1 milyon ton üretim yapıldı.

Bitkisel üretim değeri de aynı dönemde yüzde 24,2 yükselerek 245,2 milyar liraya ulaştı. Tarla ürünlerinde yüzde 11,9, meyvelerde yüzde 5,8, sebzelerde yüzde 0,3 artış gerçekleşti. Geçen yıl 6,5 milyon ton mısır ve 278 bin ton kuru fasulye üretimiyle Cumhuriyet tarihinin bu ürünlerde üretim rekoruna ulaşıldı.


TÜRKİYE'NİN ÜRETİMDE DÜNYADA İLK SIRALARDA YER ALDIĞI ÜRÜNLER
https://www.arabam.com/trink-sat?ut...6mR9JRLtY6We4yNXmDsXDmGaCDh-kworM7E9J7c1bTrAQ
Türkiye fındık, kiraz, incir, kayısı, ayva ve haşhaş üretiminde dünyada birinci,
kavun, karpuz, vişne, hıyar, keçiboynuzu ve nohut üretiminde ikinci,
Mandarin ve elma üretiminde üçüncü,
Antepfıstığı, çilek, kestane, ceviz ve mercimek üretiminde ise 4'üncü sırada yer alıyor.
Şekerpancarında 5'inci,
Limonda ve üzümde 6'ncı olan ülke,
Kütlü pamuk üretiminde 7'nci sırada bulunuyor.



Dünyada yılda yaklaşık 1,1 milyon ton fındık üretilirken bunun yüzde 69'u Türkiye'de yetiştiriliyor. Ayva üretiminde 666,6 milyon tonluk üretimin yüzde 26'sı da Türkiye'den karşılanıyor. Kiraz üretimi yaklaşık 2,6 milyon ton olarak hesaplanırken bunun yüzde 26'sı Türkiye'de üretiliyor. Dünya incir üretimi 1,3 milyon tonu bulurken, Türkiye yüzde 24 payla bu üründe de ilk sırada yer alıyor.
Türkiye, dünya kayısı üretiminin de yaklaşık yüzde 21'ini gerçekleştirerek bu alanda da birinci durumda bulunuyor.
Öte yandan Türkiye, buğday unu ihracatında dünyada birinci, makarna ihracatında ikinci sıradayken, meyve üretiminde 5'inci, sebze üretiminde ise 4'üncü sırada yer alıyor. Ayrıca Türkiye, geçen yıl 205 ülkeye 1982 çeşit tarımsal ürün ihraç ederek 20,7 milyar dolar gelir sağladı.

Filtrele


Hakkımızda

TrakKulüp, içinde 100.000'den fazla konuyu, 1.300.000'den fazla mesajı barındıran Türkiye'nin ilk ve en büyük traktör, tarım ekipmanları ve çiftçilik paylaşım sitesidir. 86.000 üyemiz gibi sizi de aramızda görmek isteriz.
Üst Alt